27 Nisan 2002 21:00
Le Pen, sanat ve toplum
GÜNÜN YAZILARI
Son Fransa seçimlerinde ikinci sıraya yerleşerek "şok" yaratan faşist Le pen, kendi deyişiyle toplumsal olarak solda, ekonomik olarak sağda, ulusal olarak da Fransa'daymış. Sanatsal olarak nerede acaba? Hem faşizmin bu "başarısı" neden şok yaratıyor ki?
Avrupa'da olsun, ABD'de olsun, kısacası tüm kapitalist dünyada faşizmin yükselişi gözle görülür durumdaydı ve hâlâ öyle. Bir tek Fransa'nın kendini sıyıracağı mı bekleniyordu? Faşizm, kapitalizmin özbeöz çocuğudur. Demokrasi, barış, sol, emekçi, yani halkın ezici çoğunluğu, yani insan, kapitalizme "üvey"dir. Dolayısıyla birazcık süreklilik kazandığında, yani kendini alternatifsiz hissettiğinde kapitalizm, artık üvey çocuklarına tahammül edememeye başlar. Gerçekten demokrasiyi, gerçekten solu, gerçekten emek yanlısı politikayı, gerçekten insana yakışır düzeni sürdüremez çünkü kapitalizm, doğasına aykırıdır. Ancak sosyalist alternatif ciddi olarak önüne dikildiğinde, yani iktidarı tehlikeye düştüğünde, bir süre için ve becerebildiği kadar üvey evlatlarına sahip çıkıyor"muş" gibi yapmaya çalışır. Yutturamaz olduğu anda da yine faşizme yönelir. Kapitalizm olduğu sürece başka çaresi yoktur çünkü.
'Serbest seçim!' Bakınız, ABD'de demokrasi var deniyor. Neden? Çünkü "serbest" seçim var. Peki, halkın "iki eşit"ten birini seçmeye mecbur olduğu bir seçimin neresi serbesttir, böyle bir düzenin neresi gerçek demokrasidir, söyler misiniz bana? Başka adaylar da var, evet, ama seçilme şanslarının kesinlikle bulunmadığı biliniyor ve bu yüzden seçmen artık sandık başına bile gitmez oluyor. Yani seçimin kendisi fiilen göstermelik. Yönetim de her yönden açık açık "sağdayım" diyebiliyor. Ama buna "henüz" ve "tam" faşizm denmeyebiliyor, yani ABD kendi iç rejimini henüz demokrasiy"miş" gibi sürdürebilmekte. Çünkü içeride ciddi sosyalist alternatif "tehlikesi" yok. Ama, en başta Şili örneği olmak üzere, en son da Venezuella gibi "masum" bir örnekte gördüğümüz gibi ve hâlâ direnebilen Küba'ya, üstelik küstahça "demokrasi", "insan hakları" havariliği yaparak uygulanmakta olan ambargonun kanıtladığı gibi, kendi dışına faşizm uygulamakta tereddüt etmiyor ABD. Filistin felâketinde Şaron'u desteklemesi yetiyor zaten. Peki Avrupa Birliği çok mu farklı? Orada da adı "sol" olan partiler bile hem ekonomide, hem toplumsal olarak açık açık sağda yer almaya başladılar. (Onlar sanatsal olarak neredeler acaba?) Onlarda da sandık başına gitme oranı fena halde düştü. Ama şimdilik "miş gibi" idare edebiliyorlar. Çünkü kendi içlerinde "henüz" ciddi bir sosyalist alternatif yok. Zaten birazcık buna yakın bir alternatif çıktığı anda ne yaptıklarını gördük. İtalya'da Komünist Partisi'nin iktidara gelme durumunda Avrupa Birliği'nin nasıl müdahele ettiğini anımsayın. Kendi dışlarına gelince, Yugoslavya'ya neler yaptıklarını anımsayın. Demek ki Avrupa Birliği de yalnızca kendi dışına "demokrasi", "insan hakları" vaazları vermekle yetinebiliyor "henüz". Filistin'e ABD'den farklı davranıyor"muş" gibi yapabiliyor. Ama aynı ülkelerin kendi içlerinde faşizmin yükselişi "şok" oluyor, öyle mi?
