03 Mayıs 2020 00:00

Devrimci Gençlik Köprüsü: Eski bir masal değil ‘68

Ayaktakiler (Soldan sağa): Kor Koçalak, Hüseyin İnan, Recep Sakın, Mustafa Çubuk, Deniz Gezmiş. Oturanlar (Soldan sağa) Mete Ertekin, Yusuf Arslan, Ercan Öztürk, Semih Orcan ve sedyede Mustafa Yalçıner | Mamak Cezaevi 1971 - Mustafa Yalçıner'in arşivinden alınmıştır.

Ayaktakiler (Soldan sağa): Kor Koçalak, Hüseyin İnan, Recep Sakın, Mustafa Çubuk, Deniz Gezmiş. Oturanlar (Soldan sağa) Mete Ertekin, Yusuf Arslan, Ercan Öztürk, Semih Orcan ve sedyede Mustafa Yalçıner | Mamak Cezaevi 1971 - Mustafa Yalçıner'in arşivinden alınmıştır. 

PAZAR
Paylaş

Yazı başlığında “Bir ‘68 hikâyesi” ya da “Devrimci Bir Zap Şairi” olarak da tanıtılan Belgesel Sinemacı, Yönetmen Bahriye Kabadayı Dal’ın çektiği 2007 yapımı Devrimci Gençlik Köprüsü filminden söz ediyorum.

1969 yılıdır, ’68’in öncü devrimci gençleri İstanbul’a boğaz köprüsü yapımı gündeme gelince son derece haklı gerekçelerle bu köprünün yapımına karşı çıkarlar ve o günlerde haberdar oldukları, geçit vermeyen, sürekli ve sayısız can alan Hakkâri’deki Zap suyuna köprü yapmak için Hakkâri’ye Zap vadisine giderler. Yaptıkları köprünün adını da Devrimci Gençlik Köprüsü koyarlar.

Yıllar sonra Belgesel Sinemacı Bahriye Kabadayı Dal köprünün hikayesini belgelemek, belgeselini yapabilmek için İstanbul’da başlayan iz sürme yolculuğunda aynı yollardan Hakkâri’ye gider. Zorlu bir çalışma sonrası çok önemli bir çalışmayı belgeleyen belgesel çıkar ortaya. “Bir köprünün izinde yola çıktım. Az gittim, uz gittim... Bir zaman tüneli içinde ilerliyordum... Yolculuk beni güneşin doğduğu yere götürüyordu. Yaşadığım şehrin denizi, uzaklarda akan kadim bir nehre karıştı... Önce o uzak suyu ve suskun dağları dinledim. Sonra o dağların sarmaladığı topraklarda yaşayan insanlara kulak verdim...

Aynı gökyüzü altında ve aynı topraklarda umutla ışığa döndüm yüzümü. Gerçekliğin efsanesi artık birlikte hayat bulan o köprüyü arıyordum. Bir ayağı imparatorluklar başkenti İstanbul’da bir ayağı Türkiye-İran-Irak sınırında huzura hasret insanların yaşadığı, gözlerden ve gönüllerden uzak kent Hakkâri’de.” diye anlatır yolculuğunu Bahriye Kabadayı Dal.

BİR ’68 HİKAYESİ

Dünya tarihine de ’68 Baharı diye geçen gençlik eylemleri bizde de hayat bulur. Devrimlerin yaşandığı bir dünya vardır; bütün muhalif güçler savaşsız, sömürüsüz, başka ve daha güzel bir dünya için sokaklara çıkıp seslerini yükseltirler. Yıl umudun ve başkaldırının yılı, 1968. Daha güzel ve daha adil bir yaşam için dünyanın dört bir yanında barikatlar yıkılıyor, sokaklarda devrim rüzgarları esiyordur. Bizde de herkese eşit eğitim hakkı ve demokratik üniversite talebiyle başlayan öğrenci hareketleri vardır üniversitelerde, sokaklarda.

Başka bir dünya ve devrim düşüyle sokağa çıkan gençlik Türkiye’nin devrim stratejisini belirlemek için yapısal analizini yapmaya, bazı sorunlardan söz etmeye başlar. Doğan Avcıoğlu’nun çok satan ve okunan kitabı “Türkiye’nin Düzeni”nde yazılanların dışında başka gerçeklikler de olduğunu görürler. İsmail Beşikçi’nin sosyolojik araştırmalarından, aynı coğrafyada, aynı ülkede kısaca doğu dedikleri bölgede birlikte yaşadıkları ama bilmedikleri, tanımadıkları Kürt’lerin varlığından haberdar olurlar. Fikret Otyam’ın bölgeyi gezerek “Diyar diyar Anadolu” başlığıyla yaptığı söyleşilerden de bölge halkını ve sorunlarını öğrenirler.

