10 Nisan 2002 21:00

Gölge kızın göç hikayeleri

Murat Tuncel, 1952 doğumlu bir yazarımız. Kars-Hanak doğumlu. İstanbul Atatürk Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü mezunu. 1984 yılında öğretmenliği bırakıp gazetelerde, yayınevlerinde çalışmak zorunda kaldı. 1989'da Hollanda'ya göçtü. Şimdi orada Türk dili ve eğitim dersleri verip, yazmayı sürdürüyor. Kitapları arasında çocuk kitapları (Tullu Kurbağa), roman (Üç Ölüm) ve öykü kitapları; ödülleri arasında Hollanda NPS Radyo 5 1997 Türkçe Redaksi Öykü Ödülü, Orhan Kemal Öykü Ödülü de var. Murat Tuncel'in yeni kitabı Gölge Kız, Varlık yayınları arasında basıldı. Bu kitap için yazarının sunumu şöyle: "Bu öyküleri Anadolu'dan çok uzaktaki bir başka Anadolu'da yazdım. Öyküleri okuduktan sonra çok şeye şaşıracak ve kendinize çok soru soracaksınız." Türkiyelilerin göçtükleri Avrupa ülkelerine taşıdıkları Anadolu'yu anlatıp irdeliyor Tuncel. Bu öyküler, alışılmış kalın çizgili, "özlem, yabancılık, uygarlığa şaşma, gittiği toplumu yadırgama" diye özetlenebilecek göçmen/misafir işçi öykülerine benzemiyor. Kimi zaman bırakılan topraklarda yaşananları kimi zaman göç edilen ülkedeki acıları, eğretilemelerle simgelerle anlatıyor: "Tüm cesaretimi toplayıp anneme doğru bakarken, bedenime oturan, kırmalı, bir yanı mavi, bir yanı kırmızı çiçekli sarı pazen entarimin eteğine bastım. Entarimin eteğine basar basmaz yere yuvarlandım. Neye uğradığımı anlamadan da birinin beni yeraltına çektiğini fark ettim. Korktum, paniğe kapıldım. Çok çirkin bir sesle bağırdım, "Anneee!" (...) Toprağa daha fazla gömülmemek için yakınımdaki büyükçe taşa tutundum. Biraz önce annemin oturup dereye taş attığı yerden bir toz bulutu kalktı. Yolu izleyerek bana doğru yaklaştı. Kollarımın tüm gücüyle kocaman taşa tutunurken, toz girmesin diye gözlerimi yumdum. Öyle taşa sarılmış ve gözlerim yumuk beklerken bileğime bir şey değdi. (...) Sıçrayıp ayağa kalktım. Kanlı bileğimi yukarı kaldırırak köye doğru koşmaya başladım." Bu küçük kızın yaşandığının ne olduğunu aşağı yukarı kestirebilirsiniz. Annesi; küçük kızın kesik bileğini tutup kanı durdurmaya çalışırken kızının şanslı olduğunu söyler. Çünkü bahar kuşunu görmüştür. Kolunu gagalayan bahar kuşudur. Artık kızı da güzel dişlere sahip olacaktır. Bahar kuşu öyküsü benzer eğretilemelerle sürüp gidir. Kitaba adını veren Gölge Kız öyküsündeyse kendini öldürmüş bir genç kızın dirilere görünerek sevgi arayışı anlatılır. Genç kızın kendini öldürüşünün nedeni aile içi tacizdir. Gölge Kız'da on öykü yer alıyor: Bahar Kuşu, Gölge Kız, Sığırcığın Ölümü, Cennet de Bitti, Çilli Tinike ile Çakır İsmail, Şükriye Kireç, Önemli Mektup, Suskun Korkular, Gözbebeğim, Son Öykü. Bu öyküler kimileri 1980'den sonra yaşanan yurtdışı göçlerin nedenlerini, kimileri bu göç biçimlerini işliyor. Göçten sonra yaşananlar da öykülere dağılmış. Daha önce Evrensel Kültür dergisinde de yayımlanmış olan Sığırcığın Ölümü, Avrupa'ya kaçak gidiş biçimlerinden birini anlatıyor, "Koca tankerin bir bölümü saclarla ayrılıp silindir şeklinde küçücük bir odaya dönüştürülmüştü. Silindir biçimindeki bu odaya ancak dört kişi sığardı, ama biz on iki kişiydik. Sadece o karı koca ayak ucumuzda yatıyorlardı. On kişi sırt sırta, göğüs göğüse yatıyorduk." Öykünün geçtiği bu mekanın açıklamasına gelmeden önce okur boğulma duygusunu yaşıyor. Çünkü anlatıcı bu sıkışıklıkta bir kriz geçiriyor: "Bir ara sanki birileri iki eliyle kuvvetlice boğazımı sıktı. Ciğerlerim patlayacakmış gibi oldu. Ölümü daha yakınımda hissettim. Korktum. O korkuyla da yanımda yatan arkadaşın kolunu bütün gücümle sıktım. Canı acıyan arkadaş sıçrayarak uyandı. Uyanır uyanmaz da suratıma kuvvetlice vurdu. Vurduktan sonra bağırdı: 'N'apıyorsun hayvan herif?'. Sesimin çıktığı kadar ben de bağırdım: 'Boğuluyorum' Arkadaş dizlerinin üstünde doğrulup önce bana baktı, durumumun kötü olduğunu anlayınca şoför mahalli ile aramızdaki bölmeyi iki kez yumrukladı. Aramızdaki parola buydu." Hollanda, Almanya, Fransa ya da İngiltere, İtalya. Durumu yaşadığı topraklardan daha iyi diye bilinen, parası bereketli sayılan ülkeler. Oralardaki kaçak işçilik. Bu işçiliğin sürekli şantajla para sızdıran aracıları... Göçmen işçiliğin traji-komik yanlarından biri. Yabancı topraklarda yaşamaya başladıktan sonraki tasalar, aşklar, yeni çocuklar. Madalyonun görülmeyen, görülmek istenmeyen yönü. Murat Tuncel, bütün bunları kimi zaman gülmeceyle, kimi zaman hüzünle aktarmış. Öykülerin başına koyduğu atasözünün öykülerin bu yanını özetlediğini, kitabı bitirince anlıyorsunuz. Atasözü hangisi mi, ben ilk kez rastladım: "Kebap kokusuna gittim, baktım eşek dağlıyorlar". Türkiyeli insanın, emekçiyle, tüm yaşadığının özeti bu mu dersiniz?

Evrensel'i Takip Et