4 Ocak 2003 22:00
Savaş karşıtına polis ablukası
GÜNÜN YAZILARI
Geçen cuma günü, yaşayanlarının deyimiyle Avcılar, en 'gürültülü' günlerinden birini geçirdi. İki dersane ve bir hastanenin bulunduğu bir sokakla ve postanenin bulunduğu bir diğer sokak, çevik kuvvet polisleri tarafından kordona alınmıştı.
Daha çok bir ablukayı anımsatan kordonun ortasında, gazeteciler vardı. Ellerinde fotoğraf makineleri, omuzlarında kameraları bekliyorlardı. Polislerin ve gazetecilerin bu bekleyişi, merak uyandırıyordu. Öğle yemeğine giden esnaf, torununa süt almaya çıkmış bir anneanne, gezinmekten başka yapabilecek hiçbir şeyi olmayan işsizler... Hepsi aynı soruyu soruyordu: Bir şey mi oldu?
Sorular nedense, kaskları, coplarıyla hazır bekleyen polislere değil de, gazetecilere yöneltiliyordu. Neredeyse fısıltıyla çıkan sesler, "Savaş karşıtı eylem olacak" cevabını aldıktan sonra yükseliyordu. İstanbul'un diğer yerlerinde alınan önlemleri bilenler için az olan polis sayısı, şehir merkezinden uzak Avcılar halkı için fazlaydı. Ve, "Hücre evi baskını", "Şeriat provası" gibi yanıtlar bekleyenler, bu yanıtı alınca tepkilerini gizleyemiyorlardı.
Bireysel eylemler Polis 12.00'de sokakta beklemeye başlamıştı. Eylem, 13.15'te olacaktı. Saat 13.40, 13.50, 14.00 oluyor ama eylemi yapacak olan öğrenciler bir türlü gelmiyordu. Ve eylem geciktikçe, 'bireysel eylemler' yaygınlaşıyordu. İlk eylem, sokakta iki gözlük dükkânı bulunan, orta yaşlı, iyi giyimli bir beyefendiden geldi, "Bu kadar polis bunun için mi? Ne olmuş savaşa karşılarsa? Biz bu kafayla mı AB'ye gireceğiz?". Fotoğrafının çekilmesinde sakınca görmeyen esmer bir adam, "Tabii Türkiye savaşacak. Biz kukla devleti değil miyiz? Amerika gider de biz gitmez miyiz?" diyordu. En cesur tepki ise, orta yaşı geçmiş, başı eşarplı bir kadın tarafından, orada bulunan en iyi giyimli sivil polise yöneltildi, "Bizde savaşa verecek evlat yok." Kadın, bu cümleyi, yumruk yaptığı elini bağrına vurarak ve sokaktakilerin duyması için bağırarak söylemişti. Polis, uzaklaşan kadının arkasından bakıyor, kadınsa konuşmaya devam ediyordu. Tam kadın uzaklaşırken, kollarının altında defterleri olan iki dersane öğrencisi gülümseyerek gazetecilere yaklaştı, "Bir şey mi var?"
Gül'e mektup Öğrenciler postaneden geliyordu. Biraz önce Başbakan Abdullah Gül'e birer mektup yollamış, savaş istemediklerini söylemişlerdi. Planları, dersane önünde toplanıp, yürüyerek postaneye gitmek, mektuplarını bir açıklama yaptıktan sonra yollamaktı. Ama olmadı. Planlarını neden gerçekleştiremediklerini sorduk. Anlattıkları, geçen hafta televizyonlardaki coplama görüntüleri nedeniyle oğlunun da polisten korktuğunu açıklayan Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü Feyzullah Arslan'ın söylediklerini anımsattı. Arslan, "Polis sinirlerinden arındırılmış olmalı, melek olmalı, robot olmalı. Polis babadır, devlet babadır, dövmez, baba yanlışı düzeltir, polis de öyle olmalı" diyordu. Ama savaşa karşı çıkmak isteyen 17-18 yaşlarındaki öğrencilerin polisle tanışması böyle olmadı.
