Kurulmak istenen, bağımlı ve egemen olmayan bir Filistin!
Önce hoş geldiniz diyorum sayın Omar. Filistin sorununda gelinen nokta nedir? Bir de önümüzdeki günlerde BM’de Filistin devletinin tanınmasıyla ilgili bir oylama yapılacak. Bunu nasıl okuyorsunuz?
Siyonist plana baktığımızda bu sorunun siyasi olarak çözüleceğine pek kanaat getiremiyorum. 1993 yılında Oslo’da başlayan siyasi görüşmeler çıkmaza girdi. Oslo anlaşmalarının Filistin halkına en asgari düzeyde bile çözüm getirmeyeceği inancındayım. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında yapılan anlaşmalara göre bağımsız Filistin devleti 1999’da kurulmalıydı. Yine aynı anlaşmalara göre 93 ile 99 arasındaki süreç geçiş süreci olacak sonrasında ise planlanan bağımsız Filistin devleti kurulacaktı. Maalesef FKÖ ile İsrail devleti arasında yapılan görüşmelerde bir çok açık bırakılan meseleler var. Mesela “İşgal edilmiş Filistin toprakları” bu anlaşmada “üzerinde anlaşmazlık olan topraklar” olarak tanımlanmıştır. Oslo’da yapılan anlaşmalar 242 sayılı BM kararlarının çok altında. BM’nin 242 sayılı kararına göre İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklar “işgal edilmiş topraklar” olarak kabul edildi. Ancak bugün yapılan görüşmelerde bu topraklar “işgal edilmiş topraklar” değil “anlaşmazlık” karesine girmiştir. Bunun üzerinde tartışma yapılıyor. Bu da 242 nolu karardan daha geri bir durumdur.
Bir noktayı açıklığa kavuşturalım Oslo Anlaşması Filistinlilerin hukuki haklarını yok mu sayıyor?
FKÖ çok taviz verdi. 242 nolu BM kararından vazgeçmiş durumda. BM eğer gerçekten Filistin sorununu çözmek, Filistin devletini kurmak istiyorsa biz BM’nin almış olduğu kararları hatırlatmak isteriz. Bu çerçevede durmaları gerekir. Hatta 1947 yılında Filistin ve İsrail devletlerinin kurulması noktasında çıkan 181 nolu kararı hatırlatmak isteriz. O dönemde çıkan karar 1967’de işgal edilen topraklardan çok daha fazlasını kapsar. İsrail hükümetinin başında aşırı sağcı Liberman hükümeti var. Gerçi hepsi aşırı sağcı ama bu hepsinden daha sağcı olsa gerek. İlk önce İsrail devletinin bir Yahudi devleti olduğunu kabul ettirmek istiyor. FKÖ’den bunu kabul etmesini istiyor.
İsrail’in Yahudi devleti olarak kabul edilmesi 1948 ve 1967’de İsrail’de kalan Filistinlilerin çıkarılması, kovulması anlamına mı geliyor?
1948’de İsrail kurulduğunda o topraklarda kalan Filistinliler yasal bir kimliğe sahip olmadıklarından dolayı göç ettirileceklerdir. İkinci bir şey, İsrail mülteci durumundaki Filistinlilerin kendi anavatanlarına dönüşlerini yasaklıyor, kabul etmiyor. Mültecilerin kendi anavatanlarına, BM Güvenlik Konseyi’nin 194 sayılı kararı gereğince dönmesi gerekir. Bu durumda bu hak yok ediliyor. İsrail’in Yahudi bir devlet olarak kabul edilmesi, FKÖ’den bunu kabul etmesini istemesi ki zamanında BM’den de aynı şey isteniyordu; dünyada ne kadar Yahudi varsa bunların İsrail’e gelip yerleşme hakkını doğurur. Biz İsrail devletine daha çok “Siyonist varlık” demeyi tercih ediyoruz. Bu Siyonist varlık sadece Batı Kudüs’ü değil; Doğu Kudüs’ü de kendi topraklarına katmak istiyor. İsrail kuvvetlerini; Filistin, Ürdün sınırları boyunca yerleştirmek istiyor.
Bu ne anlama geliyor?
Bunun anlamı; bir güç dengesinin oluşması gerekir. Burada İsrail’e baskı yapacak bir güç dengesi oluşmalı ki ancak o zaman Filistin - İsrail sorunu çözülsün. Oslo Anlaşmalarına göre Gazze ve Batı Şeria’da kurulacak Filistin devletine sınırlı bir yetki verilmektedir. Ve kısmi egemenlik ifadeleri kullanılmaktadır. ABD ve İsrail, Gazze ve Batı Şeria’da Filistin devletini özerklikten biraz ileri ama ekonomik siyasi ticari askeri bakımdan ABD ve İsrail’e bağımlı kılacak bir devlete izin vermektedir.
