Bu dünyadan bir Sırrı geçti…

Fotoğraf: Dilan Temiz/ Evrensel
Sırrı Süreyya Önder ya da söyleyegeldiğimiz gibi Sırrı, mücadeleci bir arkadaşımızdı, ama bütün mücadeleci yoldaş ve dostlarımız gibi, son mücadelesinde yenik düştü.
Şimdiye kadar son kavgasından galip çıkabilen olmadı! Tüm yaşamların başı olduğu kadar sonu da var. Önemli olan, insanlığın yaşamı ve ona olumlu katkılarda bulunmuş olmak.
Sırrı onlardandı.
Bu, her yaptığı doğruydu demek değil kuşkusuz. Yaşayıp hele önemli zorluk ve sınavlardan geçmek, ama hatası olmamak olanaksız. Hata insana dairdir ve yine önemli olan, hatalardan ders çıkararak yolunu doğrultmaktır. Lenin hata yapmanın kaçınılmazlığına işaretle hatalarından ders çıkarmanın bir partiyi parti yapan karakteristiklerden olduğunu bu nedenle söylemişti.
Sırrı özel bir kişiydi. Her kişi özeldir, ancak onun özeli fazla zengindi.
Öncelikle sadece politika ile uğraşmıyordu, artısı vardı. Sanatçıydı da. Görüşlerini sinema aracılığıyla da aktarabiliyor, senaryo ve köşe yazıları yazıyordu.
Hakkında çok şey söylendi, çok övgü yapıldı. Dostları da konuştu, hasbelkader yolları kesişenler de. Hiçbiri kötü konuşmadı. Ama her şey bir yana mücadeleci karakterine “Hayır, öyle değildi” diyen çıkmadı.
Yoksul bir aileden gelmeydi, çok zorluk çekmiş, kişiliği zorluklar içinde oluşmuştu. Kavgacılığı bundandı. Ama buradan bir başka özellik de türedi: çelebiliği. Hemen parlamamak, gönlü bolluk ve tolere edebilmek, her sınıf ve milletten, her din ve mezhepten farklı görüş ve tutuma sahip kişiyle ilişki kurabilmek az insana mahsustur. Büyük zorluklardan geçmeyi ve halk içinden gelmeyi gerektirir.
Karakterini şekillendirip onu bir halk adamı yapan yaşamı renkli kişiliğini de temellendirmiştir. Sadece rahat konuşması değil hemen her sözünü bir darbımeselle süslemeyi bilmesi ve lafını dinletmesi bundandır. Tanıdığım, her bir sözü bir darbımesel ya da atasözü benzeriyle karşılayan ikinci kişiydi.
Şimdi zor kısma geliyorum.
Sırrı Kürt değildi, ancak Kürtlerin ulusal hak eşitliği talebini sahiplenmişti ve Kürt ulusal hak eşitliği mücadelesinin yürütücülerindendi. Bu mücadele, barış ve demokratikleşmeye kilitlenmişliği, renkli ve çelebi kişiliğiyle Sırrı’ya ön saflarda yer açtı. Tam onun üstleneceği türden bir işti. Onun gibilerinin, onun özelliklerine sahip olanların el atmasını, sorumluluk üstlenmesini gerektiriyordu.
Birinci “barış süreci” yürütücülerinden ve ceremesini çekenlerindendi. Az yatmış ve devlet “Gel yapalım” dememiş gibi, bu nedenle de “içeri” buyur edildi. Adı takılmamış ikincisini yürütürken aramızdan ayrıldı.
Adı takılmamıştı ya da ortaklaşılmış bir adı yoktu, ama hiç yok da değildi. Kürt hareketine, halkına ve bize de göre gerekli olan demokratikleşmeydi ve süreç ancak bir “barış ve demokratikleşme” süreci olabilirdi. İktidarsa, hem Erdoğan hem Bahçeli sürece “terörsüz Türkiye süreci” adını takmıştı. Anlaşmazlık bakiydi ve çözüme ulaşmak zor mu zordu.
Yine de çelebiliğiyle Sırrı farklı beklentideki muhataplarından da övgü aldı.
MİT Başkanı Kalın taziye mesajında “...Bir yüce gönüllüyü, bir akil kişiyi, bir dostu kaybettik. Terörsüz Türkiye yolunda barış ve kardeşlik için mücadeleden hiç vazgeçmedi” dedi.
Bahçeli “Sırrı Bey kardeşim” diye başlayıp “Ayrı dünya görüşlerine sahip olsak bile aynı ülkenin barış ve huzur dolu geleceğine kilitlenmiştik… terörsüz Türkiye Önder’e manevi bir armağan, milli birlik ve kardeşliğimize bir hizmet olacaktır” dedi mesajında.
Erdoğan da “üzüntü” duymuştu. “Önder’in de büyük emek verdiği ‘terörsüz Türkiye’ menziline” ulaşılacağına inanıyordu.
Sırrı üçünün dostu ve kardeşi değildi tabii, “milli birlik” ve “terörsüz Türkiye” için değil, hak eşitliğine dayalı bir barış için uğraşmıştı! Bu tür “övgüler” benzeri uzlaşma görüşmelerinde rol alanların kaderidir.
Öte yandan sadece dostlarından değil düşmanlarından da övgü almak genellikle ulusal mücadele ve yürütücülerine özgüdür. Sınıf düşmanlığı ve düşmanları farklıdır. Sınıf mücadelesinde karşıtlar arasında “toplumsal barış” yoktur. Bırakalım sınıf karşıtlarından sadece sövgü alan Lenin’le Stalin’i, Bahçeli ve örneğin Yavaş’ın dün düşmanları tarafından idam edildiği günün yıl dönümünde andığımız Denizler hakkında söylediklerini hatırlayalım, yeterlidir.
Evrensel'i Takip Et