19 Ağustos 2014 00:43

MİT’in Seba’sı, Seba’nın Beşiktaş’ı

MİT’in Seba’sı, Seba’nın Beşiktaş’ı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Süleyman Seba, günümüzün fazlasıyla bencil, kazanmaya odaklı ve düşmanlaştırıcı futbol dünyasında, kendisinden başka herhangi bir başkana kısmet olmayacak şekilde kitlesel bir biçimde, heterojen bir kalabalık tarafından uğurlandı.

Cenaze töreninde pek çok takımın taraftarını, flamasını, formasını Beşiktaş’ta görmek mümkündü ve rahatlıkla denebilir ki Gezi günlerinden bu yana ilk kez, İstanbul’un  “büyük” üçlüsüne taraftar olan geniş kesimlerin herhangi bir konuda bu kadar hemfikir olduğuna rastladık.

Süleyman Seba, belki de onun cenaze törenindeki kalabalığa dahil olmayı seçenlerin büyük çoğunluğunun da -şayet karşılığında kazanmak varsa- ihlal etmekte pek hevesli davrandığı yazılı olmayan kurallara saygı duyan, ağırbaşlı, dürüst, babacan imajıyla sevilmiş;  bir geçmiş zaman beyefendisi olarak takdir toplamıştı.

Elbette herkes aynı fikirde değildi. Seba’nın hiçbir zaman bir sır olmayan “Milli İstihbarat Teşkilatı” geçmişi gündeme getirildi ve sol, sosyalist, devrimci çevrelerde haklı olarak birtakım çekinceler, soru işaretleri dillendirildi yahut toptan lanet etme örneklerine rastlandı.

MİT’İN ‘BÜYÜK RESMİ’NDEKİ SEMT ÇOCUĞU

1926 Sakarya, Hendek doğumlu Süleyman Seba, Kabataş Lisesi’nde okuması ve sonrasında Beşiktaş’ta profesyonel futbol oynamasıyla tam anlamıyla bir semt çocuğu. Sakatlığı sebebiyle futboldan erken emekli olması sonrası kulüp üyesi oluyor ve 70’lerin ikinci yarısından itibaren de Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Müdürlüğü’nde çalışıyor.  Türkiye Gazetesi Köşe Yazarı Yıldıray Oğur’un hafta sonu yazdığı yazıda Tuncay Özkan’ın “MİT’in Gizli Tarihi” kitabından aktardığı üzere Seba’nın “personel işlerine baktığı” belirtiliyor.
Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı, Şükrü Balcı vs. gibi isimlerle ilişkilerinin ötesinde MİT İstanbul Bölge Başkanı olmasıyla yeterince şüphe uyandıran Nuri Gündeş’in altında çalışan Seba’nın MİT’teki görevinin ne kadar tayin edici seviyede olduğu, Seba’nın MİT’in günahlarında ne kadar payı olduğu ayrı bir tartışma konusu. Ancak MİT’in,  Nuri Gündeş’in ve onunla ilişkili iş adamlarının(örnek: Erdoğan Demirören –Arşimidis diyeyim ben, siz Google’dan tamamlayın-) ellerindeki bu kendi halinde ama Beşiktaş camiası içerisinde saygı duyulan “Memur” aracılığıyla futboldaki nüfuzlarını artırmak istedikleri kesin.

Bugüne kadar zaten medyaya yansımış olan 1984 Kongresinde yaşananlar(Alaattin Çakıcı) ve Erdoğan Demirören desteğinin yanı sıra Ordu, Emniyet, İstihbarat çevrelerinin darbe sonrası ANAP iktidarı döneminde spor yöneticiliğine merak salma trendi de bu iddiayı destekliyor.

DÖNEMİN TRENDİ: KULÜPÇÜLÜK OYNAYAN AYNASIZLAR

Popülaritesi sebebiyle her zaman için iktidar odaklarının kendisine nüfuz alanı ve meşruiyet kazandırmak için çöreklendiği futbolun kaderi ‘80 sonrası da aynıydı. Süleyman Seba bir istisna değildi. Can Kozanoğlu’nun ‘Türkiye’de futbol-Bu maçı alıcaz’ kitabından aktaracak olursak, İstanbul eski Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve Kocaeli eski Emniyet Müdürü Affan Keçeci Beşiktaş’ta, Mehmet Ağar Galatasaray’da, İstanbul Çevik Kuvvet Müdürü Necmettin Yıldırım Karagümrük’te(örnekler çoğaltılabilir) bu dönemde etkili hale gelmişti ve kuşkusuz tüm bunlar tesadüf değildi.

