16 Aralık 2002 22:00

'Dost' ülkelerde yıkıcı propaganda

ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon), "dost ve tarafsız ülkelerde" kamuoyunu ve önemli isimleri etkilemek için "örtülü operasyonlar" gerçekleştirmeyi planladığı kaydedildi. Pentagon, bu amaçla orduya gizli bir emir vermeyi düşünüyor. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in henüz "değerlendirme aşamasında" olduğu bu planın ilk hedefi, Almanya ve Pakistan gibi "dost ülkeler" olacak. New York Times gazetesinde dün yer alan manşet haberine göre, bu operasyonlar "cami ve medreselerin etkisini azaltma, ılımlı bir İslam'ı yaymak için gizli Amerikan finansmanıyla dönen dini okullar açma" gibi unsurları içerebilecek. Yetkililer, bütün bunların, "ABD'nin olumsuz imajını değiştirmek için gereken yaratıcı propaganda faaliyetinin parçası" olacağını söylüyorlar. Adını vermeyen bir askeri yetkili, "Dost ve tarafsız ülkelere girerek kamuoyunu etkileme faaliyetleri yürütecek kaynak ve yeteneğe sahibiz. Bunu yapabiliriz. Ama yapmalı mıyız, ona bakıyoruz" diye konuştu.

Tartışmalara yol açıyor Henüz kesinleşmeyen planın ABD yönetimi içinde yeni tartışmalara yol açabileceğini kaydeden New York Times, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in propaganda alanında fazla bir şey yapılmamasından rahatsız olduğunu yazdı. Diğer askeri yetkililer de, ordunun "hem düşman güçlere karşı, hem de Kolombiya, Filipinler veya Bosna gibi dost ülkelerde enformasyon operasyonları yürütebileceğini" dile getirdiler. Bu örtülü operasyonlar, Irak gibi "düşman" ülkelerde halihazırda yürütülüyor. Bu faaliyetlerde radyo ve televizyon yayınları ile, havadan bildiri dağıtımı gibi tektikler kullanılıyor. Gelecek savaşlarda, "askeri ve sivil bilgisayar ağlarını işlevsiz kılacak teknik saldırılar" düzenlenmesi de mümkün. Ancak askeri propaganda faaliyetlerinin "dost ülkelerde" gerçekleştirilmesi, tartışmaya açık bir konu.

Maaşlı kalemler Öneriler arasında, "Amerikan politikalarına uygun haberler yapacak gazetecilere para ödenmesi" ve "ABD politikalarını desteklemek için mitingler örgütleyecek kişiler tutulması" gibileri bulunuyor. Mevcut uygulamada, bu tip "saldırgan enformasyon taktikleri"nin sadece "düşman karar vericilerini etkilemek üzere" yapılması destekleniyor. "3600:1: Enformasyon Operasyonları (IO)" başlıklı Savunma Bakanlığı direktifinde, bu konuda şunlar belirtiliyor: "Barış zamanlarında IO, yabancı algılamaları ve karar alış süreçlerini etkileyerek ulusal hedefleri destekler. Kriz hallerinde, ulusal çıkarlarımızı iletmek ve kararlılığımızı göstermek için esnek bir caydırıcı seçenek olur. Savaş halinde ise askeri hedefleri destekleyen fiziksel ve psikolojik sonuçlar elde etmeye yarar."

'Dost'lar kızabilir! Enformasyon operasyonlarını "dost ve tarafsız ülkelerde" de yürütmek için bu politikanın değiştirilmesi gerekiyor. Bu noktada, söz konusu "dost"ların kızdırılması riski doğuyor. Emekli Amiral Dennis Blair, direktiflerde değişiklik yapılmasına karşı çıkarak "Müttefiklerinize karşı operasyon yürütmek pek işe yaramaz. Birkaç kez denendi ama etkili olmadı" diyor.

