18 Aralık 2002 22:00
Hayat söndüren operasyon iki yaşında
F tipi cezaevlerine geçiş sürecini başlatan 19 Aralık 2000'deki cezaevleri operasyonun üzerinden iki yıl geçti. 32 kişinin öldüğü operasyonun ardından başlayan ölüm oruçlarında hayatını kaybedenlerle bu sayı 102'ye ulaştı. Ölüm oruçlarında onlarca insan da sakat kaldı. Cezaevinde kalmaları hayati tehlikeye oluşturan tutukluların tahliye edilmesi ise sakatlananların tedavisi sorununu gündeme getirdi. Devletin sorumluluk üstlenmediği tedavileri gerçekleştiren Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)'in 2001 raporu, F tipi cezaevleri gerçeğini gözler önüne seriyor.
F tipi cezaevleri inşaatlarına 1999'da başlanması ile birlikte tecrit ve izolasyonun insan sağlığına ve onuruna aykırı olduğu toplumun değişik değişik kesimlerince dillendirildi. Ancak, "Devlet cezaevlerine hakim değil" türünden haberler eşliğinde 19 Aralık operasyonu gerçekleşti. 20 cezaevinde yapılan operasyon sırasında ve sonrasında yetkililerce yapılan açıklamalarda, tutukluların kendilerini yaktıkları ileri sürüldü. "Hayat kurtarma" iddiasıyla yapılan operasyonda her türlü silah kullanıldığı ve hedef gözetildiği ortaya çıktı. Operasyon vahşeti otopsi raporları ile gözler önüne serildi. Operasyondan sonra ortaya çıkan Adli Tıp uzmanlarının Bayrampaşa ve Ümraniye Cezaevi'ne ilişkin raporları katliamı tüm çıplaklığıyla belgeledi.
Ölüm oruçları F tipi cezaevlerine karşı 20 Ekim 2000'de 18 cezaevinde 865 tutuklu ve hükümlü açlık grevine başladı. Operasyondan sonra ise açlık grevleri ölüm orucuna çevrilirken, onlarca tutuklu da açlık grevi ve ölüm oruçlarına başladı. Üçüncü yıla yaklaşan ölüm oruçları Nisan 2002'de DHKP/C davasından hükümlü ve tutukluların dışındaki tüm tutuklular tarafından sona erdirildi. Halen 19 kişi ölüm orucunu sürdürüyor. THİV'in 2001 yılı raporunda, halen tedavi gören tutukluların tıbbi durumları ve tedaviler hakkındaki bilgiler ve hekim görüşlerine yer verilerek, açlık grevlerinin tüyleri ürperten sonuçları ortaya konuldu. Raporda, 2001'de 329 kişinin salt açlık grevinden ya da bununla birlikte işkenceden kaynaklanan sağlık sorunları nedeniyle merkezlere başvurduğu bildirilerek, başvuranların 81'inin kadın, 248'inin de erkek olduğu ve yaşlarının 18 ile 55 arasında değiştiği kaydedildi. Raporda, açlık grevi süresinin de ortalama 143 gün olduğu aktarıldı.
