10 Ocak 2003 22:00
Böbrek alır mısınız?
GÜNÜN YAZILARI
İki yaşındaki çocuğunu yol parası bulup da memleketine gidemediği için daha hiç göremeyen bir babanın, aylardır işsiz ve yatacak yeri olmadan yaşamanın getirdiği umutsuzluk ve eşitsizliğe olan isyanıyla yazdığı bir ilan, iki haftadır Zeytinburnu Pazartekke geçidinde asılı duruyor: "Böbreğimi satıyorum, A Rh Pozitif."
Canından bir parça satma kararını alan bu kişiye, ilanın sağ alt köşesinde yazılı olan, uzunca bir süredir kontör yüklenmediği için sadece arananı bulmaya yarayan telefon hattından ulaşılabiliyor. Hattın ucundaki kişi, görüşme istenirse 'aynasız'lara yakalanma kaygısıyla uygun olabilecek yerlere randevu veriyor: Her gün yüzbinlerce kişinin koşa koşa üzerinden geçtiği ama kimsenin oturup soluklanmadığı, karanlık Topkapı Parkı bu yerlerden biri.
'Benim gibi niceleri var' O, bu işi reklam olsun diye yapmadığını ve reyting malzemesi olarak kullanılmak istemediğini söylüyor, "Biliyorum ki benim gibi nice kişi var. O yüzden ismim yazılmasın." 32 yaşında, adresi iki yıldır İstanbul, kalacak belli bir evi yok. İki yıl öncesine kadar kazandıklarıyla ailesini geçindirebiliyormuş. Ekonomik kriz onun ekmeğini de elinden almış, "Bir arabam vardı, servis çekiyordum. Şu an perişan durumdayım." Böbreğini satmaya, doktora gittikten sonra karar vermiş. Bel fıtığı var. Yeşil kartla gittiği hastanede, "Altı ay sonra gel fizik tedaviye başla" denilmiş. Gittiği bir başka doktor da depresyonda olduğunu söyleyip ilaç yazmış, parası olmadığı için ilaç alamamış, "Ayağım tutmuyor bel fıtığından dolayı. Bu yüzden bu işe karar verdim, gelecek parayla tedavi olup en azından bir işe girip çalışmak istiyorum."
'Gelecekten umudum yok' Ailesini geçindirmeye yetmese de en azından kendi günlük masraflarını çıkarabilmek için, 6 milyon lira yevmiyeyle sabah yediden akşam ona kadar bulaşıkçılık yapıyordu. Ama lokanta geçen hafta kapatıldı ve işsiz kaldı. İstanbul'da kalacak bir yeri de yok, "Amcaoğlum, köylüler var. Bekar evleri var onlara takılıyorum bazen. Tabii dışlıyorlar. Mecburiyetten, artık sokakta kalacak değiliz." İşi ve evi olmadığı gibi üstündekiler dışında giyecek elbisesi de yok. Ceketini bir tanıdık vermiş. Zamanında önü iliklenmeyen ceket şimdi üstüne bol geliyor. Kısa bir süre içinde 150 kilodan 80 kiloya düşmüş. Onu, bu noktaya getiren Türkiye'nin ve kendisinin geleceğine olan umutsuzluğu, "Böbreğimi satmaya karar verdim. Bir insan vücudunu kalkıp da yarım ederse, onun parçalarını satmaya kalkarsa demek ki gelecekten umudu yok. Nasıl umutlanalım, her başa gelip giden hırsız." İntihar ve hırsızlık. Böbreğini satmadan önce düşündüğü iki çözüm bu olmuş. İntihar etmekten, "Uzakta da olsa çocuklarım 'babamız var' desinler" düşüncesiyle vazgeçmiş. Hırsızlık ise onun için insanlığa sığmaz bir şey, "Son çarem bu. Başka çarem yok. Kalkıp hırsızlık yapsam, yapamam. İnsanlığa sığmaz. Bir insanın malını gasp etmekten, zarara uğratmaktansa kendime zarar vereyim, vücudumu satayım daha iyi. Artık ne kadar yaşayabilirsem."
'Keyfimden yapmıyorum' Aç karnını doyurabilmek için İstanbul'un sokaklarında dolaşırken, telefonları yanıtlıyor, "Kan grubunuz nedir?", "Doku testi yaptırdınız mı?" Her gün bu ve bunun gibi yüzlerce soruya cevap veriyor. Henüz, böbreğine yani vücudunun bir parçasına fiyat biçmemiş. En azından hamallık yapmaya yetecek sağlığa kavuşmasını sağlayıp, babasının çocuklarına bakmak için aldığı borçları ödeyene böbreğini verecek. Bunun için düşündüğü belli bir miktar var ama vücuduna etiket yapıştırmak onu utandırıyor. Kararından vazgeçmeyecek çünkü bu bir isyan aynı zamanda, "Böbreği satacağım, çünkü satacak başka bir şeyim yok. Tek sermayem, servetim budur. Hırsızlık yapsam kötülerler. Ama kimse sormaz, 'senin, derdin ne?' diye. Sormazlar ama işkence ederler, hapislerde çürütürler. Niye? İnsan, hakkı olan ekmeği bulamayıp çaldığı için. Türkiye'de yaşıyorsak, Türkiye hepimizindir. Madem ki hepimizin, niye bazı insanlar kepçeyle alıyor da bazıları kaşıkla bulamıyor. Benim isyanım bunadır. Kimse gayri meşru yola gitmesin, itilmesin. Bazısı devlet dairelerinde 5-6 milyar lira maaş alırken bazısı 100 milyona sürünmesin. Bu eşitsizlik olmazsa ben bunu yapmazdım. Ben keyfimden bu yola girmiyorum. Canımın parçasını satıyorum."