Faşizmin yöntemi Le Pen, toplumsal olarak soldaymış. Öyle diyecek elbet. Faşizmin yöntemidir yalan. Hitler'in partisinin adı da "Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi" idi. Yani yalnızca "nasyonal"lik değil, "sosyalist"lik de vardı, yetmemiş gibi, "işçi" bile vardı içinde. Öte yandan, Le Pen'in veya Avrupa'da yükselen öteki faşist hareketlerin yabancı düşmanlığını işliyor olması, faşizmin tek göstergesi gibi sunulmak isteniyor. İşin yapısal özünü örtbas etmektir bu. Aldanmamak gerek. Peki kimler aldanmayacak? En başta kalkın ezici çoğunluğunu teşkil eden emekçiler elbette. Ya onların aldanmamasını sağlamak için kimlere görev düşüyor? Bence yine en başta sanatçılara görev düşüyor. Oysa örneğin ABD'de Küba'ya seyahat edene bile -evet şimdilik hapis değil ama- yüksek para cezası vardı. ABD'li yazarlardan kendi yönetimlerine karşı "insan hakları" haykırışı yükselmedi oysa.
'Ders' vermek Yugoslavya felâketini apaçık ve bile isteye başlatan Almanya yönetimine karşı da Almanyalı yazarlardan kendi yönetimlerine yönelik bir ses çıkmamıştı. Yaşadığımız Filistin felâketine karşı Avrupa'lı, Amerika'lı yazarlardan, hiç değilse İsrail'in kendi içinde çok daha zor durumda sesini yükseltmeye çalışan barışçı muhalefete örgütlü bir destek sözü çıktı mı? Hayır. Bizlere "ders" vermekle tatmin oldular hep. Şimdi Avrupa Birliği ülkelerinin biribirlerine yönelttikleri "kendi evlerini temizleme" görevi hakkında sanatçılar ne yapacak bakalım. Üstelik, yalnızca demeçler vermek bile yetmez, yetmiyor. Bizde de yetmiyor işte.
Sanattan ödün vermemek Eserlerle kitleye etkili olmak, eserlerle muhalefet gerekiyor. Bizde de olduğu gibi. Kolay değil elbet, ben de biliyorum. Ama o iş zor diye "yüksek sanatsal" köşelere çekilip yalnızca biribirimizi okuyarak ve izleyerek -çoğu zaman da zaten içinde anlaşılması gereken pek bir şeyin bulunmadığını göre göre birbirimizi anla"mış" gibi yaparak- faşizmin "küresel" yükselişini elimiz kolumuz bağlı seyre mi dalacağız? Sanattan "ödün vermemek" mi olacak bunun adı? Faşizmin sanatı yoktur, unutmayalım. Faşizmin yalnızca "sanatı yoketmesi" vardır, ödünlü ya da ödünsüz, farketmez onun için. Dolayısıyla, sanatın kendisini kurtarmanın yolu da ancak emekçi kitlelerle birlikte yaşanan sanata ulaşmaktan geçiyor; bunun için hem mevcut eserlere emekçilerin ulaşmasını sağlamak, hem de onlarla birlikte yaşanacak eserleri yaratmak gerekiyor. Esasen bunun, sanattan ödün vermek değil, tam tersine, sanatı yükseltmek demek olduğu da geçmiş yükseliş dönemlerinde görülmüştür ve günümüzdeki yapay "bunalım" oyalanması aşılınca da görülecektir. Zor da olsa başka yolu yok. Aldanmayalım ve kendimizi de aldatmayalım!
'Serbest seçim!' Bakınız, ABD'de demokrasi var deniyor. Neden? Çünkü "serbest" seçim var. Peki, halkın "iki eşit"ten birini seçmeye mecbur olduğu bir seçimin neresi serbesttir, böyle bir düzenin neresi gerçek demokrasidir, söyler misiniz bana? Başka adaylar da var, evet, ama seçilme şanslarının kesinlikle bulunmadığı biliniyor ve bu yüzden seçmen artık sandık başına bile gitmez oluyor. Yani seçimin kendisi fiilen göstermelik. Yönetim de her yönden açık açık "sağdayım" diyebiliyor. Ama buna "henüz" ve "tam" faşizm denmeyebiliyor, yani ABD kendi iç rejimini henüz demokrasiy"miş" gibi sürdürebilmekte. Çünkü içeride ciddi sosyalist alternatif "tehlikesi" yok. Ama, en başta Şili örneği olmak üzere, en son da Venezuella gibi "masum" bir örnekte gördüğümüz gibi ve hâlâ direnebilen Küba'ya, üstelik küstahça "demokrasi", "insan hakları" havariliği yaparak uygulanmakta olan ambargonun kanıtladığı gibi, kendi dışına faşizm uygulamakta tereddüt etmiyor ABD. Filistin felâketinde Şaron'u desteklemesi yetiyor zaten. Peki Avrupa Birliği çok mu farklı? Orada da adı "sol" olan partiler bile hem ekonomide, hem toplumsal olarak açık açık sağda yer almaya başladılar. (Onlar sanatsal olarak neredeler acaba?) Onlarda da sandık başına gitme oranı fena halde düştü. Ama şimdilik "miş gibi" idare edebiliyorlar. Çünkü kendi içlerinde "henüz" ciddi bir sosyalist alternatif yok. Zaten birazcık buna yakın bir alternatif çıktığı anda ne yaptıklarını gördük. İtalya'da Komünist Partisi'nin iktidara gelme durumunda Avrupa Birliği'nin nasıl müdahele ettiğini anımsayın. Kendi dışlarına gelince, Yugoslavya'ya neler yaptıklarını anımsayın. Demek ki Avrupa Birliği de yalnızca kendi dışına "demokrasi", "insan hakları" vaazları vermekle yetinebiliyor "henüz". Filistin'e ABD'den farklı davranıyor"muş" gibi yapabiliyor. Ama aynı ülkelerin kendi içlerinde faşizmin yükselişi "şok" oluyor, öyle mi?