Belirti ve rahatsızlıklar Tedavi öncesi görülen sinir sistemi ile ilgili belirtiler arasında ışığa karşı hassasiyet, çift görme, görme bulanıklığı gibi belirtilerin en sık rastlanan belirti grubu olduğu aktarılan raporda bu grubu işitme ile ilgili belirtiler grubunun izlediği kaydedildi. Başvurulardan 164'ünde Wernicke Esefalopati belirtisi görüldüğü, 26'sında da Wernicke Korsakoff sendromu tanısı koyulduğu belirtildi. 46 kişide de ruhsal yakınmalar olduğu kaydedildi. İnsan hakları ihlallerinin telafi ve tedavisinin çok güç hatta imkânsız olduğu belirtilen raporda, "Bu konuda ilgili makamların, hiçbir aydınlatıcı açıklama yapmamaları ve sanki ülkede böyle bir süreç yaşanmamış gibi davranmaya devam etmeleri kabul edilebilir bir tavır değildir" denildi.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


İş Yasa Tasarısı'na alıştırma hamlesi DİSK ve Friedrich Eberd Vakfı, dün "AB Sürecinde Çağdaş ve Demokratik Çalışma Yaşamı" konulu bir panel düzenledi. Sürmeli Oteli'nde gerçekleştirilen ve çalışma hayatına ilişkin sorunların tartışılması gereken panelde, söz dönüp dolaşıp 1475 sayılı İş Yasası'nda değişiklik öngören ve işçilerin yüzyıllık kazanımlarını gaspeden"İş Yasası Ön Taslağı"na geldi. Panele katılan konuşmacılar, kendilerine itiraz eden sendikacıları ve işçileri taslağı kabul etmeleri için iknaya uğraştılar. Panelin konuşmacıları arasında yer alan ve "Bilim Kurulu'nda DİSK'i temsil eden Prof. Dr. Devrim Ulucan, "İş Yasası Ön Taslağı'nın arkasındayım" diye konuştu. Ön taslağın, 1475 sayılı iş kanununa göre daha ileri bir noktada olduğunu ileri süren Ulucan, salondan yükselen itirazlarlar üzerine,"Taslaktaki maddeler, zaten birçok işyerinde uygulanıyor. Biz bunları bir disiplin altına almaya çalıştık" ifadeleriyle kendisini savundu. Ön taslakta fazla mesai hakkının gasp edildiğini itiraf eden Ulucan, "Biz eğer AB'ye girmeyi savunuyorsak, esnek çalışmayı da kabul etmek zorundayız. Çünkü orada esnek çalışma uygulanıyor" sözleriyle bir gerçekliğe de dikkat çekti.
'Değişim' dediler DİSK Hukuk Dairesi Başkanı Tamer Atış'ın yönettiği panelin diğer konuşmacısı Yrd. Doç. Dr. Kübra Doğan Yenisey'di. Yenisey daha çok, bireyin örgütlenmesi üzerinde durdu. İşyerlerinde demokratik işleyiş ilkelerinin uygulanmadığını ifade eden Yenisey, bunu küreselleşmenin getirdiği sonuçlara bağladı. Panelden önce konuşan DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, Türk-İş Genel Sekreteri Hüseyin Karakoç ve Hak-İş Başkanı Salim Uslu, "çalışma yaşamının çağdaş ve demokratik bir yapıya kavuşturulması" adına 1475, 2821 ve 2822 sayılı yasaların temelden ele alınarak değiştirilmesi gerektiğini savundular.
Baydur kızdı Çelebi, Karakoç ve Uslu'dan sonra kürsüye gelen TİSK Başkanı Refik Baydur, önce kendisini alkışlamayan DİSK'lilere kızdı. Baydur'un çıkışı üzerine salondan küçük bir alkış sesi duyuldu. Ama Baydur bu sefer de "geç kaldınız" diye dalga geçti. İş güvencesine karşı olmadıklarını savunan Baydur, "Ama İş Güvencesi Yasası, İş Kanunu'nun bir parçasıdır. İş Kanunu ile beraber yol almalıdır" dedi. Baydur, Çelebi ve Uslu'nun Ekonomik Sosyal Konsey'in demokratikleştirme yönündeki isteklerine de sert yanıt verdi; "Onun kanunla birlikte yaptık. Şimdi niye değiştiriyoruz. Doğru bulmuyorum".
Ölüm oruçları F tipi cezaevlerine karşı 20 Ekim 2000'de 18 cezaevinde 865 tutuklu ve hükümlü açlık grevine başladı. Operasyondan sonra ise açlık grevleri ölüm orucuna çevrilirken, onlarca tutuklu da açlık grevi ve ölüm oruçlarına başladı. Üçüncü yıla yaklaşan ölüm oruçları Nisan 2002'de DHKP/C davasından hükümlü ve tutukluların dışındaki tüm tutuklular tarafından sona erdirildi. Halen 19 kişi ölüm orucunu sürdürüyor. THİV'in 2001 yılı raporunda, halen tedavi gören tutukluların tıbbi durumları ve tedaviler hakkındaki bilgiler ve hekim görüşlerine yer verilerek, açlık grevlerinin tüyleri ürperten sonuçları ortaya konuldu. Raporda, 2001'de 329 kişinin salt açlık grevinden ya da bununla birlikte işkenceden kaynaklanan sağlık sorunları nedeniyle merkezlere başvurduğu bildirilerek, başvuranların 81'inin kadın, 248'inin de erkek olduğu ve yaşlarının 18 ile 55 arasında değiştiği kaydedildi. Raporda, açlık grevi süresinin de ortalama 143 gün olduğu aktarıldı.
