20 Ocak 2000 22:00

Odalar rant merkezleri olmasın

Makine Mühendisleri İstanbul Şubesi Olağan Genel Kurulu bu hafta sonu yapılarak yeni yönetim belirlenecek.

Paylaş
Odalar rant merkezleri olmasın
Ebru Ilgaz
Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB)'ne bağlı Makine Mühendisleri Odası (MMO), İstanbul Şubesi Olağan Genel Kurulu'nu bu hafta sonu Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu'nda yapacak. MMO yeni dönemin yönetim kuruluna iki aday liste bulunuyor: 'Demokrat Mühendisler' ve 'Meslekte Birliğe Çağrı'. Demokrat Mühendisler grubunun listesinde şu isimler bulunuyor: Üzeyir Uludağ, Münür Aydın, Zeki Arslan İlter Çelik, Osman Serter, Zafer Anadolu, Bekir Birol Özdemir.
MMO 24. dönem Demokrat Mühendisler grubu listesinden yönetim kurulu üyesi adayı Zafer Anadolu'yla, Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nin genel kuruluna nasıl hazırlandığını, aday olduğu Demokrat Mühendisler listesinin ortaya çıkma amacını konuştuk. Demokrat Mühendisler grubu 26 yıldır MMO'nun yönetiminde bulunuyor.
- Demokrat Mühendisler'in genel kurul öncesi yaptığı çalışmalardan söz eder misiniz?
Anadolu: Demokrat Mühendisler genel kurula tek listeyle giriyor. Biz bu listeyle emek eksenli bir oda hedefliyoruz. Ücretli mühendislerin taleplerine sahip çıkan, bunların üzerinden politikalar üreten bir çoğunluk oluşturmaya çalışıyoruz. Liste oluşturulduktan sonra çalışmalarımız başladı. Genelde birçok mühendisin çalıştığı büyük fabrikalarda haberleşmeyi sağlayacak bir sistem kurduk. Sürekli faks bültenler çekiyoruz. Gruplar halinde buraları ziyaret ediyoruz. Genel kurula katılım çağrısı yapıyoruz.
- Demokrat Mühendisler listesinin çıkış amacı nedir? Nasıl bir yönetim hedefliyorsunuz?
Anadolu: TMMOB, 26 yıl önce devletin kurulmasını öngördüğü bir kamu kuruluşu. 1970'lerden sonra bir gelişen toplumsal muhalefetin ardından meslek odaları yönetimine daha çok ilerici ve yurtsever insanlar geldi. Bu yıllarda Makine Mühendisleri Odası'nın muhalefeti sürükleyen bir yapısı vardı. 1980 sonrası muhalefette geriye gidiş var. Son dönemlerde de oda şubelerinin bazıları rant elde etmek isteyenlerin iştahını kabartıyor. Bunlar, belediyelerden doğru FP'liler, Bayındırlık Bakanlığı'ndan dolayı MHP'lilerdir. Bizim karşımızdaki ise MHP ve FP'lilerin ittifak halinde olduğu 'Meslekte Birliğe Çağrı' isimli liste. İstanbul Şubesi 26 yıldır Demokrat Mühendisler'in elinde. Ancak demokrat mühendislerin oy kullanma oranında son yıllarda bir gerileme var. Oysa üniversiteler bir sürü mezun verdi. Geçen yıla bakarsak MMO'nun 15 bin üyesinden 3000'inin oy kullandığını görüyoruz.
Bir meslek odası yönetimine çok şey düştüğünü biliyoruz. Örneğin son zamanlarda tartışılan uzman mühendislik, sertifikalı mühendislik kavramlarının altında yatan mantığı teşhir etmek gerekir.
Meslek odasının üyelerinin taleplerine sahip çıkabilmesi lazım. Şimdiye kadar bu talepler tam olarak tespit edilememiştir. İşyeri temsilcilikler iyi çalışamamış çünkü. Ancak belli talepleri var mühendislerin. İşsizlik ve esnek çalışma gibi.
Bazı mühendis arkadaşlarımızı taşeron firmalar hafta sonu dahil günde 12-13 saat çalıştırıyor. Demokrat mühendislerin yönetime talip olan listesi bu sorunların farkında olan ve bunların mühendislerin birlikteliğiyle çözüleceğine inanan, ülke sorunlarına da kendi alanından politikalar üretebileceğini iddia eden bir yaklaşımla var oldu. MMO'nun, üyeleri anlayan, onların güvenini sağlayan bir örgüt olması gerekir. Mühendis arkadaşlarımızın sorularının yanıtlarını odada bulabilmeleri, kurulacak, sağlamlaştırılacak işyeri temsilcilikleriyle üyenin ayağına giden bir meslek odası oluşturulmalı. Biz, odamızın sözünü ettiğimiz şekilde yeniden yapılandırılmasına talibiz. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