Güney Kore örneği ABD'nin propagandasını yayma ihtiyacı hissetmesi, dünya çapında yükselen Amerikan karşıtlığının bir sonucu. Örneğin, "iyi bir müttefik" olarak kabul edilen Güney Kore'de aylardır ABD askerlerinin ülkeden çıkması için protesto eylemleri düzenleniyor. Başkent Seul'de geçen hafta yapılan son gösteriye onbinlerce işçi, emekçi ve genç katıldı. Pentagon yetkilileri, "bu şartlar altında, Kore kamuoyunun etkilenmesi için geleneksel programların ötesinde bir şeylere ihtiyaç duyulduğunu" ifade ediyorlar. Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerde de, devletlerin ABD ile ilişkileri ile halkın ilişkisi oldukça farklı. Her iki ülkede hükümetler Amerikan savaş politikalarına destek veriyor. Ama Pakistan ve Türkiye halklarının ezici bir çoğunluğu, bu politikalara öfkeli. ABD için uzun vadede tehlike arz eden bu durumun "değişmesi gerektiği" Washington'daki ortak kanı. Ancak bu iş için Pentagon'un mu, yoksa Dışişleri Bakanlığı'nın mı kullanılacağı, halen tartışılıyor.


ANKARA İLE PAZARLIĞIN AYRINTILARI ABD ile Türkiye arasındaki Irak pazarlıklarının ayrıntıları yavaş yavaş belli oluyor. NTVMSNBC sitesinde dün yayınlanan habere göre, ABD Savunma Bakanı Paul Wolfowitz'in Ankara temasları sırasında "ciddi tartışmalar" yaşandı. Sitede yer alan iddiaya göre hükümet, saldırı sırasında Kuzey Irak'ın kontrolünün Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından sağlanmasını istedi. Ancak ABD yönetimi, Kürt grupların buna karşı çıktığını belirterek Türkiye'nin bu isteğini redetti. Ankara da bunun üzerine "ABD askerlerinin tek başına Kuzey Irak'ta bulunmasına karşı çıkacağını" bildirdi. Görüşmelerde, Washington yönetimi, saldırıyı İngiltere ile birlikte yapmayı planladığını ve bu nedenle Türkiye topraklarından İngiliz askerlerinin de yararlanması isteğini dile getirdi. Ancak Ankara, bu isteği kabul etmedi.

'Uzlaşma' arayışı ABD'nin, Türkiye'ye onbinlerce asker konuşlandırma talebinde ısrar etmesi nedeniyle, Ankara bir "uzlaşma" arıyor. Hükümet kanadında ve Dışişleri'nde oluşan görüş, "Kuzey Irak'taki Türk askeri sayısının yabancı asker sayısından fazla olması" şeklinde. Böylece "bir güç dengesi" oluşabileceği düşünülüyor. Bu arada, özellikle asker bulundurma ve üslerle ilgili Türkiye'den onay çıkmayabileceği düşüncesiyle ABD yönetiminin bir "B planı"nın da bulunduğu belirtiliyor. Söz konusu plan, Irak saldırısını NATO kapsamında ele almak. ABD'nin NATO'da böyle bir karar aldırması halinde, NATO üyesi olan Türkiye, üslerini ABD'nin kullanımına açmak zorunda kalacak. AKP hükümetinin, Washington yönetimine askeri üsler konusunda yanıtını bu hafta içinde vermesi bekleniyor.

Askeri üsler ABD, Irak saldırısı için İncirlik, Diyarbakır, Batman, Muş ve Malatya-Erhaç havaalanlarını üs olarak kullanmayı talep etmişti. Ankara resmi izin verirse, ABD'den bu ay içinde gelecek olan bir heyet, havaalanlarında teknik incelemede bulunacak. Ocak ayı boyunca eksikler giderilerek, şubat ayı başından itibaren de ABD'nin savaş uçakları ve askeri personeli, bu üslerde konuşlandırılacak. Pentagon'un ayrıca, Mersin-Irak demiryolu ve aynı hattaki karayolunu kullanma isteğinin de bulunduğu öğrenildi.