Hakaret ettiler "Türkiye, en başta da eğitim ve gençler savaştan zarar görecek". Böyle düşünen yaklaşık 20 öğrenci, seslerini herkesin duyması için birşeyler yapmak istedi. Hafta içi sınıflara gidip, konuşmalar yaptılar, kokartlar hazırladılar. Cuma günü bir eylem yapma kararı aldılar. Sabah 50 kişiyle eylem yapacaklarını düşünüyorlardı ama son derste işler değişti. Değişikliği ve nedenlerini 17 yaşındaki üç öğrenci mektuplarını postaladıktan sonra şöyle anlattı, "Polis bir saat önce bütün sınıfların görebileceği yerde konuşlandı. Kimse son saat ders işlemedi zaten. Herkes camlardaydı. Polis dersaneye gelip yönetime kızmış, yöneticiler de sınıflara gelip bize kızdı. 'Nasıl böyle bir şey yaparsınız? Dışarıda 100-200 coplu polis sizi bekliyor?' dedi. Ders bitti. Eyleme gelecekler yavaş yavaş, 'Eve gidiyorum', 'Yemeğe gidiyorum' diyerek ayrılmaya başladı. Beş-altı kişi kaldık. Mektupları postalayalım dedik. Ama postanede sıcak karşılanmadık. Bir sivil polis, bir arkadaşımızın yakasındaki 'Savaşa hayır' kokartını yırtarak çıkardı. 'Ne oluyor?' diye sorunca, bize küfür edip hakaret etti."
'Her hafta gelsinler' Öğrencilerden biri korkma nedenini televizyonda izlediklerini anlatarak açıklıyor, "Kızları saçlarından sürüklüyorlar. Gazlı bombalar filan atıyorlar. Bir de gözaltına alırlarsa. Mesela kimsenin ailesinin haberi yoktu. Biz güzel bir şey istiyoruz ama gözaltına alsalardı ailelerimize ne anlatırdık?" Polis diğer iki öğrenci için de pek iyi bir şey değil, "Adamların eli sopalı sonuçta." Bir grup öğrencinin yapmak istediği savaş karşıtı eylem işte bu şekilde daha başlamadan engellendi. Çalışmaları sırasında bütün arkadaşlarının Irak savaşına karşı olduğunu gördüklerini söyleyen öğrenciler, bu yüzden mutlular ve kötü bir şey yapmadıklarını biliyorlar. Şimdi akıllarında intikam planları dolaşıyor, "Mesela her hafta eylem yapacağız diye duyuralım. Yapmayalım, gelip bekleyip gitsinler." Yaşadıkları şaşkınlığı kısa sürede atlatacak gibi değiller. O kadar polisin kendileri için geldiğine hâlâ inanamıyorlar. "Cidden başka eylem yoktu değil mi?" diye soruyorlar. "Şaka bir yana" diyerek eylemlerini mutlaka gerçekleştireceklerini söylüyorlar. Üstüne basa basa, "Korkmadık!" diyen öğrencilerin son sözleri şu, "Vazgeçmeyeceğiz."
