Çığ ve çığlık
İnsanlık tarihinin gelişim süreci içersinde dillerin ortaya çıkışı, dillerin ortaya çıkmasında sözcüklerin önemli bir yeri vardır. Sözcüklerin birçoğu doğadaki seslerin taklidi şeklinde ortaya çıkarak dillerdeki yerini almıştır.
Dağlık bölgelerde kış mevsiminin en yoğun yaşandığı yerlerde ani ısı yükselmesi, ya da dağlık yamaçların alt bölgelerinde şiddetli bir sesin yamaçlarda yankılanması sonucu kar kitleleri etkilenir. Harekete geçer. Aşağılara doğru akarken, başka kar kitleleri ile birleşerek çığ oluşur. Kar kitlelerinin harekete geçerken doğada yankılanan sesin adı çığdır. Böyle bir doğa olayı karşısında oluşan çığ, yamacın altında bulunanların üzerine yığılır. Her kış mevsiminde bu nedenle onlarca can kayıplarına tanıklık ederiz.
İnsanların beklemedikleri bir durum karşısında, ya da yaşam güvenlikleri karşısında duydukları tehlike nedeniyle çıkardıkları ses de, çığlıktır.
Özelleştirme, Torba Yasa ve diğer benzer yasaların topluma dayatılması, bu yasalara uyma zorunluluğunun ortaya çıkması, kitlelerin yaşam umutlarını ortadan kaldırdığı için, yaklaşan bu tehlikeyi önceden gördükleri için alanlara çıkarak “iş, ekmek, özgürlük” çığlıkları atmaları boşuna değildir. Bu çığlıkların artması, milyonların bu çığlıklara katılması sermaye sınıfı iktidarında sermaye sahiplerini korkutmaktadır. İşte bu yüzden, çığlığı duyulanlara biber gazı, basınçlı su gibi araçlarla saldırılması, yüzlercesinin göz altına alınması, kendileri açısından yaklaşan tehlikeyi uzaklaştırmak, kuş tüyü yataklarında mışıl mışıl uyumak istemeleri demek değil midir?Sonra da, sermayenin temsilcisi vali ve iktidarı elinde bulunduranların bu çığlıkların “kanunsuz eylem” olduğundan söz etmeleri eylemlere katılanları korkutmalarına “ileri demokrasi” diyebilir miyiz?
O zaman, şu soruyu sormak gerekiyor onlara; Kişi başına düşen geliri 14 bin dolara çıkararak, ekonominin büyüdüğünden söz ediyorsunuz. 14 bin dolar, yaklaşık olarak 22 bin liraya karşılık gelir. Bu da ortalama kişi başına aylık gelir 1.900 lira olması gerekmez mi? Benim emekli aylığımın 1.200 lira olduğu gerçeğinden hareketle bu soruya haksız soru olarak düşünme şansını ne yazık ki size veremiyorum, haklı olarak.Bu soruya, evet, öyle olması gerekir diye yanıt vermek zorunda değil misiniz?
Öyle değildir, diyorsanız, asıl kanunsuzluk bu olmuyor mu? Bu kanunsuzluğa etrafı yüksek duvarlarla çevrili, sırça köşklerinizde, kuş tüyü yataklarınızda mışıl mışıl uyumak, sofralarınızda kuş sütünün bile eksik olmaması için yapıyorsanız, çığlığın sahiplerinin sizden bunların hesabını sormalarını kanunsuzluk olarak anlıyorsanız, Bin Ali’nin Tunus’unda, Mübarek ‘in Mısır’ında, Kaddafi’nin Libya’sında milyonların çığlığı “Kanunsuz eylem”ler midir?
Bu eylemlerin, dağdaki kar kitlelerinin ani ısı değişikliği nedeniyle oluşan çığdan farklı olmasa gerektir. Bu çığ, Mübarek ve Bin Ali’yi iktidardan düşürmüş, bu kan emicileri ezerek tarihin çöplüğüne atmıştır. Libya, Cezayir ve benzeri kan emicilerin sonu da bu olacaktır. Dağdaki çığdan korkacağız, ama, milyonların haklı çığlığından korkmayacağız. Çünkü, bu çığlıklar sömürüsüz, savaşsız, barışın egemen olduğu bir dünyanın kurulacağının haberini veriyor bize.
*Emekli Eğitimci
Evrensel'i Takip Et