15 Kasım 1999 22:00

Bile bile ölüme gönderildiler!

Bile bile ölüme gönderildiler!
Serpil Kurtay
17 Ağustos depreminin ardından çadırlarda yaşamaya başlayan Düzceliler, kısa bir süre önce çadırlarından polis ve jandarma zoruyla çıkarılmışlardı. Depremde çok sayıda yakını, evini, işini kaybeden depremzedeler şimdi yetkililere soruyor: "İnsanları bile bile niye ölüme gönderdiniz? Çadırların size ne zararı vardı?"
48 yaşındaki Fecriye Karani ve ailesi, depremde zarar gören evinin yakınına kendi imkânlarıyla küçük bir çadır kurmuş. Her çadırın olduğu gibi bu çadırın önünde de küçük bir ateş yanıyor. Ufak tefek yardımların arabalar yanaştırılarak kendilerine dağıtıldığını söyleyen Karani, gelecekten ne beklediği ile ilgili sorumuzu, "Şu anda düşüncek hiçbir şey yok kızım" diyerek cevaplıyor. Karani, bir an önce kendilerine yardım ulaştırılmasını isteyerek, halkın perişan olduğunu belirtiyor. Gecelerin çok soğuk olduğunu kaydeden Karani, kışlık çadır daha sonra da kalıcı konut istiyor. Karani, hiçbir yetkilinin kalıcı konuttan bahsetmediğini, "Kışlık çadır gelecek" denildiğini, ancak komşularına Kızılay'ın küçük ve kötü çadırlarından verildiğini ifade ediyor. 17 Ağustos depreminde zarar gören evlerine orta hasar raporu verildiğini, bu nedenle çadırda kaldıklarını belirten Karani, "Girin dediler, girdik. İkinci depremde evin altında kalıyorduk. İnsanları bile bile ölüme gönderdiler" diyor.
Emri verenlerde hata
Karanilerin çadırının az ötesinde ateşin başına toplanmış, bir grup kadının yanına yaklaşıyoruz. Kimisi depremin takdir-i ilahi olduğunu söyleyerek, "buna da şükür ederken", çoğu, "Deprem tekrar bekleniyor" denile denile kendilerinin neden evlere sokulduğunu merak ediyorlar. Ankara'dan akrabalarını ziyarete geldiği sırada depreme yakalanan Sevim İbibik, yetkililere çadırları neden zorla boşalttırdıklarını soruyar ve ekliyor: "İnsanların can güvenliği yok. Bir sürü insanı tehlikeye attılar. Emri verenlerde hata. Yetkililerde hata". Bundan sonra ne yapacaklarını sorduğumuz kadınlar ise, enkazdan kurtarabildikleri eşyaları bile nereye koyacaklarını bilemediklerini, şu anda sadece beklediklerini söylüyorlar.
Uzun yardım kuyrukları
Sokak aralarında iç çamaşırı, ekmek, su, bisküvi dağıtan arabalara rastlamak mümkün. Ancak BİM marketin önünde uzun bir kuyrukla karşılaşıyoruz. Kadınların ve erkeklerin ayrı ayrı sıra yapıldığı marketin önünde, yardımların dağıtılmasına bir türlü başlanamıyor. Kuyruğun fotoğrafını çekerken, "Çek, çek de rezilliğimizi görsünler" diyen kadınların yanına gidiyoruz. Çocuğuyla birlikte sırada bekleyen 35 yaşındaki Serpil Güler, dağıtımların düzenli yapılamadığını kaydederek, bugüne kadar kendilerine çadır gelmediğini ifade ediyor ve "Yetkililer halimizi her yerden görüyorlar. Televizyonlar bizi gösteriyor. En kısa zamanda kışlık çadır istiyoruz. Çoluk çocuk dışarda. Ne yapalım? Önümüzdeki günlerin iyi olmasını diliyoruz" diyor.
Kurtarma ekipleri yollarda
Düzce merkezindeki enkazları gezerken yolda yabancı bir kurtarma ekibine rastlıyoruz. Çok sayıda kurtarma ekibi, canlı kurtarabilmek için yolda rastladıkları herkese, ekibin bulunmadığı ve çalışma yürütülmesi gereken yer olup olmadığını soruyor. Bilgi alarak gittikleri enkazlarda kendilerinden az önce bir ekibin buraya geldiğini öğreniyorlar, ama bir de onların köpekleri bakıyor. Almanya'dan 13 Kasım akşamı gelen "Die Johanniter" isimli kurtarma grubunun başkanı Erdoğan Pekküçük, gruplarının köpekler aracılığıyla canlı ya da ölü insan arama çalışması yaptığını ifade ediyor. Şu ana kadar köpeklerinin 3 ceset haberine verdiğini söyleyen Pekküçük, çalışmaların 17 Ağustos depremine nazaran biraz daha organize olduğunu, ancak yeterli olmadığını kaydediyor.