'SAYIN GÜL HALKINIZI DİNLEYİN' Katılacağı ilk eylemi polis nedeniyle engellenen öğrencilerden biri mektubunda Abdullah Gül'e yazdıklarını şöyle anlattı, "İki aydan beri Amerika Irak'a karşı savaş hazırlıkları yapıyor. Ve Amerika Türkiye'nin üslerini kullanmak istiyor. Türkiye'nin Irak'a asker yollayacağı konuşuluyor. Sayın Abdullah Gül; halkın çoğu bu savaşa karşı. Ve eğer sizi halk seçtiyse lütfen Amerika'nın değil halkınızın dediklerini yapın." src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Koruculara siyaset yasağı getirildi Adil Harmancı İçişleri Bakanlığı, "korucular siyasi partilere üye olamaz" deyince Hakkari'nin Çukurca ilçesinde 140 korucu üye oldukları partilerden istifa etti. İlçe başkanı dahil tüm yöneticileri korucu olan MHP kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. Karar, korucu yöneticisi bulunmayan DEHAP dışındaki partilerde 'deprem' etkisi yarattı. DİHA muhabirinin edindiği bilgilere göre, Çukurca ilçe merkezinde Geçici Köy Korucusu (GKK) statüsünde görev yapan ve MHP, ANAP, DYP, FP, CHP, YTP, DSP, BBP ile AKP'de yöneticilik yapan veya bu partilere üye olan 140 korucu, geçtiğimiz aralık ayı başlarında İlçe Jandarma Karakol Komutanlığı'na çağrıldı. Korucularla toplantı yapan askeri yetkililer, 'siyasi partilere üye olan korucuların partilerinden istifa edecekleri' yönünde İçişleri Bakanlığı'ndan bir genelge geldiğini belirterek, koruculardan partilerinden istifa etmelerini istedi. Askeri yetkililerin uyarısı üzerine, YTP ilçe başkanı Şaban Parlak ile MHP ilçe başkanı Mehmet Sevinç'in de aralarında bulunduğu 140 korucu, bir hafta sonra partilerinden istifa etti. Korucular, Bakanlıktan genelge geldiğini doğruladı. Adını açıklamayan bir korucu, "İlçe Jandarmada yaptığımız toplantıda bize Bakanlıktan gelen yazıyı gösterdiler, ancak vermediler. Toplantıda bize (siyasi partilere üye ve yönetici olan tüm korucular istifa edecek aksi durumda istifa etmeyenlerin silahını alacağız) dediler. Ayrıca, bundan böyle parti binalarına uğramamamız da yasak. Gidenler hakkında işlem yapılacağını söylediler." dedi.
MHP kapısına kilit vurdu İlçe Başkanı Mehmet Sevinç dahil tüm yöneticileri korucu olan MHP, istifalardan sonra ilçe binasına kilit vurmak zorunda kaldı. Korucu yöneticisi bulunmayan DEHAP dışında bazı partilerin sadece ilçe başkanları görevlerinde kalırken, bazı partilerin de birçok yöneticisinin istifa ettiği öğrenildi. YTP ise, ilçe başkanı Şaban Parlak'ın istifa etmesi üzerine başkansız kaldı. 52 köyden, 48'inin 1993 ile 1996 yılları arasında boşaltıldığı Çukurca'da, 1997 yılında ilçe merkezine göç eden köylüler ile ilçede esnaflık yapan toplam 160 kişi zorla koruculaştırılmıştı. İçişleri Bakanlığı genelgesi üzerine Çukurca'da başlayan "korucular siyasi parti üyesi olamaz" uygulamasının Güneydoğu Bölgesi genelinde uygulanması bekleniyor. Korucuların siyaset yasağı getirilmesinden ise en çok etkilenecek partilerin başında MHP ve DYP geliyor. MHP'nin Hakkari İl Örgütü'nün tüm yöneticileri koruculardan oluşurken, Van, Şırnak, Muş, Bingöl ili ve ilçelerinde başta MHP ve DYP olmak üzere birçok partinin yönetiminde korucular yer alıyor. 3 Kasım 2002 seçimlerinde Hakkari Bağımsız milletvekili seçilen Mustafa Zeydan'ın ise, hâlâ korucubaşılığı sürüyor.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Tecride karşı duyarlılık çağrısı KADEK Genel Başkanı Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit koşullarının giderek ağırlaştırıldığını belirten ailesi ve avukatları konuya ilişkin basın toplantısı düzenleyerek tecrit uygulamasına son verilmesini istediler. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nde, Asrın Hukuk Bürosu adına açıklama yapan Hatice Korkut, müvekkili Abdullah Öcalan'ın 4 yıldır ağır tecrit koşullarında tutulduğunu, son aylarda ise izolasyonun belirgin bir program dahilinde ağırlaştırıldığını söyledi. Hava muhalefeti gerekçe gösterilerek ailesi ve avukatları ile görüştürülmeyen Öcalan'ın hayatından endişe ettiklerini vurgulayan Korkut, müvekkilinin savunma hakkının da engellendiğini dile getirdi. "Gerek ulusal gerekse uluslararası mevzuat açısından güvence altına alınmış olan savunma hakkının engellenmesini kabul edilemez, açık bir hukuk ihlali olarak görmekteyiz" diyen Korkut, yetkililere yaptıkları tüm başvuruların cevapsız kaldığını sözlerine ekledi. Korkut, Öcalan'a yönelik ayrımcılık ve izolasyonun kaldırılmasını istedi.