Yine o dönem FKF’nin düzenlediği Doğu Gecesi’nde birçoğu ilk kez Kürtçe müzik dinler, Kürt folklorunu görür, Kürt demeden… Doğu mitingleri yapılır. O günlerde Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde askerlik yapan Muzaffer İlhan Erdost’un, Yön dergisinde yayımlanan yaşadıklarını, gözlemlediklerini aktardığı yazı dizisi yıllarca sürecek ve yeni tartışmalar yaratacak bir tartışmayı da başlatır: “Türkiye’de feodalizm var mı?”

ESKİ BİR MASAL DEĞİL ’68

Yine o günlerde Hasan Pulur’un Milliyet’teki köşesinde yayımladığı sonradan bestelenip önemli müzisyenlerce de yorumlanacak olan bir şiir Hakkâri’de yaşanan zorlu koşullardan, o koşulların yarattığı sorunlardan haberdar olmalarını sağlar. Şemsi Belli’ye ait olan “Anayaso” adlı bu şiir Hakkâri’ye bağlı olan Şavata köyünde yaşanan zorlukları anlatır. Şiir aynı zamanda Zap Suyu’nun geçit vermeyen, insan yutan amansızlığını anlatan dizeler de içeriyordur.

Hayat böylesine akıyorken hükümet İstanbul boğazına köprü yaptırmaya karar verir. Toplumu buna ikna etmek için abartılı propaganda filmleri yapılır, trafik sorunu abartılır, çözümsüz gibi gösterilir, çözüm olarak boğaza köprü gösterilir.

İçlerinde çok sayıda mühendislik eğitimi almış üniversite eğitimli ’68’in öncü, devrimci gençleri zararları sonraki yıllarda, daha iyi görülen haklı ve doğru gerekçelerle boğaza köprü yapımı fikrine karşı çıkarlar. Boğaza köprüye karşı çıkan gençler, daha o günlerde bu köprünün, kentin doğu-batı yönünde değil, kuzey-güney yönünde büyümesine yol açacağı ve hep yeni bir köprüye daha ihtiyaç yaratacağını, boğazın iki yakasındaki ormanların yok edilmesiyle kentin akciğersiz kalacağını, su ve oksijen kaynaklarının tükeneceğini düşünürler, söylerler.

Köprü fikrinin ve yapımının öncülerinden Yazar Demirtaş Ceyhun bir söyleşisinde “Köprü yapılırsa İstanbul biter, demografik yapısı bozulur, Anadolu’dan yeni göç çeker, nüfus artar, o zaman da her 10 yılda bir köprü yapmak gerekir diyorduk” demiştir.

İSTANBUL’A DEĞİL ZAP’A KÖPRÜ

Milliyet gazetesinde yayımlanan bir fotoğraf, boğaz köprüsüne hayır diyen gençlerin bölgelerarası eşitsizliği vurgulayan bir eylem etrafında toplanmasına yol açar ve “Boğaza değil Zap’a köprü” fikri etrafında birleşirler “Ülkenin, Güneydoğu’nun sorunları dururken bu kadar büyük bir kaynak sadece İstanbul için israf edilemez” diye de düşünülür. Bir yanda o günlerde aya giden insanların, diğer yanda ülkemizin uzak bir köşesinde deli akan Zap nedeniyle karşıya geçemeyen, suya kapılıp ölen insanların olması da etkileyici olur.

Milliyet’teki haberde “İstanbul’a milyar harcanarak Boğaz Köprüsü yapılırken Hakkâri’de insanlar Zap Suyu’nu telle geçiyor” yazıyordur. Demirtaş Ceyhun, Milliyet ve Mimarlar Odası olarak, devrimci-demokrat gençlerin de desteğini alarak “Zap Suyu üzerine boğaz köprüsüne benzer bir köprü yapalım, bunun için bir kampanya başlatalım” fikrini Abdi İpekçi’ye iletir, kampanya açılır. Ülkenin bazı büyük kurumları ve önemli solcu-sosyalist aydınlarından da destek gelir, bağışlar yapılır. Gençler büyük bir özveri ve dayanışma içinde çalışarak köprüyü 22 gün gibi kısa sürede bitirirler. Köyleri, insanları ayıran, yıllarca sayısız can alan Zap Suyu mağlup edilmiştir.

Yöre insanı köprü yapımı dışında da o insanlarla iyi ilişkiler kuran, her sorunlarıyla ilgilenmeye çalışan bu idealist gençleri çok severler. Gençler de ilk kez gördükleri Doğu’dan oradaki yaşamdan ve sorunlardan etkilenir. “İşte benim İstanbul’da da bir kardeşim var. Benim için köprü yapmaya gelen biri var.” dedirten, Doğu’yla Batı arasında kurulan, farklı bölgelerden insanlar arasında kurulan bir köprüdür bu. Yıllarca yöre insanının ’68’in simge adı Deniz Gezmiş’le özdeşleştirerek “Deniz’lerin Köprüsü”, “Deniz Gezmiş Köprüsü” dediği Devrimci Gençlik Köprüsü geri kalmışlığa karşı isyanın dayanışmanın, kardeşliğin sembolüdür.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...