Yığınak başladı Bu arada ABD, Kuzey Irak'a askeri yığınağa başladı. Şimdiye kadar, İncirlik hava üssüne kargo uçaklarıyla indirilen askeri malzemelerden bir bölümünün, 50 TIR'la Habur'dan Kuzey Irak'a girdiği belirlendi. ABD'nin Kuzey Irak'taki istihbarat ve askeri personel sayısının da 500'ü bulduğu öğrenildi. ABD'nin bu silahları ilk aşamada eğittiği 2000 Peşmerge'ye dağıtacağı öğrenildi. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Şaron korkuyu kullanıyor Taylan Bilgiç "Barış Hemen Şimdi", İsrail'deki en büyük barış hareketi. Şaron hükümetinin politikaları nedeniyle işleri biraz zorlaşsa da, onbinleri sokaklara dökebiliyorlar. Dan Bitan, "Barış Hemen Şimdi" adına KESK tarafından düzenlenen sempozyuma katıldı ve Filistin sorunu ile ilgili görüşlerini aktardı. Bitan, Evrensel'in sorularını yanıtlarken, İsrail toplumunda Siyonizmin "herkesin istediği gibi yorumladığı" bir "birleştirici fikir" olduğunu ve bu durumu değiştirmenin güç olduğunu da gözler önüne seriyor. Şaron hükümeti, İsrail barış hareketi üzerinde nasıl bir etki yarattı? Dan Bitan: Bu hükümet, çok akıllıca, "şiddetli İntifada" argümanını ve intihar eylemlerini kullandı. Medyayı harekete geçirerek kamuoyunu maniple etti ve Filistin halkına yönelik baskıları tırmandırdı. Bugün İsrail halkının çoğu, "Filistinliler bizimle barış yapabilir, ama bunu istemiyorlar" diye düşünüyor. Dolayısıyla, barış hareketinin mesajını iletmesi de güçleşti. Evet, sesimiz tamamen kısılmadı, pek çok taraftarımız var ve eylemlerimiz sürüyor. Ama sokağa daha az insan çıkmaya başladı. Kamuoyu ile gerçek, verimli bir diyaloğa girmemiz güçleşti. Çünkü halkın çoğu, bizim fikirlerimize kulaklarını tıkadı. Filistin topraklarında yaşanan korkunç şeylere karşı körleşti. Şaron hükümeti gerçekten de akıllıca hareket ediyor ve halkın korkularını nasıl kullanacağını iyi biliyor. - İsrail'de belki de iki barış kampından bahsetmek gerek. Bunlardan biri Siyonizmi reddederken, diğeri Siyonizmin "barış ve demokrasi ile uyumlu" olduğu görüşünde. Siz bu tartışmanın neresinde duruyorsunuz? - Ben iki barış kampı olduğu kanısında değilim. Daha çok, üzerinde farklı hareketlerin bulunduğu bir büyük çizgiden bahsedebiliriz: Çok Siyonistler, az Siyonistler, tarafsızlar, antisiyonistler... Siyonizm, esas olarak Yahudilerin de bir devleti olmasını isteyen ulusal bir harekettir. Bu hareket içinde daima pek çok akım oldu, uzun ve şiddetli tartışmalar yaşandı. 1920'lerde Siyonist hareket, "Yahudi devleti" derken Ürdün'ün iki tarafında kurulacak bir devleti kastediyordu. Yani Batı'da Ürdün Nehri'nden denize kadar, Doğu'da ise Ürdün Nehri'nden çöle dek. Bunlar, şimdiki Likud hükümetinin ataları idi. Daha sonra "doğu" kısmı mecburen Ürdün'e bırakıldı. Ama Batı Şeria, yani deniz kısmı üzerinde hak iddia etmeye devam ettiler. Bazı sol Siyonistler de bu görüşten yanaydı. 1930'larda, İngilizler ilk taksim planını ortaya koyduklarında şiddetli bir tartışma oldu. Halkın çoğunluğu, bu plandan daha iyisini alamayacağımızı, ülkenin sadece bir kısmını elde edebileceğimizi kabul etmemiz gerektiğini düşünüyordu. Tartışma, 1947'ye dek devam etti. Bu tarihte, BM'nin hazırladığı taksim planını halkın ve Siyonistlerin çoğu benimsedi. 