10 Ekim 2015 01:00

Belleğimdeki Sennur Sezer resimleri

Belleğimdeki Sennur Sezer resimleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Belleğimde ne çok Sennur Sezer resimleri var. Bunlardan biri bir kültür-sanat yolculuğuna ilişkin. İstanbul Evrensel Kültür Merkezinin düzenlediği Karadeniz Bölgesi etkinliklerinin sonuncusuydu Samsun’daki salon toplantısı. Büyük bir salon kiralanmıştı; kentteki işçiler, emekçiler, öğrenciler ve diğer aydınlar salonu tıklım tıklım doldurmuştu. Açış konuşmalarının ardından önce Sennur Sezer çağrıldı sahneye. O dik yürüyüşüyle gidip mikrofonu aldı ve emekçilerin birlikteliğinin zorunluluğu üzerine yaptığı kısa konuşmadan sonra Sabah Türküsü şiirini okudu. O diri, tok sesiyle... “Heyhey de hey / Bir sabahın üç kapısı var göğe/ Biri korku / çal yere./ Emek senin umut senin / Korku ne? / Yeter ki ellerin ellere kavuşsun.” dizeleriyle  biten şiiri salondakiler yürekten alkışladılar; işçiler-emekçiler, o günden sonra o şiiri kendilerinin bildiler.
Dönüş yolunda, yorgun ve mutluyduk hepimiz. Bir otobüs dolusu yazar, şair, tiyatro ve müzik insanı, kilometrelerce yol gitmiş; bilgi, birikim ve sanatımızı emekçilerle buluşturmuştuk. O yolculuk sırasında; molalarda peynir, ekmek ve domatesi paylaştığımız Adnan Özyalçıner ve Sennur Sezer ile uzun bir yolu birlikte yürümenin onurunu ve sevincini bir kez daha duyumsadım. Sonra düşüncelerim beni yıllar öncesine götürdü. Adnan Özyalçıner ve Sennur Sezer ile tanıştığımız yıllara... Daha önce yalnızca yapıtlarından tanıdığım bu iki edebiyat ustasıyla dostluğumuz, 1979’da başladı. İkisinin da bana imzaladıkları kitaplar 1979 tarihini taşıyor. Kırmızı Sincaplar adlı çocuk korosunun çalışmalarını yürütebilmem için evlerinin kapılarını bana açmaları da... O evin kapısını ne zaman çalsam hep güler yüzle ve sevecenlikle karşılandım. O zaman mıydı, yoksa daha sonra mı Sennur ablanın, beni mutlu eden “Bizim evin kızı sayılırsın” sözünü kullanması; ben ne zaman ona abla, Adnan Özyalçıner’a abi demeye başladım; tam olarak anımsamıyorum. Çünkü her şey onların içten ve sevecen davranışları nedeniyle doğallığı içinde gerçekleşmişti.
Sonrasında ne çok şey paylaştık onunla. 12 Eylül öncesiydi; Kırmızı Sincaplar adını alan koromuz Yunanistan’da bir barış şenliğine davet edilmişti. Sennur ablayla birlikte hazırlandık o yolculuğa... Pasaport için görüşmeye gideceğimiz gün, 12 Eylül 1980 olarak belirlenmişti ve herkesin bildiği nedenlerden biz o görüşmeye hiç gidemedik. O günden sonra, koronun çalışmaları sona erdi; ama bizim dostluğumuz güçlenerek sürdü.
12 Eylül’ün ilk dönemlerinde çocuklarla birlikte Bulgaristan’a, Sofya’ya Fahri Erdinç’e gidip bir süre kaldılar. Döndüklerinde ziyaretlerine gittiğimde, Sennur abla gözleri parlayarak çocukların Sofya Radyosu’na çıktıklarını söyledi bana. Bizim koro şarkılarını söylemiş Ayşe ile Ahmet ve Sofya Radyosu çocuklara telif ücreti ödemiş! O parayla çocuklara çizme alınmış. Öyle mutluydu ki anlatırken, öyle mutluydum ki dinlerken... Özlemini çektiğimiz sosyalizmde emek bunca değerliydi işte; çocuklara da telif ödeniyordu... O gün, Aksaray’daki evden ayrılırken Nâzım Hikmet’in Bulgaristan’da Türkçe basılmış şiirlerinin 3 cildi ve çocukların bana armağanı olan ipek mendil vardı yanımda -ki bunca yıl geçmesine karşın hâlâ saklıyorum bu armağanları.
O dönemde, 1970’li yıllarda başladığım şiiri, gizli gizli yazmayı sürdürüyordum. Sennur ablanın sıcak ve paylaşımcı yaklaşımından cesaret aldım sanırım ve o, çekinerek de olsa şiirlerimi gösterdiğim ilk kişi oldu. Şiirlerimi okuduktan sonra beni yüreklendirmiş ve yazmayı sürdürmemi söylemişti. Onun bu davranışı yalnızca bana özgü değildi; edebiyata ilk adımlarını atan gençlerle ilgilendi, yol gösterdi hep. Cezaevlerinden aldığı mektupları hiç yanıtsız bırakmadı. O, benim olduğu gibi birçok kişinin “Sennur Abla”sıydı.
Sennur Sezer’in ölümü, ülkemiz edebiyatı için kayıptır. Yoğun bir yaşanmışlıktan ve birikiminden damıttığı usta işi şiirleri yazın dünyamızın birikimidir. Sennur Sezer’in ölümü işçiler-emekçiler için kayıptır. İçinden çıktığı emekçi halktan hiç kopmadan; emekçi yaşamlarını ve sorunlarını dert etmesine karşın yazınsal ölçütlerden ödün vermeden yazdığı şiirleriyle işçilere- emekçilere ses olmuştur. Sennur Sezer’in ölümü, ülkemiz bağımsızlık, devrim, demokrasi ve barış mücadelesi için kayıptır. 12 Eylül’ün karanlık günlerinde iki kişinin yan yana gelmekten çekindiği bir dönemde İnsan Hakları Derneğindeki çalışmaları, gidilemeyen yere gitmesi, söylenemeyeni söylemesi; emeğin partisinde yer alması dürüst, yürekli aydın tutumunun ifadesidir. Onsuz bir yaşam benim için eksiktir. Buna karşın, Sennur Sezer, şiirleriyle ve mücadeleci kimliğiyle yaşamın içinde olmayı sürdürecektir. Yazınımızı zenginleştiren, yaşamı çoğaltan, mücadeleyi güçlendiren ışıklı anısının önünde saygıyla eğiliyorum ve onu sevgiyle selamlıyorum...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...