'Adaya gitmek için aylarca bekliyoruz' Türkiye'de hukukun herkes için eşit derecede uygulanması gerektiğini belirten Mehmet Öcalan ise, Urfa'dan geldiklerini ve adaya gitmek için İstanbul'da birçok sıkıntı yaşadıklarını belirtti. "İki kız kardeşim şeker hastası burada aylarca bekliyoruz. Bu insani bir uygulama değil" diyen Öcalan, ağabeyine yönelik ayrımcılığa son verilmesi talebinde bulundu. Tecrit politikasından eninde sonunda vazgeçileceğini belirten İHD İstanbul Şubesi başkanı Kiraz Biçici de, "Biliyoruz ki, bu politikanın sonuçta getireceği bir hiç olacak. Mandela'da 27 yıl hapiste kaldı sonra itibarı iade edilerek mücadelesinin hak ettiği sonucunu aldı" dedi.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Savaşa karşı eylemler yayılıyor
"Savaş insanlık suçudur" ABD Başkanı Bush, Irak'a yönelik savaş tehditlerine her gün bir yenisini eklerken, ülkemizdeki savaş karşıtı protesto eylemleri de devam ediyor. Dün, İzmir'de savaş karşıtı yeni bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirildi. Çeşitli sendika, siyasi parti, dernek ve dergi çevrelerince oluşturulan Savaşa Karşı İzmir Girişimi tarafından gerçekleştirilen eylem saat 14.00'te İHD İzmir Şubesi önünde başladı. Buradan Konak Meydanı'na doğru yürüyüşe geçen yaklaşık 200 kişi, "Savaşa hayır" pankartı arkasında yürüdüler. Fevzipaşa Bulvarı boyunca gerçekleştirilen yürüyüş sırasında sık sık, "Susma haykır savaşa hayır", "Amerikan askeri olmayacağız", "ABD Ortadoğu'dan defol, "Savaşa hayır yaşasın halkların kardeşliği", "Irak halkı yalnız değildir", "Kahrolsun A
Bireysel eylemler Polis 12.00'de sokakta beklemeye başlamıştı. Eylem, 13.15'te olacaktı. Saat 13.40, 13.50, 14.00 oluyor ama eylemi yapacak olan öğrenciler bir türlü gelmiyordu. Ve eylem geciktikçe, 'bireysel eylemler' yaygınlaşıyordu. İlk eylem, sokakta iki gözlük dükkânı bulunan, orta yaşlı, iyi giyimli bir beyefendiden geldi, "Bu kadar polis bunun için mi? Ne olmuş savaşa karşılarsa? Biz bu kafayla mı AB'ye gireceğiz?". Fotoğrafının çekilmesinde sakınca görmeyen esmer bir adam, "Tabii Türkiye savaşacak. Biz kukla devleti değil miyiz? Amerika gider de biz gitmez miyiz?" diyordu. En cesur tepki ise, orta yaşı geçmiş, başı eşarplı bir kadın tarafından, orada bulunan en iyi giyimli sivil polise yöneltildi, "Bizde savaşa verecek evlat yok." Kadın, bu cümleyi, yumruk yaptığı elini bağrına vurarak ve sokaktakilerin duyması için bağırarak söylemişti. Polis, uzaklaşan kadının arkasından bakıyor, kadınsa konuşmaya devam ediyordu. Tam kadın uzaklaşırken, kollarının altında defterleri olan iki dersane öğrencisi gülümseyerek gazetecilere yaklaştı, "Bir şey mi var?"