Peki son gelişmelere gelelim. Bence Oslo görüşmeleri ve anlaşmaları iflas etmiş durumda.. Ayrıca 93-96 arasındaki geçici dönem ve sonrasında kurulacak Filistin devleti de iflas etmiştir. İsrail eskiden ayda bir yerleşim alanı kurarken günde bir yerleşim kurmaya başladı. Mahmut Abbas başkanlığındaki Filistin devleti de iflas etti. Bu durumda Mahmut Abbas Oslo sürecinden, bu anlaşmalardan bir şey elde etmeyince BM’ye yöneldi. Süreci Filistin’in bir devlet olarak tanınması ve sonrasında devletler arasında görüşmeler yapma noktasına getirmek istiyor. Sizin görüşünüz nedir?
Evet Oslo Anlaşmaları iflas etmiştir. Biz Filistin Halk Kurtuluş Cephesi olarak bunu ta baştan bu gerçeği görüyorduk. Biz, Filistin-İsrail sorununun çözümüne ilişkin her türlü direnişin yasal olduğu görüşündeyiz. Kendi işgal edilmiş topraklarımızı elde etmek ve “kaderimizi tayin etme hakkımızın” tanınması için gerek bölgede, gerekse dünya ölçüsünde kamuoyu oluşturmak ve güç dengesi kurmak istiyoruz. Bunun için her yöntem yasal olmalı. Biz işgal altındaki topraklarımızı kurtarmak ve kendi devletimizi kurmak istiyoruz. Başkan Mahmut Abbas’tan İsrail ile yapılan görüşmelerin yeniden gözden geçirilmesini istedik. Ancak kendisi duymamazlıktan geldi. Şu anda kendisi görüşmelerden medet bekliyor. Her şeyin BM’de çözüleceği; ve her şeyden önce ABD ile Avrupa’nın güvencesi altında çözülebileceği inancında. O yönde çaba harcıyor.
Bu nedenle Abbas, BM’nin kurulacak Filistin devletini tanıması stratejisine yönelmiş durumda öyle mi?
Filistin hükümeti birleşmiş milletler nezdinde “gözlemci” konumundadır. BM’ye yönelmekteki amaç, “gözlemci” sıfatındaki temsilcinin “devlet temsilcisi” olarak tanınması. Filistin’i bir devlet konumuna getirecek bir temsilciliğin olması. Bu da Filistin hükümetinin siyasi görüşmelere devam etmesi ve görüşmelerden medet umması demektir. “Gözlemci” sıfatından “üye devlet” düzeyine yükseltilmesi, İsrail devletinin sürekli yerleşimler kuran siyasetine bir cevap niteliğindedir. Filistin hükümetinin attığı bu siyasi adım diplomatik bir taktik olarak çok yasal görünüyor. Ama meselenin derinliğine indiğimizde beraberinde çok büyük tehlikeler taşıdığını da görebiliriz. Filistin devletinin Birleşmiş Milletler tarafından tanınması, bunu destekleyen bir kamuoyunun oluşması önemli bir şey. Bu görüşmeler İsrail’in kurmakta olduğu yerleşim bölgelerine karşı bir hareket olarak önemlidir. Tasarı BM’ye geldiğinde ve oylama yapıldığında ABD bu kararı veto ederse bu siyasi hareketin ne önemi kalır? O zaman yeniden tartışacağız bu siyasi hareketi.
Diyelim ki geçmişte olduğu gibi ABD veto hakkını kullanmadı. “Evet” oyu verdi. Yani Filistin devletini tanıma yönünde oyunu verdi. O zaman ne olur?
Diyelim ki ABD veto hakkını kullanmadı ve Filistin devletini tanıdı. Bu kararı teorik bir karar olmaktan çıkarıp hayata geçirecek olan kim? ABD’nin kurulacak Filistin devletinde ne gibi çıkarları var. Onlar bağımsız, ufku geniş egemen bir Filistin devletinden söz etmediler şimdiye kadar. Onların kurmak istedikleri Filistin devleti zayıf ve onlara bağımlı bir devlettir. İfadeleri hep bu yöndedir. Kurmak istedikleri “bağımsız, egemen bir devlet” değil, “yaşanabilir bir devlet” öyle ifade ediliyor. Kararın evet olarak çıkması yani Filistin devletinin tanınması var olan duruma bir şey katmayacaktır. Dünya devletleri, diğer adıyla Birleşmiş Milletler; biri İsrail diğeri Filistin olmak üzere iki devletin kurulmasını zaten kabul etmiş durumdalar. Bunu teorik olarak herkes kabul ediyor. 1988’de Cezayir’de Filistin halk konseyi kongresi yapıldı. Bu kongre Filistin’in 1967 savaşı öncesi toprakları üzerinde Filistin devletini ilan etti. O dönemde bizi yani bağımsız Filistin devletini 115 ülke tanıdı. Ama İsrail-Filistin sorunu konusunda hiçbir şey değişmedi.
Tanıma kararı çıkarsa işgal altındaki toprakların Oslo’daki “anlaşmazlık olan topraklar” ifadesi değişiyor mu? Oslo görüşmelerini ilga ediyor mu? Filistin’in toprak bütünlüğünü tanıyor mu? Kısacası bu kararın içeriği nedir?
