26 Mart 2002 22:00
Irak: Nükleer felakete doğru
Irak'a karşı yeni bir savaş komposu tezgahlanıyor. Avrupa'nın çoğu bu durumdan hoşnut değilken, 10 numaralı keşif bölüğü, yani İngiltere Başbakanlığı, bir kez daha göreve hazır. Generaller, amiraller ve mareşaller, ülkede yok edilecek fazla bir şey kalmadığını biliyorlar. Ağustos 1999 tarihli New York Times'ın haberine göre, Amerikan savaş uçakları "düzenli olarak" Irak'a saldırıyor. 2001'in son 8 ayı içinde, ABD ve İngiliz piliotları Irak'taki 359 hedefe karşı toplam 1100 adet füze kullandı. Ekim 1999'ta, Amerikan görevlileri Wall Street Journal'e, artık vuracak hedef kalmayacağını söyleyip yakınıyorlardı. Yıl sonu itibarıyla, Anglo-Amerikan kuvvetleri Irak üzerine 6000'den fazla sorti yaparak 1800 adet bomba bıraktılar. 2001'in başlarına gelindiğinde, Irak bombardımanı, ABD'nin Vietnam saldırısından uzun sürmüştü. Ve hâlâ devam edeceği söyleniyor, çünkü Irak "kitle imha silahlarına" sahipmiş. Oysa bu doğru olsa bile, onları kullanamadıktan sonra, zararsızlar.
Ekonomik yaptırımlar ise halkı sefalete sürükledi. 1990'dan önce ülkede kişi başına düşen gelir 3000 Doları geçerken, bugün bu rakam 500 doların altıına inerek, Irak'ı dünyanın en fakir ülkelerinden biri haline getirdi.
Eskiden Batı'nın gözdesiydi Bu durum neyle gerekçelendiriliyor peki? Saddam rejiminin kitle imha silahları stokladığı iddiasıyla. Bu yüzden uygar dünya -siz bunu İsrail diye okuyun- Saddam ölmeden asla rahat etmeyecek. Tartışmanın içi boş. Irak'ın silahlarından gelecek ölümcül tehdit, rejim Washington ve Londra tarafından dost olarak görüldüğü dönemde, sorun oluşturmuyordu. Irak, içeride komünistleri kırmaya ve dışarda İranlı mollalarla savaşmaya devam ettiği müddetçe, silahlarıyla ilgili çok az kaygı dillendiriliyordu. Ne zaman ki Irak rejiimi, Körfez'de Batı'nın çıkarlarını savunmaktan çark etti, nükleer silahları edinme olasılığı bir anda felaket getirici bir tehlike haline dönüştü. Oysa bu tez, artık geçerli değil. Büyük güçlerin nükleer tekeli, Hindistan ve Pakistan'ın bu silahlara sahip olmalarıyla çökmüş bulunuyor. Eşi benzeri yok mu? Sonuçta, Irak'ın kendi nükleer programı tamamen yok edildi. BM denetçiler örgütü UNSCOM'ün süper-şahini Scott Ritter bile, Irak'ın bu programı yeniden başlatma şansının kalmadığını kabul ediyor. Ritter, ambargonun sona ermesi gerektiğini ve yeni bir savaşın felaket olacağını belirtiyor. Baas rejiminin bir dikta olduğuna kuşku yok. Ama bu rejimin acımasızlıkta eşi benzeri olmadığını söylemek, tamamen uydurma. Örneğin Türkiye, Kürtçe eğitime izin verilmeyen bir ülke. Saddam'ın diğer suçları ne olursa olsun, bu, Irak'takinden çok daha kötü bir durum. Orada, bu türden bir girişim hiç yaşanmadı. Yine de, NATO'nun değerli bir üyesi olarak ve Avrupa Birliği için adayken, Türkiye bu yaptırımlara hiç maruz kalmadı.