Gül'e mektup Öğrenciler postaneden geliyordu. Biraz önce Başbakan Abdullah Gül'e birer mektup yollamış, savaş istemediklerini söylemişlerdi. Planları, dersane önünde toplanıp, yürüyerek postaneye gitmek, mektuplarını bir açıklama yaptıktan sonra yollamaktı. Ama olmadı. Planlarını neden gerçekleştiremediklerini sorduk. Anlattıkları, geçen hafta televizyonlardaki coplama görüntüleri nedeniyle oğlunun da polisten korktuğunu açıklayan Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü Feyzullah Arslan'ın söylediklerini anımsattı. Arslan, "Polis sinirlerinden arındırılmış olmalı, melek olmalı, robot olmalı. Polis babadır, devlet babadır, dövmez, baba yanlışı düzeltir, polis de öyle olmalı" diyordu. Ama savaşa karşı çıkmak isteyen 17-18 yaşlarındaki öğrencilerin polisle tanışması böyle olmadı.
Hakaret ettiler "Türkiye, en başta da eğitim ve gençler savaştan zarar görecek". Böyle düşünen yaklaşık 20 öğrenci, seslerini herkesin duyması için birşeyler yapmak istedi. Hafta içi sınıflara gidip, konuşmalar yaptılar, kokartlar hazırladılar. Cuma günü bir eylem yapma kararı aldılar. Sabah 50 kişiyle eylem yapacaklarını düşünüyorlardı ama son derste işler değişti. Değişikliği ve nedenlerini 17 yaşındaki üç öğrenci mektuplarını postaladıktan sonra şöyle anlattı, "Polis bir saat önce bütün sınıfların görebileceği yerde konuşlandı. Kimse son saat ders işlemedi zaten. Herkes camlardaydı. Polis dersaneye gelip yönetime kızmış, yöneticiler de sınıflara gelip bize kızdı. 'Nasıl böyle bir şey yaparsınız? Dışarıda 100-200 coplu polis sizi bekliyor?' dedi. Ders bitti. Eyleme gelecekler yavaş yavaş, 'Eve gidiyorum', 'Yemeğe gidiyorum' diyerek ayrılmaya başladı. Beş-altı kişi kaldık. Mektupları postalayalım dedik. Ama postanede sıcak karşılanmadık. Bir sivil polis, bir arkadaşımızın yakasındaki 'Savaşa hayır' kokartını yırtarak çıkardı. 'Ne oluyor?' diye sorunca, bize küfür edip hakaret etti."
'Her hafta gelsinler' Öğrencilerden biri korkma nedenini televizyonda izlediklerini anlatarak açıklıyor, "Kızları saçlarından sürüklüyorlar. Gazlı bombalar filan atıyorlar. Bir de gözaltına alırlarsa. Mesela kimsenin ailesinin haberi yoktu. Biz güzel bir şey istiyoruz ama gözaltına alsalardı ailelerimize ne anlatırdık?" Polis diğer iki öğrenci için de pek iyi bir şey değil, "Adamların eli sopalı sonuçta." Bir grup öğrencinin yapmak istediği savaş karşıtı eylem işte bu şekilde daha başlamadan engellendi. Çalışmaları sırasında bütün arkadaşlarının Irak savaşına karşı olduğunu gördüklerini söyleyen öğrenciler, bu yüzden mutlular ve kötü bir şey yapmadıklarını biliyorlar. Şimdi akıllarında intikam planları dolaşıyor, "Mesela her hafta eylem yapacağız diye duyuralım. Yapmayalım, gelip bekleyip gitsinler." Yaşadıkları şaşkınlığı kısa sürede atlatacak gibi değiller. O kadar polisin kendileri için geldiğine hâlâ inanamıyorlar. "Cidden başka eylem yoktu değil mi?" diye soruyorlar. "Şaka bir yana" diyerek eylemlerini mutlaka gerçekleştireceklerini söylüyorlar. Üstüne basa basa, "Korkmadık!" diyen öğrencilerin son sözleri şu, "Vazgeçmeyeceğiz."
