18 Şubat 2002 22:00

'Şeffaflık' rüşveti örtüyor

"Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de rüşvetin kaynağı kamu düzeni" diyor, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Johannes Linn. Şimdiye kadar önü hiç alınamayan rüşvetin nedeni olarak kamu gösterildiği zaman da çözüm kendiliğinden geliyor: Özelleştirme, kamu hizmetlernin piyasa malı haline getirilmesi! Zaten Dünya Bankası da uzun süredir Türkiye'ye bunu öneriyordu ve sonunda bir eylem planı hazırladı. Plan gayet açık: Şeffaflığı sağlamak. İlk bakışta kimsenin itirazına mazhar olmayacak kadar çekici bir slogan ama; sorun tam da bu aslında. Şeffalığa, Dünya Bankası'nın verdiği anlam ile şeffaflığın gerekleri arasında dağlar kadar fark var.

Özelleştirme rüşveti bitirir mi? Geçtiğimiz günlerde Türkiye Sosyal ve Ekonomik Etüdler Vakfı (TESEV)'nın açıkladığı bir rapor ve ardından düzenlediği toplantı, tartışmaları bir kez daha gündeme taşıdı. TESEV'in araştırmasına 1200 işadamı katıldı. Amaç, kimin nerelere rüşvet verdiğinin bir panoramasını sunmaktı. Ve ortaya çıkan suçlu yine kamu düzeniydi. Soruları özel sektöre sorduğunuz zaman, şikayetin direkt adresinin kamu olmaması garip olurdu zaten. Akla gelebilecek her türlü kurum ve kuruluş, rüşvet çarkının döndüğü yerler olarak işaret edilmiş. Tabii ki merkez üslerin gümrükler, kamu bankaları, belediyeler, vergi daireleri, kamu ihaleleri olması gayet doğal. Toplantıya katılan Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Linn'in tespitleri her zaman olduğu gibi. "Kamu düzenini değiştirin" diyen Linn yerine etkin, şeffaf, hizmetin finansmasının daha iyi denetlendiği bir bürokratik mekanizma oluşturulmasını önerdi. Gerçekte ise önermekten biraz daha ileri gitti. "Zorundasınız. Biz bunun için kredi sağladık" anlamına gelen sözler sarf etti. Ve ardından Dünya Bankası'nın dayattığı "yapısal reformlar"ın rüşvetin engellenmesine dönük "ulusal strateji"nin bir parçası olduğunu ileri sürdü. Linn bir haftadır bunu anlatıyor. Özellikle "yatırım ortamının iyileştirilmesi" adı altında sıralanan bir dizi uygulamanın, yolsuzluk ve rüşvet batağından çıkışın biricik formülü olduğunda ısrarcı. Bu sözler, Dünya Bankası'nın meşhur sloganı "şeffaflık ve etkinliğin" gizemli içeriğine bir nebze olsun ışık tuttu. Hiç de masum olmayan bir kurum olarak Dünya Bankası'nın bizi niye bataktan kurtarmak için bu kadar çırpındığını görünce; arsız bir soru da aklımıza takılmadı değil: Acaba şeffaflık neyi örtüyor, etkinlik ne anlama geliyor?

Kime karşı şeffaflık! Dünya Bankası'nın masum bir slogan olarak bayraklaştırdığı şeffaflığın ardında büyük bir küresel rantın yattığı; kamu ihalelerine ilişkin yasanın kabul edilmesinden hemen sonra ortaya çıktı. Türkiye'nin de üyesi olduğu Dünya Ticaret Örgütü (WTO) bünyesinde oluşturulan "yeni global serbest ticaret paktı"nda devlet ihaleleri konusunda güçlü bir anlaşma sağlanması halinde, yılda 2.1 trilyon dolarlık bir pazarın açılacağı tahmin ediliyor. OECD uzmanları, WTO'da Doha Raundu çerçevesindeki müzakereler sonucu, devlet ihalelerinin serbest rekabete açılmasının, bu kapsamdaki resmi alımların hacmini tam yedi kat artıracağı görüşünde. OECD'ye göre, devlete mal ve hizmet temininin potansiyel değeri global mal ve hizmet üretiminin yüzde 7'sine ulaşıyor ve uluslararası ticarette büyük fırsatlar yaratıyor. Bu piyasanın tamamen serbestleştirilmesi halinde, hükümetler, askeri ya da savunma dışındaki satınalma ihalelerinin tümünü yabancı şirketlere açmış olacak. ABD, kamu ihalelerinde mevcut sistemin birçok ülkede yolsuzluk ve rüşvete çok açık olmasından dolayı değişmesi gerektiğini ileri sürüyor. Oysa kapalı kapılar ardında yapılan bakiye hesapları, rüşvet ve yolsuzluğu engellemenin sadece bir örtüden ibaret olduğunu açık biçimde göstermiyor mu?

Evrensel'i Takip Et