S. Arabistan ve Endonezya Suudi Krallığı, göstermelik de olsa, insan haklarını korumaya yönelik hiçbir şey yapmıyor. Ama Arap dünyasında hiçbir devlet, onun kadar itibarlı değil. Öldürmede ve işkencede, Saddam, Endonezya'da katliamları Irak'a fark atan Başkan Suharto'ya rakip olamaz. Ancak hiçbir Üçüncü Dünya rejimi, Endonezya kadar ödüllendirilmedi. Savaşçı tezlerin tek bir geçerli noktası yok. Öyleyse? Duyduğum kadarıyla, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in favori dış politika adamı, eski diplomat Robert Cooper şöyle demiş: "Çifte standartlarımıza alışmamız gerek." Bu bakışın temelinde yatan, "düşmanlarımızın suçlarını cezalandıracağımız ve dostlarımızınkileri ödüllendireceğimiz"dir. Bu ahlaki açık çek, terörizmi arttıracaktır. Eğer Irak'a saldırılırsa, bölgedeki istikrarsızlığa, ABD'yi ve müttefiklerini cezalandırmak arzusu da eşlik edecek. ABD'deki en kötü nükleer saldırı senaryosu, belki gerçek olacak. Politik bir çözüm, bundan dolayı gerekli. Bir savaş tüm taraflar için kötü sonuçlar doğurur.
(CounterPunch'tan çeviren Okay Deprem)
Eskiden Batı'nın gözdesiydi Bu durum neyle gerekçelendiriliyor peki? Saddam rejiminin kitle imha silahları stokladığı iddiasıyla. Bu yüzden uygar dünya -siz bunu İsrail diye okuyun- Saddam ölmeden asla rahat etmeyecek. Tartışmanın içi boş. Irak'ın silahlarından gelecek ölümcül tehdit, rejim Washington ve Londra tarafından dost olarak görüldüğü dönemde, sorun oluşturmuyordu. Irak, içeride komünistleri kırmaya ve dışarda İranlı mollalarla savaşmaya devam ettiği müddetçe, silahlarıyla ilgili çok az kaygı dillendiriliyordu. Ne zaman ki Irak rejiimi, Körfez'de Batı'nın çıkarlarını savunmaktan çark etti, nükleer silahları edinme olasılığı bir anda felaket getirici bir tehlike haline dönüştü. Oysa bu tez, artık geçerli değil. Büyük güçlerin nükleer tekeli, Hindistan ve Pakistan'ın bu silahlara sahip olmalarıyla çökmüş bulunuyor. Eşi benzeri yok mu? Sonuçta, Irak'ın kendi nükleer programı tamamen yok edildi. BM denetçiler örgütü UNSCOM'ün süper-şahini Scott Ritter bile, Irak'ın bu programı yeniden başlatma şansının kalmadığını kabul ediyor. Ritter, ambargonun sona ermesi gerektiğini ve yeni bir savaşın felaket olacağını belirtiyor. Baas rejiminin bir dikta olduğuna kuşku yok. Ama bu rejimin acımasızlıkta eşi benzeri olmadığını söylemek, tamamen uydurma. Örneğin Türkiye, Kürtçe eğitime izin verilmeyen bir ülke. Saddam'ın diğer suçları ne olursa olsun, bu, Irak'takinden çok daha kötü bir durum. Orada, bu türden bir girişim hiç yaşanmadı. Yine de, NATO'nun değerli bir üyesi olarak ve Avrupa Birliği için adayken, Türkiye bu yaptırımlara hiç maruz kalmadı.
S. Arabistan ve Endonezya Suudi Krallığı, göstermelik de olsa, insan haklarını korumaya yönelik hiçbir şey yapmıyor. Ama Arap dünyasında hiçbir devlet, onun kadar itibarlı değil. Öldürmede ve işkencede, Saddam, Endonezya'da katliamları Irak'a fark atan Başkan Suharto'ya rakip olamaz. Ancak hiçbir Üçüncü Dünya rejimi, Endonezya kadar ödüllendirilmedi. Savaşçı tezlerin tek bir geçerli noktası yok. Öyleyse? Duyduğum kadarıyla, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in favori dış politika adamı, eski diplomat Robert Cooper şöyle demiş: "Çifte standartlarımıza alışmamız gerek." Bu bakışın temelinde yatan, "düşmanlarımızın suçlarını cezalandıracağımız ve dostlarımızınkileri ödüllendireceğimiz"dir. Bu ahlaki açık çek, terörizmi arttıracaktır. Eğer Irak'a saldırılırsa, bölgedeki istikrarsızlığa, ABD'yi ve müttefiklerini cezalandırmak arzusu da eşlik edecek. ABD'deki en kötü nükleer saldırı senaryosu, belki gerçek olacak. Politik bir çözüm, bundan dolayı gerekli. Bir savaş tüm taraflar için kötü sonuçlar doğurur.
(CounterPunch'tan çeviren Okay Deprem)
Evrensel'i Takip Et