'SAYIN GÜL HALKINIZI DİNLEYİN' Katılacağı ilk eylemi polis nedeniyle engellenen öğrencilerden biri mektubunda Abdullah Gül'e yazdıklarını şöyle anlattı, "İki aydan beri Amerika Irak'a karşı savaş hazırlıkları yapıyor. Ve Amerika Türkiye'nin üslerini kullanmak istiyor. Türkiye'nin Irak'a asker yollayacağı konuşuluyor. Sayın Abdullah Gül; halkın çoğu bu savaşa karşı. Ve eğer sizi halk seçtiyse lütfen Amerika'nın değil halkınızın dediklerini yapın." src=/resim/b1.gif width=5>



Koruculara siyaset yasağı getirildi Adil Harmancı İçişleri Bakanlığı, "korucular siyasi partilere üye olamaz" deyince Hakkari'nin Çukurca ilçesinde 140 korucu üye oldukları partilerden istifa etti. İlçe başkanı dahil tüm yöneticileri korucu olan MHP kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. Karar, korucu yöneticisi bulunmayan DEHAP dışındaki partilerde 'deprem' etkisi yarattı. DİHA muhabirinin edindiği bilgilere göre, Çukurca ilçe merkezinde Geçici Köy Korucusu (GKK) statüsünde görev yapan ve MHP, ANAP, DYP, FP, CHP, YTP, DSP, BBP ile AKP'de yöneticilik yapan veya bu partilere üye olan 140 korucu, geçtiğimiz aralık ayı başlarında İlçe Jandarma Karakol Komutanlığı'na çağrıldı. Korucularla toplantı yapan askeri yetkililer, 'siyasi partilere üye olan korucuların partilerinden istifa edecekleri' yönünde İçişleri Bakanlığı'ndan bir genelge geldiğini belirterek, koruculardan partilerinden istifa etmelerini istedi. Askeri yetkililerin uyarısı üzerine, YTP ilçe başkanı Şaban Parlak ile MHP ilçe başkanı Mehmet Sevinç'in de aralarında bulunduğu 140 korucu, bir hafta sonra partilerinden istifa etti. Korucular, Bakanlıktan genelge geldiğini doğruladı. Adını açıklamayan bir korucu, "İlçe Jandarmada yaptığımız toplantıda bize Bakanlıktan gelen yazıyı gösterdiler, ancak vermediler. Toplantıda bize (siyasi partilere üye ve yönetici olan tüm korucular istifa edecek aksi durumda istifa etmeyenlerin silahını alacağız) dediler. Ayrıca, bundan böyle parti binalarına uğramamamız da yasak. Gidenler hakkında işlem yapılacağını söylediler." dedi.
MHP kapısına kilit vurdu İlçe Başkanı Mehmet Sevinç dahil tüm yöneticileri korucu olan MHP, istifalardan sonra ilçe binasına kilit vurmak zorunda kaldı. Korucu yöneticisi bulunmayan DEHAP dışında bazı partilerin sadece ilçe başkanları görevlerinde kalırken, bazı partilerin de birçok yöneticisinin istifa ettiği öğrenildi. YTP ise, ilçe başkanı Şaban Parlak'ın istifa etmesi üzerine başkansız kaldı. 52 köyden, 48'inin 1993 ile 1996 yılları arasında boşaltıldığı Çukurca'da, 1997 yılında ilçe merkezine göç eden köylüler ile ilçede esnaflık yapan toplam 160 kişi zorla koruculaştırılmıştı. İçişleri Bakanlığı genelgesi üzerine Çukurca'da başlayan "korucular siyasi parti üyesi olamaz" uygulamasının Güneydoğu Bölgesi genelinde uygulanması bekleniyor. Korucuların siyaset yasağı getirilmesinden ise en çok etkilenecek partilerin başında MHP ve DYP geliyor. MHP'nin Hakkari İl Örgütü'nün tüm yöneticileri koruculardan oluşurken, Van, Şırnak, Muş, Bingöl ili ve ilçelerinde başta MHP ve DYP olmak üzere birçok partinin yönetiminde korucular yer alıyor. 3 Kasım 2002 seçimlerinde Hakkari Bağımsız milletvekili seçilen Mustafa Zeydan'ın ise, hâlâ korucubaşılığı sürüyor.
