16 Aralık 2002 22:00

Birleşme mi yoksa parçalanma mı?

Berlin Duvarı'nın yıkılması, kimi tarihçiler tarafından 'bir dönüm doktası' olarak kabul ediliyor. Kuşkusuz öyle. 1950'li yılların sonundan itibaren sosyalizm karşısında sürekli genişleşen kapitalist cephenin 'zaferi'ni en iyi simgeleyen göstergelerden birisi olarak sunuldu duvarın yıkılışı. Her iki yakanın insanlarının ellerinde balyozlarla duvarı parçalayışları ve ardından Doğu Alman'ya da yaşayan insanların Batı'daki kardeşlerine kavuşması. Medya'nın tüm yeryüzünde en etkili propaganda araçlarından birisi olarak kullanıldığı önemli örneklerden birisini teşkil ediyordu bu gelişmeler. Dünyaya artık 'özgürlük' gelmişti. Doğu Almanlar da tıpkı batıdakiler gibi 'özgür' ve 'zengin' olma şansını yakalıyorlardı vs. Bütün bu propaganda, duvardan bir taş kapma yarışına giren ve bunu ekranlarından gururla gösteren televizyon programcılarının da desteğiyle 'yeni bir dünya düzeni'nin ilanıyla taçlandırıldı. 'Sınıfsız, imtiyazsız' bir dünyanın kapıları aralanıyordu. Berlin Duvarı'nın yıkılışından 13 yıl sonra, cuma günü gösterime giren "Berlin Almanyadadır" isimli film, vaat edilen özgürlüğün gerçekleşmediğini trajikomik bir hayat hikâyesiyle gösteriyor. Genç Alman yönetmen Hannes Stöhr'ün elindeki malzemeyi dengeli kullandığı ancak, 'değinmelerle' geçiştirdiği film, duvarın yıkılışının 11. yılında cezaevinden çıkan bir Doğu Alman vatandaşının birleşme yerine parçalanmaya tanık oluşunu anlatıyor. Martin Schulz, 1989 yılında karısıyla birlikte Batı Almanya'ya kaçmak isteyen bir Doğu Alman'dır. Peşine takılan gizli polisi kaza sonucu öldürünce, duvar yıkılmadan hemen önce cezaevine girer ve 11 yıl boyunca yaşanan gelişmelere yalnızca televizyondan seyrederek tanıklık eder. Schulz 2000 yılında tahliye olduğunda iade edilen özel eşyaları; mavi Doğu Berlin kimliği, Doğu Berlin ehliyeti ve üzerinde Karl Marx resmi bulunan 100 marklık Doğu Berlin marklarıyla dolu cüzdanıdır. Martin eve dönerken umut doludur ancak Doğu Almanya'yı tanımakta güçlük çekmektedir.. Yeni Berlin yönetimi ele geçirmiştir ve "Eski Doğu Berlin" tamamen yok olmuştur. 11 yıllık yokluğu bir zaman makinesi gibidir ve her şey değişmiştir. Yönetmen Stöhr, Schulz'un izinde Doğu ile Batı'nın birleşmesinin ardından yaşanılan sorunlara ve özellikle Doğu kökenli Almanların sıkıntılarına değiniyor. Schulz, arkadaşlarından birisi tutunamadığı için intihar eğilimindedir, diğer taksi şoförlüğü yapar, bir başkası porno dükkânı işletir. Schulz'un gelişen teknolojiye ve kapitalist piyasanın işleyişine uyum sağlamada yaşadığı trajikomik olaylar birleşmenin sonuçlarını göstermesi bakımından etkileyici. Üstelik karısı başka bir erkekle beraberdir ve hiç görmediği 11 yaşındaki oğlu Rokko ile aralarında mesafeler bulunmaktadır. "Berlin Almanyadadır", konusunun ilginçliğine ve malzemesinin bolluğuna rağmen daha derinlere inmekten kaçınan bir yapım. Ama bu kadarı bile 'birleşme' diye sunulanın aslında yepyeni bir parçalanmayı ortaya çıkardığını ve yıllar önce duvarın ayırdığı hayatların artık apaçık sınıf farklılığında bölündüğünü göstermesi bakımından yeterli. Schulz'un porno işine giren arkadaşının dediği gibi hayatlarında tek bir fark vardır: Hayatta kalmak için "eskiden ne yapmamamız gerektiğini düşünüyorduk, bugün ne yapmamız gerektiğini düşünüyoruz."

Evrensel'i Takip Et