Belirti ve rahatsızlıklar Tedavi öncesi görülen sinir sistemi ile ilgili belirtiler arasında ışığa karşı hassasiyet, çift görme, görme bulanıklığı gibi belirtilerin en sık rastlanan belirti grubu olduğu aktarılan raporda bu grubu işitme ile ilgili belirtiler grubunun izlediği kaydedildi. Başvurulardan 164'ünde Wernicke Esefalopati belirtisi görüldüğü, 26'sında da Wernicke Korsakoff sendromu tanısı koyulduğu belirtildi. 46 kişide de ruhsal yakınmalar olduğu kaydedildi. İnsan hakları ihlallerinin telafi ve tedavisinin çok güç hatta imkânsız olduğu belirtilen raporda, "Bu konuda ilgili makamların, hiçbir aydınlatıcı açıklama yapmamaları ve sanki ülkede böyle bir süreç yaşanmamış gibi davranmaya devam etmeleri kabul edilebilir bir tavır değildir" denildi.
src=/resim/b1.gif width=5>



İş Yasa Tasarısı'na alıştırma hamlesi DİSK ve Friedrich Eberd Vakfı, dün "AB Sürecinde Çağdaş ve Demokratik Çalışma Yaşamı" konulu bir panel düzenledi. Sürmeli Oteli'nde gerçekleştirilen ve çalışma hayatına ilişkin sorunların tartışılması gereken panelde, söz dönüp dolaşıp 1475 sayılı İş Yasası'nda değişiklik öngören ve işçilerin yüzyıllık kazanımlarını gaspeden"İş Yasası Ön Taslağı"na geldi. Panele katılan konuşmacılar, kendilerine itiraz eden sendikacıları ve işçileri taslağı kabul etmeleri için iknaya uğraştılar. Panelin konuşmacıları arasında yer alan ve "Bilim Kurulu'nda DİSK'i temsil eden Prof. Dr. Devrim Ulucan, "İş Yasası Ön Taslağı'nın arkasındayım" diye konuştu. Ön taslağın, 1475 sayılı iş kanununa göre daha ileri bir noktada olduğunu ileri süren Ulucan, salondan yükselen itirazlarlar üzerine,"Taslaktaki maddeler, zaten birçok işyerinde uygulanıyor. Biz bunları bir disiplin altına almaya çalıştık" ifadeleriyle kendisini savundu. Ön taslakta fazla mesai hakkının gasp edildiğini itiraf eden Ulucan, "Biz eğer AB'ye girmeyi savunuyorsak, esnek çalışmayı da kabul etmek zorundayız. Çünkü orada esnek çalışma uygulanıyor" sözleriyle bir gerçekliğe de dikkat çekti.
'Değişim' dediler DİSK Hukuk Dairesi Başkanı Tamer Atış'ın yönettiği panelin diğer konuşmacısı Yrd. Doç. Dr. Kübra Doğan Yenisey'di. Yenisey daha çok, bireyin örgütlenmesi üzerinde durdu. İşyerlerinde demokratik işleyiş ilkelerinin uygulanmadığını ifade eden Yenisey, bunu küreselleşmenin getirdiği sonuçlara bağladı. Panelden önce konuşan DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, Türk-İş Genel Sekreteri Hüseyin Karakoç ve Hak-İş Başkanı Salim Uslu, "çalışma yaşamının çağdaş ve demokratik bir yapıya kavuşturulması" adına 1475, 2821 ve 2822 sayılı yasaların temelden ele alınarak değiştirilmesi gerektiğini savundular.
Baydur kızdı Çelebi, Karakoç ve Uslu'dan sonra kürsüye gelen TİSK Başkanı Refik Baydur, önce kendisini alkışlamayan DİSK'lilere kızdı. Baydur'un çıkışı üzerine salondan küçük bir alkış sesi duyuldu. Ama Baydur bu sefer de "geç kaldınız" diye dalga geçti. İş güvencesine karşı olmadıklarını savunan Baydur, "Ama İş Güvencesi Yasası, İş Kanunu'nun bir parçasıdır. İş Kanunu ile beraber yol almalıdır" dedi. Baydur, Çelebi ve Uslu'nun Ekonomik Sosyal Konsey'in demokratikleştirme yönündeki isteklerine de sert yanıt verdi; "Onun kanunla birlikte yaptık. Şimdi niye değiştiriyoruz. Doğru bulmuyorum".
Evrensel'i Takip Et