22 Haziran 2002 21:00

403. Kilometre'den sonrası

Coşkun Çetinalp: "Hem işçilere işçi olma bilinci verecek hem de tiyatroyu sevdirecek bir oyun düşündük; aklımıza ilk 403. Kilometre geldi. Oyuna gelen arkadaşlar, genellikle hayatlarında ilk defa tiyatroya gelmiş oluyor ve..."

Paylaş
İsmet Küntay'ın "403. Kilometre" adlı oyununun belki de en iyi yanı, yoksulluğun, çaresizliğin, cahilliğin bozuşturduğu emekçi yaşamlarını tüm açıklığıyla ortaya koymasında ve hazin sonuna rağmen, böylesi yaşamlardan bir çıkış olduğunu göstermesinde, en azından umut vermesinde. 403. Kilometre, bir karayolu şantiyesinde çalışan işçilerin başından geçenleri anlatıyor. Şantiyedeki muhasebe müdürünün, işçilerden birini (Niyazi), kim bilir hangi vaatlerle ayartarak döndürdüğü dolapları, usulsüz hesaplar, yalan ve dolanlarla kesesini nasıl doldurduğunu izliyoruz. Şantiyenin en yetkilisi olan genç mühendisin ortak olmasa bile dönen dolaplara, karşı çıkma cesaretini gösteremeyerek nasıl seyirci kaldığını da... Açlık... Aylarca yakınlarından çok uzakta çalışan işçiler ise bir karınlarının doyduğuyla bir de posta günlerinde gelen mektuplarla avunuyorlar. Her şeyin farkındalar, ama "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" düşüncesiyle umursamıyorlar. Bütün gün çalışıp, akşamları saz çalıp, birazcık esrar çekip, hayat kadınlarıyla oynaşıp, çoğunlukla da birbirleriyle didişip geçirdikleri günlerden çıkardıkları tek sonuç: "Açlık bombok bir şey!" Bir gün şantiyeye Özer Bey diye biri geliyor. Ayak oyunlarına kurban gitmiş şantiye şefinin yerine. Bu Özer Bey diğerlerinden çok farklı; özü sözü doğru bir adam, muhasebe müdürüne de mühendise de bozuk atacak kadar cesur, üstelik işçilere de "insan" gibi davranıyor. Bundan sonra, Özer Bey'le işçiler arasındaki ilişkilerin, işçileri ve birbirleriyle ilişkilerini nasıl değiştirdiğine tanık oluyoruz. Ama birdenbire ve abartılı bir değişim değil bu. Sonu "karanlık" bir cinayetle biten olaylar dizisi boyunca gelişen, biraz da vicdani bir hesaplaşmanın getirdiği sonuç.