'Benim gibi niceleri var' O, bu işi reklam olsun diye yapmadığını ve reyting malzemesi olarak kullanılmak istemediğini söylüyor, "Biliyorum ki benim gibi nice kişi var. O yüzden ismim yazılmasın." 32 yaşında, adresi iki yıldır İstanbul, kalacak belli bir evi yok. İki yıl öncesine kadar kazandıklarıyla ailesini geçindirebiliyormuş. Ekonomik kriz onun ekmeğini de elinden almış, "Bir arabam vardı, servis çekiyordum. Şu an perişan durumdayım." Böbreğini satmaya, doktora gittikten sonra karar vermiş. Bel fıtığı var. Yeşil kartla gittiği hastanede, "Altı ay sonra gel fizik tedaviye başla" denilmiş. Gittiği bir başka doktor da depresyonda olduğunu söyleyip ilaç yazmış, parası olmadığı için ilaç alamamış, "Ayağım tutmuyor bel fıtığından dolayı. Bu yüzden bu işe karar verdim, gelecek parayla tedavi olup en azından bir işe girip çalışmak istiyorum."
'Gelecekten umudum yok' Ailesini geçindirmeye yetmese de en azından kendi günlük masraflarını çıkarabilmek için, 6 milyon lira yevmiyeyle sabah yediden akşam ona kadar bulaşıkçılık yapıyordu. Ama lokanta geçen hafta kapatıldı ve işsiz kaldı. İstanbul'da kalacak bir yeri de yok, "Amcaoğlum, köylüler var. Bekar evleri var onlara takılıyorum bazen. Tabii dışlıyorlar. Mecburiyetten, artık sokakta kalacak değiliz." İşi ve evi olmadığı gibi üstündekiler dışında giyecek elbisesi de yok. Ceketini bir tanıdık vermiş. Zamanında önü iliklenmeyen ceket şimdi üstüne bol geliyor. Kısa bir süre içinde 150 kilodan 80 kiloya düşmüş. Onu, bu noktaya getiren Türkiye'nin ve kendisinin geleceğine olan umutsuzluğu, "Böbreğimi satmaya karar verdim. Bir insan vücudunu kalkıp da yarım ederse, onun parçalarını satmaya kalkarsa demek ki gelecekten umudu yok. Nasıl umutlanalım, her başa gelip giden hırsız." İntihar ve hırsızlık. Böbreğini satmadan önce düşündüğü iki çözüm bu olmuş. İntihar etmekten, "Uzakta da olsa çocuklarım 'babamız var' desinler" düşüncesiyle vazgeçmiş. Hırsızlık ise onun için insanlığa sığmaz bir şey, "Son çarem bu. Başka çarem yok. Kalkıp hırsızlık yapsam, yapamam. İnsanlığa sığmaz. Bir insanın malını gasp etmekten, zarara uğratmaktansa kendime zarar vereyim, vücudumu satayım daha iyi. Artık ne kadar yaşayabilirsem."
'Keyfimden yapmıyorum' Aç karnını doyurabilmek için İstanbul'un sokaklarında dolaşırken, telefonları yanıtlıyor, "Kan grubunuz nedir?", "Doku testi yaptırdınız mı?" Her gün bu ve bunun gibi yüzlerce soruya cevap veriyor. Henüz, böbreğine yani vücudunun bir parçasına fiyat biçmemiş. En azından hamallık yapmaya yetecek sağlığa kavuşmasını sağlayıp, babasının çocuklarına bakmak için aldığı borçları ödeyene böbreğini verecek. Bunun için düşündüğü belli bir miktar var ama vücuduna etiket yapıştırmak onu utandırıyor. Kararından vazgeçmeyecek çünkü bu bir isyan aynı zamanda, "Böbreği satacağım, çünkü satacak başka bir şeyim yok. Tek sermayem, servetim budur. Hırsızlık yapsam kötülerler. Ama kimse sormaz, 'senin, derdin ne?' diye. Sormazlar ama işkence ederler, hapislerde çürütürler. Niye? İnsan, hakkı olan ekmeği bulamayıp çaldığı için. Türkiye'de yaşıyorsak, Türkiye hepimizindir. Madem ki hepimizin, niye bazı insanlar kepçeyle alıyor da bazıları kaşıkla bulamıyor. Benim isyanım bunadır. Kimse gayri meşru yola gitmesin, itilmesin. Bazısı devlet dairelerinde 5-6 milyar lira maaş alırken bazısı 100 milyona sürünmesin. Bu eşitsizlik olmazsa ben bunu yapmazdım. Ben keyfimden bu yola girmiyorum. Canımın parçasını satıyorum."
Evrensel'i Takip Et