09 Mart 2015 00:53

Seyhan Belediye Tiyatrosu’nda bir Nâzım Hikmet Oyunu: Yolcu

“Yolcu (Adam Yayınları)”, Nâzım Hikmet (1902-1963)’in 1941 yılında yazdığı bir tiyatro oyunu. Kurtuluş Savaşı’nın yoğun olarak yaşandığı 1921 yılında geçen oyunda devrilen telgraf direği sonrası dış dünya ile bağları kopan tren istasyonunda yaşananlar anlatılırken, hem bireylerin ülkede olan bitene karşı duyarsız, ilgisiz kalışları işleniyor.

Paylaş

Üstün AKMEN

Seyhan Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun sahneleyeceği “Yolcu” başlıklı oyun için Adana’daydım.
İtiraf ediyorum ki, Türkiye’de yaşadığım için nadir mutlu olma nedenlerimden biri, (hiç kuşkum yok) özellikle Anadolu’da tiyatronun, sanatın çiçeklenmesi, gelişmesi, ilgi görmesi. Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar: “… Unutturulmak istenen yazarlarımız, şairlerimiz, sinema ve tiyatro oyuncularımız, ressamlarımız kısaca bizi biz yapan değerlerimiz var. Bu değerlere Seyhan’da yeniden can vermek için yerel yönetimlere talip olduk. Dün buraların önemli bir mevzi olduğunu biliyorduk ama bugün bunun daha da önemli olduğunu gördük” deyince içime daha bir sular serpildi.  

KONU

“Yolcu (Adam Yayınları)”, Nâzım Hikmet (1902-1963)’in 1941 yılında yazdığı bir tiyatro oyunu. Kurtuluş Savaşı’nın yoğun olarak yaşandığı 1921 yılında geçen oyunda devrilen telgraf direği sonrası dış dünya ile bağları kopan tren istasyonunda yaşananlar anlatılırken, hem bireylerin ülkede olan bitene karşı duyarsız, ilgisiz kalışları işleniyor; hem de her dönemde yaşanan umursamazlıkla buluşan insan yaklaşımının eleştirisi yapılıyor. İstasyon Şefi, karısı ve makasçının yalnızlıkları, iletişimsizlikleri ve karşılığı olmayan kuşkucu bakışlarının biçimlediği süreç, “Atlı”nın gelmesiyle değişirken, dünyayı daha geniş bakış açısıyla anlamanın önemi vurgulanıyor. 

NÂZIM’IN OYUN YAZARLIĞI

Ben, Nâzım Baba’nın tiyatro yazarlığı sorulduğunda “kendisi de iyi bir oyun yazarı olmadığını itiraf ettiğine göre, söylenecek ne var ki”, diye yanıt verenlerdenim. Kimileri, bu durumda tabuya saldırı olarak nitelendirerek karşı çıkar, kimileri alkışlar, kimi tiyatro eleştirmeni ablalarım, ağabeylerim, bacılarım, kardeşlerim: “İşte şimdi yuttun zokayı” diye ellerini ovuşturur, falan…

Seyhan Belediye Tiyatrosu yapımı “Yolcu”yu izledikten sonra Nâzım Hikmet’in oyunlarında kimi tabucuların savundukları gibi “Yabancılaştırma Etmeni”nin, diyalektik maddeci açıdan gerçekliği ortaya koyabilmenin bir anlatım tekniği olarak kullanılmadığını bir daha söyleyeceğim. Seyirciyi gözlemci kılacak biçimde, seyirci ile sahne arasında; oyuncunun, sahnenin bir oyun yeri olduğunu belli edecek biçimde, sahne ile oyuncu arasında; gestus’u yaratacak şekilde, oyuncu ile rol arasında; rol ile yer arasında “uzaklaştırma”ya bu oyununda da rastlanmadığını yeniden ifade edeceğim.    