src=/resim/b1.gif width=5>



Tecride karşı duyarlılık çağrısı KADEK Genel Başkanı Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit koşullarının giderek ağırlaştırıldığını belirten ailesi ve avukatları konuya ilişkin basın toplantısı düzenleyerek tecrit uygulamasına son verilmesini istediler. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nde, Asrın Hukuk Bürosu adına açıklama yapan Hatice Korkut, müvekkili Abdullah Öcalan'ın 4 yıldır ağır tecrit koşullarında tutulduğunu, son aylarda ise izolasyonun belirgin bir program dahilinde ağırlaştırıldığını söyledi. Hava muhalefeti gerekçe gösterilerek ailesi ve avukatları ile görüştürülmeyen Öcalan'ın hayatından endişe ettiklerini vurgulayan Korkut, müvekkilinin savunma hakkının da engellendiğini dile getirdi. "Gerek ulusal gerekse uluslararası mevzuat açısından güvence altına alınmış olan savunma hakkının engellenmesini kabul edilemez, açık bir hukuk ihlali olarak görmekteyiz" diyen Korkut, yetkililere yaptıkları tüm başvuruların cevapsız kaldığını sözlerine ekledi. Korkut, Öcalan'a yönelik ayrımcılık ve izolasyonun kaldırılmasını istedi.
'Adaya gitmek için aylarca bekliyoruz' Türkiye'de hukukun herkes için eşit derecede uygulanması gerektiğini belirten Mehmet Öcalan ise, Urfa'dan geldiklerini ve adaya gitmek için İstanbul'da birçok sıkıntı yaşadıklarını belirtti. "İki kız kardeşim şeker hastası burada aylarca bekliyoruz. Bu insani bir uygulama değil" diyen Öcalan, ağabeyine yönelik ayrımcılığa son verilmesi talebinde bulundu. Tecrit politikasından eninde sonunda vazgeçileceğini belirten İHD İstanbul Şubesi başkanı Kiraz Biçici de, "Biliyoruz ki, bu politikanın sonuçta getireceği bir hiç olacak. Mandela'da 27 yıl hapiste kaldı sonra itibarı iade edilerek mücadelesinin hak ettiği sonucunu aldı" dedi.
src=/resim/b1.gif width=5>



Savaşa karşı eylemler yayılıyor
"Savaş insanlık suçudur" ABD Başkanı Bush, Irak'a yönelik savaş tehditlerine her gün bir yenisini eklerken, ülkemizdeki savaş karşıtı protesto eylemleri de devam ediyor. Dün, İzmir'de savaş karşıtı yeni bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirildi. Çeşitli sendika, siyasi parti, dernek ve dergi çevrelerince oluşturulan Savaşa Karşı İzmir Girişimi tarafından gerçekleştirilen eylem saat 14.00'te İHD İzmir Şubesi önünde başladı. Buradan Konak Meydanı'na doğru yürüyüşe geçen yaklaşık 200 kişi, "Savaşa hayır" pankartı arkasında yürüdüler. Fevzipaşa Bulvarı boyunca gerçekleştirilen yürüyüş sırasında sık sık, "Susma haykır savaşa hayır", "Amerikan askeri olmayacağız", "ABD Ortadoğu'dan defol, "Savaşa hayır yaşasın halkların kardeşliği", "Irak halkı yalnız değildir", "Kahrolsun A
Evrensel'i Takip Et