Tüm bu isimlerin geçmişlerine, o dönem ve daha sonra yaptıklarına bakınca Süleyman Seba’da farklı bir şeyler olduğu görülüyor. Ünal Erkan, Affan Keçeci gibi isimlerin Seba’nın temiz yüzlülüğü sayesinde daha kolay bir şekilde kulübe yerleştirildiği öne sürülerek, Seba’nın MİT gibi karanlık bir odak için kusursuz bir Truva atı olduğu söylenebilir. Ancak eğer MİT, sadece belirli bir etki alanı kazanmanın ötesinde dönemin “Her şey mubah” anlayışıyla “her şeyi kazanan” ve dolayısıyla prestijini de artıran bir yapı hedeflediyse bunda bir ihtimal ketum başkanın tüm bu işlerden bihaberliği ve naifliği sebebiyle amaçlarına ulaşamamış olabilir. Çünkü Seba’nın döneminde Beşiktaş, rakipleri barajı 9.15’e değil de 7 metreye kurdururken 9 metrenin altına inemeyişiyle nam yapmıştır.

SEBA’NIN ENGEL OLDUĞU…

Evet, Seba paralı başkan değildir ama yönetim kurulu para babalarıyla doludur. Arkasında Erdoğan Demirören vardır, Necmettin Yılmaz vardır, Metin Keçeli vardır, İhsan Kalkavan vardır, Şirin Kuru vardır, Erdoğan Nasır vardır, Emniyet vardır, MİT vardır…

Peki buna rağmen özellikle Galatasaray büyük şaibelerin söz konusu olduğu şampiyonluklar kazanırken Beşiktaş, neden denklemin kaybeden, mağdur tarafında yer almıştır? Niye “iş bitiricilik”, “büyük transfer harekatları” Galatasaray ve Fenerbahçe’yle özdeşleşip parlatılırken, Seba’nın 70’lerde tohumları atılan ve 3 sene üst üste şampiyonlukla en büyük meyvesini veren özkaynak düzenini devam ettirmesi ekseriyetle çağdışı görülmüştür?

Beşiktaş’ın 70’lerin 2. yarısında, kulübün en kötü dönemlerinde birden isyankar, kavgacı karakteriyle yeniden dolmaya başlayan ve bir tarz yaratan tribünleri çoğu zaman bu “daha dürüst” tavırdan gururlanacak teselliler çıkarmıştır ancak ‘87’de ve ‘93’te son hafta Galatasaray’a kaybedilen şampiyonluklarda da yine bir kesimin “beceriksiz” olmakla suçladığı aynı Seba’dır.  2000’lere gelinen süreçte “Ahmet Dursun Seba gitsin” tezahüratlarının da arkasında bu “iş bilmezlik”, “iş bitiremezlik”, “çağdışılık” iddiaları yok mudur?

Velhasıl-ı kelam; doğrudur, MİT, Süleyman Seba’yı kusursuz bir Truva atı olarak görmüştür ancak Seba’nın bugün çok geniş kesimlerden hürmet görmesine sebebiyet veren şahsi nitelikleri bu İstihbarat projesinin kısmen de olsa başarısız kalmasını sağlamıştır. Süleyman Seba, en olmayacak dönemde, darbe sonrasının neoliberal azgınlık çağında, Baba Hakkı’ların dönemindeymişçesine davranmış ve bu naifliğiyle gönüllerde yer etmiştir.  

MİT, Seba’da Beşiktaş’ın anahtarını görmüş; Seba ise yalnızca semtinin takımında en yüksek görevi dürüstçe yapmanın gururunu taşımıştır. MİT’çilerden de, işkencecilerden de, her türlü kodamandan da nefret eden şahsım adına, bana Seba’dan kalan budur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...