Daha çok işçiye ulaşacak 403. Kilometre'yi, Belediye-İş Sendikası Ordu Şubesi'nin, Başkanlar Kurulu vesilesiyle organize ettiği tiyatro gösteriminde bir kez daha izleme fırsatı bulduk. Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu oyuncuları, oldukça başarılı oyunlarıyla, ayakta alkışlanırken, çeşitli illerden şube başkanları oyunu kendi üyelerine de gösterme isteklerini ilettiler. İzmir'den Artvin'e birçok ilden oyunculara davet geldi. Eğer verilen sözler tutulursa bu güzel oyunu birçok işçi daha izleyebilecek. Ordu Belediyesi işçilerinin çoğunluğunun büyük bir beğeniyle izlediği oyun, bir ay gibi kısa bir zamanda hazırlanmış. Oyuncular arasında 20 yılı aşkın bir süredir tiyatroculuk yapanlar da var, belediyeden emekli işçiler de, henüz 4-5 yıldır işçi olarak çalışan gençler de. Oyuncuların tümü Belediye-İş üyesi; hatta tek kadın oyuncu Seyhan Güngör de, Belediye-İş Ordu Şubesi Yönetim Kurulu'nda. Oyunun yönetmenliğini üstlenen Coşkun Çetinalp, aynı zamanda adam öldürmek suçundan cezaevinde yatmış, bu sırada kızkardeşinin "kötü yola" düştüğünü öğrenince utancından köyüne dönememiş, yalnız, esrarkeş, bitirim ama mert bir işçi olan Muhlis rolünde. Ekonomik zorluklar yaşayan işçilerin, bırakın sanatsal etkinlikleri takip etmeyi, günlük gazete bile okuyamadıklarını belirten Çetinalp, emekçilerin sanattan paylarına düşeni alması gerektiğini ifade ediyor. "Hem işçilere işçi olma bilinci verecek hem de tiyatroyu sevdirecek bir oyun düşündük; aklımıza ilk 403. kilometre geldi" diyen Çetinalp, Ordu Belediyesi'nde çalışan işçilerin oyunu çok beğendiklerini söylüyor. "Gelen arkadaşlar genellikle hayatlarında ilk defa tiyatroya gelmiş oluyorlar ve oyundan sonra özellikle hanımları tarafından 'bundan sonra mutlaka tiyatroya götüreceksin bizi' diye zorlandıklarını, her oyun geldiğinde haberleri olmasını istiyorlar. İşçiler, izlemeyen arkadaşlarına 'Neden gitmediniz?' diye soruyorlar. Şube başkanımızı arayıp 'Biz kaçırdık, bir daha ne zaman izleyebileceğiz' diye soranlar var" diye anlatan Çetinalp, Ordu'da bulunan diğer sendikaların da oyunu kendi üyelerine izletmeyi istediğini belirtiyor.

Arkadaş satılmaz Belediye-İş Şube Yönetim Kurulu üyesi Seyhan Güngör, sahnede "fahişe" rolünde, kısa bir süre görünüyor. Oyunun sonunda ise kimsenin beklemediği bir şekilde ve aslında herkesin istediği şeyi yaparak yeniden gündeme geliyor. Heyecandan ağlarken konuşmaya çalıştığımız Güngör'ün en duygulandığı sahne; işçilerin, arkadaşlarının ölümünden sonra birden tavırlarını değiştirip, "adam satma olayına girmeleri." Güngör, "Artık bunu en yakın dostumuzdan bile gördüğümüz oluyor. O yüzden çok duygulanıyorum" diyor. Kötülük zor mu? Oyunun "kötü adam"ı Ordu'nun "Erol Taş"ı dedikleri İsa Küçük. Muhasebe müdürünün satın alarak her türlü pis işi yaptırdığı Niyazi'yi oynuyor. En sonunda cinayet de işleyen Niyazi'nin korktuğu başına geliyor ve kendisi de öldürülüyor. "Kötülük kolay değil. İyiyi herkes oynar" diyor İsa Küçük. Bir tane "kötü" bile, kendisinin oynadığı "kötü"yü görüp yolundan dönmüşse kendine kâr sayıyor. Belediye'ye bağlı Sağlık Müdürlüğü'nden emekli olan İsa Küçük, yıllardır tiyatroculuk yapıyor. Öylesine iyi oynuyor ki, bu yüzden çok tepki almış. "20 sene önce bu oyunu bir kere daha oynamıştım, Ankara'ya turneye gitmiştik. Üniversite öğrencileri vardı sanırım. Dışarı çıkıp otelimize gideceğiz. "Niyazi'ye ölüm" diye bir grup bağırıyor. Ulan Niyazi benim" diye anlatan Küçük, tiyatrodan polis kontrolünde çıkabildiklerini belirtiyor. 403. Kilometre'de Türkiye'de işleyen çarkın bir aynası var aslında. Bu aynada yalan, dolan, talan, hortumlama, mafyalaşmayı; işçilerin neden çaresiz, örgütsüz bırakıldığını ve neden yalnızlaştırılıp, yabancılaştırılmaya çalışıldığını; bu çarka çomak sokmaya kalkanların ödemeyi göze alması gereken bedelleri görüyoruz. Biraz dikkatle bakınca 403. Kilometre'den sonrasını da görmek mümkün.

ÖNCEKİ HABER

Sadece baskının yöntemi değişti

SONRAKİ HABER

KKTC'de Barış Korosu'na dava açıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...