1967'de ise halk, "Eğer barış olursa, ele geçirdiğimiz toprakları geri verebiliriz" diyordu. Demek istediğim şu: Tek bir Siyonizm yok. Siyonizm içindeki ana gövde, '30'lardan itibaren ülkede başka bir millet olduğunu anladı ve onların da hakları olduğunu kabullendi. Bu nedenle "Barış Hemen Şimdi", Siyonizmin barış ve demokrasi ile uyumlu olduğu kanısında. Öldürülen Başbakan İzak Rabin, İşçi Partisi lideriydi ve bir Siyonistti. Şimdiki sol Meretz partisi de Siyonisttir. Elbette ki sağcılar, kendilerinin "tek gerçek Siyonist" olduklarını söylüyor. Ama biz bunu kabul etmek zorunda değiliz. - Türk-İsrail askeri ilişkileri, Filistin sorununu nasıl etkiledi? Şaron hükümetine bir avantaj sağladı mı? - Ben, bu ilişkinin Filistin meselesini etkilediğini düşünmüyorum. Bu sorunu etkileyen asıl şey, İsrail halkının çoğunluğunu ikna edemeyişimizdir. Ve İsrail halkı nezdinde Türk-İsrail ilişkileri pek de önem taşımıyor. Evet belki de Şaron'un bu ittifak sayesinde kendini güvende hissettiğini söyleyebiliriz, ama kamuoyu nezdinde bu ilişkinin bir anlamı yok. - Bu ilişkinin devamından yanasınız yani... - Rabin yaşıyor olsaydı, bugün barış içinde olacaktık. Ve Rabin de bu ilişkileri korurdu, çünkü ABD'ye çok yakın bir insandı. Tabii bu başka bir hikâye, başka bir oyun. Biz her iki tarafta barış hareketlerinin önce kendi içlerinde uzlaşması gerektiğini söylüyoruz. Daha sonra kamuoyunun önüne gelerek "İşte biz anlaştık, birlikteyiz" demeliler. Şaron hükümeti, asıl Filistinli ılımlılardan korkuyor. Bu nedenle Yaser Arafat'ı mümkün olduğunca zayıflatacak, ama onu devirmeyecek. Çünkü böylece her zaman "Ben barış istiyorum, ama Arafat ile barış olmaz" deyip saldırabilecektir. İsrailliler Arafat'tan nefret ediyor. Ama eğer Filistin liderliğinde bir değişim olursa, daha ılımlı bir lider gelirse, Şaron'un başı belaya girer. Böyle bir olasılığa karşı da elinden geleni yapar. Kısaca; Hamas ve Şaron, aralarında bir işbirliği olmadan ve birbirlerinden nefret ederek, birlikte çalışıyorlar. Sorunumuz bu. Ilımlı bir Filistin liderliği olursa Şaron bu oyunu sürdüremez. - Yani "Barış Hemen Şimdi" de, Arafat'ın gitmesini mi istiyor? - Biz, Filistinlilerin demokratik bir tarzda, ılımlı bir lideri, ılımlı imaja sahip bir lideri seçmelerini dileriz. Bakın; belki Arafat ılımlı bir lider, belki gerçekten barış istiyor. Ama imajı böyle değil. Sunduğu imaj bir yıkım imajı. Bunu onu sevdiğimizden ya da sevmediğimizden söylemiyoruz, şu anda olumsuz bir rol oynadığı için söylüyoruz. Belki de, Filistinlilerin yerel liderleri ile bir uzlaşma sağlanabilir. - Bahsettiğiniz liderlerden biri Mervan Barguti'ydi. Ama o da şimdi hapiste. Dahası pek çok insan onun Arafat'tan daha radikal olduğunu söylüyor. - Haklısınız, Mervan Barguti böyle bir yerel lider. İsrail hükümeti de onu bir katil gibi tanıtıyor. İntifada'nın liderlerinden biri olduğu doğru ama, biz biliyoruz ki o aslında anlaşmadan yana. Ben, onun ılımlı bir lider olabileceğini düşünüyorum. Elbette önce cezaevinden çıkarılması gerek. Bu çok karmaşık, bazen de çok kirli bir oyun. - Şaron ABD'nin Irak'a saldırmasını istiyor. Peki İsrail halkının bu savaşla ilgili duyguları ne? - Kamuoyunda bir bölünme var. Diyebiliriz ki halkın çoğunluğu, Saddam Hüseyin'in tehlikeli bir diktatör olduğunu, devrilmesi gerektiğini düşünüyor ve "Bu işi ABD yapacaksa, yapsın ama bizi karıştırmasın" diyorlar. "Saddam'dan kurturalım" diyenlerden bazıları, savaşın ardından Filistinlilerle barış şansı doğabileceğini düşünüyor. Sağcılar ise umuyor ki; böylece Filistin topraklarında korku