18 Ocak 2002 22:00

Zayıf ve idaresiz olanlar kimler?

Zayıf ve idaresiz olanlar kimler? Laura Flanders Oyuncu Will Smith, Muhammed Ali'yi ne denli iyi canlandırabiliyor? Michael Mann'ın "Ali" adlı filmi, ABD'de iki haftayı aşkın süredir gösterimde ve o zamandan bu zamana eleştirmenlerin önemsediği tek şey, aktörün, Şampiyon'un ruhunu ne derece yansıtabildiği. Smith nasıl oynuyor? İyi, kötü, berbat, mükemmel... İstediğinizi seçin. Açıkçası, bu soruyu çok fazla duyduk. Filmin uyandırdığı daha ciddi sorular ise hemen hemen hiç sorulmuyor: Yaşadığımız günler, Ali'nin zamanı ile nereye kadar rekabet edebilir? Earl Ofari Hutchinson, Black World Today'daki köşesinde, Ali dönemini şöyle anımsıyor: "O yıllarda, Ali'nin en büyük düşmanı Joe Frazier, George Foreman veya Sonny Liston değil, ABD hükümeti idi." Hutchinson'ın anlattığına göre, 1971'de, o ve diğer siyah öğrenciler, Muhammed Ali'yi bir konuşma yapmak üzere kampüslerine davet etmişler. Konuşmacı, "küçük bir FBI ajanları kümesi eşliğinde" kampüse gelmiş. "Kampüsün özgür konuşma alanında yaptığı kısa konuşması sırasında, ajanlar sürekli not aldı ve dinleyicilerin fotoğrafını çekti. FBI ajanları, nereye giderse gitsin Ali'yi izliyorlardı. Ali, 1962'de "İslam Ulusu"na katıldığını resmen açıkladıktan ve Malcolm X'le dost olduktan sonra hükümetin bir numaralı hedefi haline gelmişti. "İslam Ulusu" onyıllar boyunca, FBI'ın, liberal, sol ve özellikle siyah grupları ve liderleri hedef alan çok gizli, yasadışı ve ülke içi ajan programının hedefi olmuştu." Muhammed Ali, dünyanın en iyi boksörü olmasının yanı sıra, ırkçı, savaş yanlısı ve ifade özgürlüğüne karşı çıkan FBI'a rahat vermeyen; açık, popüler ve kurum karşıtı bir kahramandı. Mann'ın Ali'si, hikayenin en temel kısmı üzerine kurulmuş: Ali gece-gündüz, devamlı gözetim altındadır, sevdiklerinin kulağına tatlı sevgi sözcükleri fısıldarken bile dinlenmektedir. Politik sebeplerden itham edilmiş, hapsedilmek istenmiş, para cezasına çarptırılmış ve seyahat hakkı engellenmiştir (pasaportuna el konulmuştur). Bu, günümüz ABD medyasında "sanat" ile "eğlencenin" nasıl dikkatle, politika ve çözümlemelerden ayrıldığını göstermesi bakımından önemli bir ölçüttür. O kadar ki, ortalama bir internet araması, Ali dönemi ile bugünü karşılaştıran hiçbir makaleyle sonuçlanmamakta. Bush/Ashcroft Terörizm Karşıtı Dünya dönemi nasıl ve neyle kıyaslanabilir ki? İkinci Bush yönetiminin ilk yılında, bir başka savaşın ve bir başka ırk ve din paniğiyle yaşanan iklimin içine girdik. Ve ulus yeniden ikiye bölündü; başkanlık performansından epeyce az etkilenen Afrikalı Amerikalılarla (son anketlerden birine göre, yüzde 25 azalmış). Bugün elbette ki daha farklı - bu topraklarda "farklılıklar" her koşulda reddedilir; uyuşmazlıkların sesi kesilir ve üstü kapatılır. Bazı benzerlikler ise korunuyor: Adalet bakanı, ırkçılıkla malul bir sicile sahip olmasına rağmen atandı ve bakanlık, insanları ırk, köken ve inanç ölçütleriyle hedef alan bir gözetim programı yürütüyor. ABD Vatanseverlik Yasası'na ne denli teşekkür etsek azdır; FBI'a, kongre eliyle gizli dinleme hakkı verildi. 1971'de Yüksek Mahkeme, hizmetini yerine getirmeye karşı gelmekten dolayı Muhammed Ali'ye verilen mahkumiyet kararını oybirliğiyle iptal etti ve hizmetten muaf tutulma isteğini de geçerli dinsel inançlara bağlı bularak kabul etti. Bugünse, Bush'un buram buram dinsel suçlama kokan kampanyasında savaşmayı reddeden Amerikalı bir Müslüman'ın, Yüksek Mahkeme'nin desteğini aldığını hayal etmek bile çok zor. Ve gene unutmayalım ki, bugünün başyargıcı William Rehnquist, otuz yıl öncesinden 2000 Aralığında Siyah Oy'un sindirilmesinde aktif rol oynamaya kadar uzanan bir geçmişe sahip (Rehnquist, 1971'de sadece bir hakim stajyeriydi). Ali'nin kamusal profili, ülkedeki her bir boks komisyonunun, FBI'ın direktifleri doğrultusunda Ali'nin dövüş lisansını iptal etmesiyle sönükleşmeye başladı. Ali'nin varlığını hissedilir kılmak, spor yorumcularına, Ali'nin arkadaşı Howard Cosell'a ve bağımsız basına düştü. Cossel gibileri de sürekli gözetim altındaydı ve FBI tarafından taciz ediliyorlardı. Bir şeyler değişti mi? Evet, ama muhtemelen kötüye doğru. Şimdi daha bağımsız bir medyamız var ama aynı zamanda özenle yağlanmış sağcı bir medya makinemiz de var, gözdağı verilerek sindirilmiş bir gazeteciler topluluğu. Ali'nin Sivil Özgürlükler nesline ait siyah eylemci sanatçıların sonuncularından Danny Glover, ölüm cezasına karşı -Usame Bin Ladin için bile- yaptığı konuşmadan ötürü vatan hainliğiyle suçlandı. New Jersey'deki ölüm cezası karşıtı forumda Glover'ın açıkladığı görüşler, sağcı talk show konuklarının, "Amerikalı olmadığı için" Glover'ın filmlerini boykot etme kararıyla sonuçlandı. Üniversite gazeteleri, talk showlarda Glover'ın, "Amerikalı ve vatansever olmadığının" ve "tehlikeli olduğunun" söylendiğini bildiriyorlar. Glover'ın California'daki Modesto Junior Koleji'nde Martin Luther King Günü'nde yapacağı konuşma iptal edildi. Film olarak "Ali", haklar ve özgürlükler ve ırk ve savaş zamanı hükümetler hakkında güçlü tartışmalar yaratacak kadar iyi. Yeni, adaleli Smith tasviri gerektiği kadar gerçek. Zayıf ve iradesiz olanlarsa gazetecilerin kendisi.

(WorkingForChange.com'dan Çeviren Defne Orhun)

Evrensel'i Takip Et