ABD Oslo’da yaptığı görüşmeler sonucu imzalanan anlaşmaları temel alıyor, BM’nin almış olduğu kararları değil. 1993’te Oslo’da başlayan görüşmeler ve orada yapılan anlaşmalar, BM’ de alınan kararların hepsini yok etmiştir. 181, 194, 242 ve diğer Filistin İsrail sorununa dair bütün kararları yok ediyor.
Birleşmiş Milletlerin Filistin devletini tanıması, Filistinli mülteciler sorununun kurulacak devlet tarafından görüşülmesi ve belki de bu mültecilerin dönmesi anlamına gelecek…
Filistin devleti tanınır veya veto edilir. Her durumda Filistin halkı bunu yakından takip ediyor. ABD baskı yapıp İsrail’in yerleşim yerlerini askıya alması karşılığı Mahmut Abbas’a başvurusunu geri çektirebilir. Ne olursa olsun Filistin halkı olarak, Filistin örgütleri olarak her şeye hazırız.
Kimilerinin Arap Baharı kimilerinin ayaklanma dediği Arap bölgesindeki hareketlerin bu sorun üzerinde etkisi ne olur?
Arap devletlerindeki bu gelişmelerden çok etkilendik. Binlerce genç facebook’ta üçüncü intifadadan söz ediyor. Tüm gençlerin sorduğu soru; ABD ve İsrail niye bu kadar inatlaşıyor. Bu gençler; direnişten, karşı koymadan başka bir çarenin olmadığı noktasına gelmiştir. Bu yönde bir kanaatleri oluşmuştur. Oslo’da yapılan anlaşmaların iptali İsrail’e karşı yapılacak mücadelenin başında gelir. Her durumda değişim ve kurtuluş istiyorlar. Oylama, isteklerinde bir dönüm noktası olacak insanları bu yönde harekete geçirecektir.
(Hatay/EVRENSEL)
İSRAİL’LE ASKERİ İLİŞKİLERİN OLMASI MANTIKLI DEĞİL!
Türkiye’nin Filistin davasındaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan başkanlığındaki Türkiye hükümeti Filistin davasını destekliyor. Bağımsız özgür bir devlet kurmasını istiyor. Bu yönde destek veriyor. Öbür yandan İsrail devletiyle askeri, ekonomik ilişkiler kuruyor. Ve her iki tarafı da tanıyor. Devletlerin genellikle böyle ilişkileri var ama zulme uğramış baskıya uğramış bir halk ile Yahudi dinini alet edip bu din doğrultusunda toprak işgal ederek kurulan bir devlet arasındaki ilişkilerde bir fark gözetmesi gerekir. Türkiye’nin İsrail’le ekonomik ilişkilerinin olması kabul edilebilir ancak askeri ve güvenlik alanında ilişkilerinin olması mantığın kabul edeceği hareketler değil. Tayip Erdoğan ve AKP, inancı ve ideolojisine baktığımızda gerçekten ideolojileri doğrultusunda bir siyaset izleyeceklerse saldırgan İsrail’le ilişkisi olmamalı. ABD ile de ilişkisi olmamalı. NATO’dan çekilmeli. NATO’nun tek kutuplu dünyayı pekiştirmekten başka bir amacı yoktur. ABD’nin üslerine ne gerek vardır? Biz burada Ortadoğu ve Akdeniz havzasının silahlardan arınmış barışçıl bir bölge, bütün halkların kardeşçe yaşadığı bir bölge olmasını istiyoruz.
ABD’NİN VETOSU SORUNA YENİ BİR BOYUT KAZANDIRIR
Eğer ABD veto hakkını kullanırsa ne olabilir?
Bence söyle bir soru sormak gerekir ABD hükümetinden medet uman Mahmut Abbas hükümetinin durumu ne olacak? Acaba Mahmut Abbas ve hükümeti çözümü görüşmelerde gören tutumundan vazgeçecek mi? Filistin kurtuluş örgütü bünyesindeki bütün örgütleri yeniden yapılandırıp Filistin halkının maddi manevi bütün olanaklarını seferber edip Filistin’de İsrail saldırılarına karşı direnişi örgütleyecek mi? Geçmişte yaptığı stratejik ittifakları yeniden gözden geçirecek mi? Bölgesel ve uluslar arası alanda yeni stratejik ittifaklar kurmaya girişecek mi? İsraill’e güvenlikle ilgili girişimlerini yeniden gözden geçirecek mi? Yoksa ABD’nin başını çektiği dörtlü görüşmelerin esirimi kalacak? Abbas’ı ekonomik olarak finanse eden güçler, Filistin’e karşı olan ve ABD’nin başını çektiği devletlerdir. Filistin halkına karşı İsrail yanlısı güçlerdir. Bunlar herkesin bildiği gerçeklerdi. Biz ABD’nin vetosunu önemsiyoruz. Filistin halkının kendini toparlamasını, yeniden bir halk hareketi haline gelmesini yani suların akması gereken mecrada akması sonucunu getirebilir.
Çeviren: Esat GÜNAY
Evrensel'i Takip Et