MUZAFFER KIRIKKALP’İN YÖNETİMİ

Oyunun eleştirisine geçtiğimde, Kırıkkalp’in oyuncusunun işaret ve dayanak noktaları üzerine eklemlediği, ancak izleyicinin düşüncesinin katılımıyla kendini belli eden yönlendirici devinduyumsal ve duygulanımsal şemayı pek güzel oluşturduğunu gönül rahatlığıyla söylemeliyim.   
Diğer taraftan, Kırıkkalp andığım şemayı çizmekle de yetinmemiş. 

“Alt-partisyon” kavramının sınırlarını da gayet nitelikli belirlemiş, dile dayalı metne sırtını yaslamadan, oyunun algılanılması gereken bölümlerini öne itmiş. Oyuncunun bedenini basit bir gösterge vericisi, izleyiciye yönelik işaretler göndermek için ayarlanmış birer semafor olarak görmemiş.    
Kısacası, oyuncusunun sahne üzerindeki üretici konumunu unutmasına asla izin vermeyen Muzaffer Kırıkkalp, sahnelemenin göstergelerini de olanakları dâhilinde kurmuş. Bunun dışında “mış gibi” yerine “birebir”i seçmiş. Tek black-out ile geçişleri halletmiş.  

OYUNCULUKLAR

Dekor, tasarım-oyuncu ilişkisini istenilenden daha yukarıda tutabiliyor, oyunla seyirci arasındaki iletişimi derinleştiriyor. Kostümler “matluba” uygun. Işık tasarımında sahne tonlaması ve atmosferi sağlanamamış. Efekt iyi değil, ağacın ve telgraf direğinin devrilmeleri tren sesi olarak algılanıyor. 
İstasyon Şefi’ni canlandıran Veysel Sadak’a öncelikle telgraf çekerken manipleye öylesine güçlü vurmamasını önereceğim, sonra da rolünü aşmaya çalışmasını. Haaa bir de: “Hapishaneye katilden düşmüşüm” repliğini “hapishaneye kaatilden düşmüşüm” olarak söylememesini. Sadak, gene de rolden çıkmamaya titizlik gösteriyor; varlığına inanmamız gereken o karmaşık kişilik İstasyon Şefi olduğu yanılsamasını bozmuyor; yönetmenin seçtiği kodlamaları kusursuz uygularken, kendi kabul ettiği oyun konvansiyonlarına hâkim olabiliyor. 

İlhami Özdemir, Perde Önüne Çıkan Aktör’de de, ama özellikle Atlı’da rolün tonunu iyi yakalamış, ama Atlı karakterini en kuytu köşelerine dek aydınlatabilseymiş Atlı karakteri farklı bir renk alabilirmiş. Bundan sonra görev alacağı oyunda, (bana sorarsa) fiziksel aksiyon çizgisini sürekli yinelemeli ve de jest-mimik ekonomisi ilkesi uyarınca gereksiz hareketlerini temizlemeli.
Tamer Gözüdeli, Makasçı karakterinin küçük birimlerini ve yönelimlerini, aksiyonlarını hedefe taşımakla iyi etmiş. Diğer oyuncularla olan fiziksel ilişkisi, maddesel etkileşimini de iyi düzenlemiş. 
Neslihan Sönmez, İstasyon Şefi’nin Karısı’na belki hafif abartılı, ama tamamen yönetmeninin bir sözünü iki etmeden can vermiş. Gel gelelim, role fiziksel yaklaşımı yanlış. Bir kere fettan kadın sadece olur olmaz gülmeyle verilmez ki! Sonra, Sönmez’in fiziksel aksiyon çizgisi ne kadar sık tekrarlanırsa, karakterin ruhsal yaşamının da o kadar kesinlik kazanmış olacağını öğrenmesi gerekiyor. 

Gene de Neslihan Sönmez çalışırsa Adana’dan bir sanatçı daha çıkacak gibime geliyor. 
Sönmez’i mercek altına alıyor, umudumu tazeleyecek yeni oyununu/oyunlarını bekliyorum.

ÖNCEKİ HABER

Keşke her gün denetleme olsa…

SONRAKİ HABER

Dünya yoksulun sırtında

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...