Faşizmin yöntemi Le Pen, toplumsal olarak soldaymış. Öyle diyecek elbet. Faşizmin yöntemidir yalan. Hitler'in partisinin adı da "Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi" idi. Yani yalnızca "nasyonal"lik değil, "sosyalist"lik de vardı, yetmemiş gibi, "işçi" bile vardı içinde. Öte yandan, Le Pen'in veya Avrupa'da yükselen öteki faşist hareketlerin yabancı düşmanlığını işliyor olması, faşizmin tek göstergesi gibi sunulmak isteniyor. İşin yapısal özünü örtbas etmektir bu. Aldanmamak gerek. Peki kimler aldanmayacak? En başta kalkın ezici çoğunluğunu teşkil eden emekçiler elbette. Ya onların aldanmamasını sağlamak için kimlere görev düşüyor? Bence yine en başta sanatçılara görev düşüyor. Oysa örneğin ABD'de Küba'ya seyahat edene bile -evet şimdilik hapis değil ama- yüksek para cezası vardı. ABD'li yazarlardan kendi yönetimlerine karşı "insan hakları" haykırışı yükselmedi oysa.
'Ders' vermek Yugoslavya felâketini apaçık ve bile isteye başlatan Almanya yönetimine karşı da Almanyalı yazarlardan kendi yönetimlerine yönelik bir ses çıkmamıştı. Yaşadığımız Filistin felâketine karşı Avrupa'lı, Amerika'lı yazarlardan, hiç değilse İsrail'in kendi içinde çok daha zor durumda sesini yükseltmeye çalışan barışçı muhalefete örgütlü bir destek sözü çıktı mı? Hayır. Bizlere "ders" vermekle tatmin oldular hep. Şimdi Avrupa Birliği ülkelerinin biribirlerine yönelttikleri "kendi evlerini temizleme" görevi hakkında sanatçılar ne yapacak bakalım. Üstelik, yalnızca demeçler vermek bile yetmez, yetmiyor. Bizde de yetmiyor işte.
Sanattan ödün vermemek Eserlerle kitleye etkili olmak, eserlerle muhalefet gerekiyor. Bizde de olduğu gibi. Kolay değil elbet, ben de biliyorum. Ama o iş zor diye "yüksek sanatsal" köşelere çekilip yalnızca biribirimizi okuyarak ve izleyerek -çoğu zaman da zaten içinde anlaşılması gereken pek bir şeyin bulunmadığını göre göre birbirimizi anla"mış" gibi yaparak- faşizmin "küresel" yükselişini elimiz kolumuz bağlı seyre mi dalacağız? Sanattan "ödün vermemek" mi olacak bunun adı? Faşizmin sanatı yoktur, unutmayalım. Faşizmin yalnızca "sanatı yoketmesi" vardır, ödünlü ya da ödünsüz, farketmez onun için. Dolayısıyla, sanatın kendisini kurtarmanın yolu da ancak emekçi kitlelerle birlikte yaşanan sanata ulaşmaktan geçiyor; bunun için hem mevcut eserlere emekçilerin ulaşmasını sağlamak, hem de onlarla birlikte yaşanacak eserleri yaratmak gerekiyor. Esasen bunun, sanattan ödün vermek değil, tam tersine, sanatı yükseltmek demek olduğu da geçmiş yükseliş dönemlerinde görülmüştür ve günümüzdeki yapay "bunalım" oyalanması aşılınca da görülecektir. Zor da olsa başka yolu yok. Aldanmayalım ve kendimizi de aldatmayalım!
Evrensel'i Takip Et