'Küreselleşmeye karşı onurlu tavır konur'
Türkiye Ziraat Mühendisliği 5. Teknik Kongresi'nin 9'uncu oturumunu, "Tarımda Özelleştirme Uygulamaları" başlıklı panel oluşturdu.
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gürol Ergin'in yönettiği panelde, devletin iflas ettiği, iflas eden Osmanlı'ya batılı sermayenin Düyun-u Umumiye Yasası'nı dayatması gibi IMF aracılığıyla benzer uygulamaların Türkiye'ye dayatıldığı belirtildi. Oturum başkanı Ergin, özelleştirmenin tarımı darboğaza soktuğunu, Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Et ve Balık Kurumu (EBK) ve Tekel'de özelleştirmeler sonucu fabrikalar birer birer kapanırken, Türk tarımı ve çiftçilerin zor durumda kaldıklarını söyledi.
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamer Uraz da, SEK ve EBK'dan örnekler vererek, satılan fabrikaların üretim dışı kaldıklarını söyledi. 1995'te özelleştirilen 11 EBK işletmesinden 9'unun tamamen kapandığını, ikisinde ise üretim seviyesinin çok düştüğünü belirten Uraz, özelleştirilen 43 SEK tesisinden İstanbul Süt Fabrikası dışındakilerde üretimin durduğunu anlattı.
Arsaları rant getiriyor
SEK başta olmak üzere özelleştirilen fabrikaların, şehir merkezlerinde, kolayca rant elde edilebilecek değerli araziler üzerinde olduğunu belirten Uraz, Ankara EBK'yı alan Koç'un alışveriş merkezi kurduğunu, benzeri bir sonun İstanbul Süt Fabrikası'nı da beklediğini dile getirdi. Uraz, SEK ve EBK'nın da diğer KİT'lerde olduğu gibi başlangıçta yatırımsızlığa itilip, zarara sokulduğunu, daha sonra da özelleştirme için gerekçe yaratıldığını kaydetti.
Hak-İş'e bağlı Öz Gıda-İş Genel Sekreteri Agah Kafkas ise EBK, SEK ve Yem Sanayii'nde örgütlü olduklarını ve özelleştirmeden en çok darbe yiyen sendika olduklarını hatırlatarak, nüfusun yarısının tarımdan geçindiği bir ülkede tarımın, hayvancılığın özelleştirme yoluyla yok edildiği gerçeğini dile getiren Kafkas; hayvancılığın 1936'ların gerisine götürüldüğünü söyledi. Kafkas, EBK'nın üç defa satışını önlediklerini, dördüncüde ise kendilerinin de desteklediği bir konsorsiyuma verilmesini sağladıklarını, ancak Vehbi Koç'un medyada verdiği bir ilanla, "Durduralım, yol olmasın" diyerek bunu engellediğini söyledi.
Tekel büyük bir rant alanı
Tekel'deki özelleştirmeyi anlatan Poyracık Belediye Başkanı Dr. Ahsen Özçam da dünyada yılda 6-6,5 trilyon sigara tüketildiğini, bunun saniyede 200 bin adet sigara olduğunu belirten Özçam, uluslararası tröstlerin gözünün Türkiye gibi ülkelerde olduğunu söyledi. "Sigarayı bırak" kampanyaları ve aşırı üretimin oluşturduğu stoklar nedeniyle ülkelerindeki fabrikaların atıl duruma gelmesi nedeniyle tröstlerin ülkelerindeki fabrikalar yerine, gelişmekte olan ülkelerin sigara pazarlarını ele geçirme çabalarına dikkat çekti.
1993'te yüzde 1-2 olan yerli-yabancı sigara fabrikalarının günümüzde yüzde 50'lere kadar çıktığına dikkat çeken Özçam'ın, özelleştirmenin tekelde geldiği boyutu çarpıcı örnekleriyle anlatmasından sonra, Yeni Dünya Düzeni'nin Dünya Ticaret Örgütü, GATT, IMF, Dünya Bankası eliyle uygulamalarına karşı çıkmanın mümkün olmadığını öne sürmesi dikkat çekti. Özçam, "oyunu kurallarına göre oynamayı" savunarak, "Ehveni şer olanı kabul etmeyi, bu furyayı en az zararla atlatmak için, kurulacak ortaklıklarla halkın, üreticilerin, tüketicilerin özelleştirmeye taraf olmasını önerdi.
Köy-Koop Genel Başkanı Erdoğan Kantürer ise özellikle Trakya bölgesinde süt üreticilerinin çabalarını, SEK'in özelleştirilmesine karşı geliştirdikleri eylemleri anlattı. SEK'in 1991'de özelleştirilmesi çabalarına karşı Çanakkale, Edirne, Kırklareli ve Tekirdağlı üreticiler olarak karşı tepkiler geliştirdiklerini anlatan Kantürer, "Ne yazık ki SEK etrafında oluşturulan lobiyi kıramadık. Bu temeli 24 Ocak kararlarıyla atılan planın parçasıydı. Bunun için silah bile kullanıldı" dedi.
Büyük şirketlerin gözü gıdada
SEK'in özelleştirilmesi ile üreticilerin yanı sıra tüketicilerin de kaybettiğini, SEK ürünlerinin şimdi en az dört misline satıldığına dikkat çeken Kantürer, "Gıdada büyük bir kar var. Avrupalı büyük şirketler Türk şirketlerine ortak oluyorlar. Daha rahat kar olanağı olduğu için, tatlı kar olduğu için. Bundan üreticiler, tüketiciler kaybediyor. Süt içemeyen insanın zekâsı gelişmiyor" diyerek, bu gelişmemişliğin de parlamentoya yansıdığını söyledi. Kantürer, Trakyalı üreticiler ve tüketciler olarak SEK'in özelleştirilmesini durduramayınca, ihaleye katıldıklarını, ancak bu tatlı kârın olduğu pazarın kendilerine verilmediğini anlattı. Kantürer'in bu yaklaşımı panel başkanı Gürol Ergin tarafından eleştirildi. Özçam'ın, "küresel fırtınadan Türkiye'nin kendini sıyırmasının mümkün olmadığı" görüşüne de katılmadığını dile getiren Ergin, Osmanlı'nın iflasıyla Düyun-u Umumiye Yasası'nın çıkarıldığını, iflas noktasına gelen Türkiye'ye IMF'nin de benzer uygulamaları dayattığını söyledi.
ÖNCEKİ HABER

Tahkimin geriye yürümesi

SONRAKİ HABER

Şu Bizans'ın ettikleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...