11 Mart 2014 00:14

Gelecek günler…

Gelecek günler…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda 30 Mart sonrasını işaret ederek ‘tehditkâr’ konuşmaları; günümüze uygun siyasal bir akıldan öte Osmanlıdan günümüze kadar uygulanan devlet yönetme sisteminin değişmeyen ideolojisi “aba altında sopa göstermek” siyasetinden başka bir şey değil. Nitekim bunu da kendisi, açık seçik dile getiriyor. İşiten de bir savaş hali varmış da savaşa gidiyormuş gibi algılayabilir! Hatta pazar günü Şanlıurfa’da hızını alamadı, şehit olmaya hazır olduğunu söyledi. Besbelli ki, Erdoğan gelecek günler adına endişe taşıyor.

Cumhurbaşkanı olamayacağını anladığı andan itibaren partide üç dönem şartına ilişkin tüzüğün kaldırılacağı sinyalleriyle son günlerde atılan radikal adımlar, bu siyasi planların bir parçası olarak rahatlıkla okunabilir. Örneğin, Facebook, Youtube gibi sosyal medyanın yasaklanmasına yönelik çalışmaların başlaması ve tahliyeler. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, Zirve Yayınevi Katliamı sanıklarının, Hrant Dink’i katledenlerin serbest bırakılması (ki hukuksal tartışmayı ve çelişkileri de beraberinde getirdi), ‘Balyoz’, ‘Ergenekon’ sanıklarının tahliyelerinin tartışılması, KCK davaları tutuklularının ve gazetecilerin içeride tutulması bu planın bir parçası olarak rahatlıkla yorumlanabilir. Hele bunların arasında,  Başbakanın ‘paralel devlet’ yapılanması içerisinde yer aldığını iddia ettiği, işin Türkçesiyle başta “yolsuzluk” operasyonları yapan polis ve yargıçlar olmak üzere bürokraside olağanüstü boyutta bir kıran operasyonun yapılacağının ilanı var ki… Bu operasyonun kimi adli boyutta kimi de atamalarla (nisan ayı şark tayinlerinin planlandığı ay) gerçekleştirileceğine dair beklenti oluşmuş bile. Emniyet Genel Müdürlüğünde (1.sınıf emniyet müdüründen polis memuruna kadar) ve Adalet Bakanlığında onlarca yargıç bavullarını toplamış beklerken, bu operasyondan “İntikam” operasyonu diye bahsediyorlar ve çok sayıda günahsız insanların da yanacağını söylüyorlar.

Dikkat çekici bir başka noktaysa, aynı dönemde mezun olmuş olanların bile, başımız yanar diye en yakın arkadaşlarına selam vermez olmaları…
***
Dikkat ediyor musunuz? Son günlerde Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üstünden birtakım karanlık gelişmeler yaşanıyor. Kürtler, direkt ya da dolaylı yollardan kışkırtılmaya çalışılıyor. En son Fethiye’de yaşananların yani seçime girmiş yasal bir partinin tabelasının resmi yetkililerin gözetiminde ve denetiminde indirilmesi, kadim Hevsel Bağları’nda ağaç katliamının başlatılması bu olayların gelecek günlere de sıçrayacağı gün gibi aşikar. Bu durumun; kurumsallaşmış yoksullukla olduğu gibi ırkçılıkla mücadelenin de yine bu ülkenin namuslu onurlu hoşgörülü insanların sorumluluğunda olacağının, barış sürecinin ve siyasi gündemin en büyük sorunsalı olarak karşımıza çıkacağının habercisi…
***
Sahi ya, güya bu benim ilk yazım… Size bir “Merhaba” diyemeden hemen gündemle ilgili gelişmelere daldım. Heyecanıma verin işte… İlk yazılarda genelde yazarlar kendisinden bahseder. Ben de anlatayım:

30 yılı aşkın gazetecilik yazarlık hayatım olmasına karşın beni bu kadar çok heyecanlandıran gazetecilik tutkum. Bu heyecanım, gazeteciliğin temel kuralı olan “sorgulayıcı, muhalif ve özgür” işlevine yeniden kavuşmamdan ileri geliyor. Hadi bildik anlamda söyleyeyim; herhangi bir oluşumun peşine takılmadan, kimseye biat etmeden, boyun eğmeden, el etek öpmeden, konjonktüre göre davranmadan tek kaygım gazetecilik oldu, hayatım boyunca. Bedel ödedim ama kalemimi ve kendimi asla satmadım. Gazetecilik yazarlık benim için her zaman her şeyden önce geldi. Hayatımı hep yazarak kazandım, kazanmaya çalışıyorum. Ha, onurla bir şey daha paylaşmak istiyorum sizinle… Bunu çok az insan bilir. Bu satırların yazarının da Evrensel gazetesinin kuruluşunda emeğinin olduğunu ve 13 yıl önce Ankara’daki matbaada basılan ilk sayısının gece yarısı heyecandan titreyerek eline alan bir gazeteci olduğunu da bilmenizi istiyorum.
***
Bu ilk yazımda, gelecek günler adına güzel şeylerden bahsetmek isterdim ama yazamıyorum. Yazamıyorum çünkü 16 kiloya düşen kömür gözlüm oğlumuz Berkin Elvan'ın yaşam mücadelesine tanıklık ediyorum. 12 Mart 1995 tarihinde Alevilerin gittiği kıraathanelerin taranmasıyla başlayan ve 17 kişinin katledilmesi ve onlarca kişinin yaralanmasıyla bu coğrafyanın tarihine yine karanlık bir leke olarak geçen Gazi Mahallesi’ne yapılan kanlı baskının 19. yıl dönümünün oluşu ve diğer nice olaylar aklıma geliyor. Üstelik bize unutturmaya çalışıyorlar, bunları. Kim unutabilir ki?

Özce, bu ilk yazımın son sözü olarak şunu söylemek istiyorum: Umutlarım hep var. Hem de inatla. Siz de sakın ola umutlarınızı taşımaktan vazgeçmeyin, sakın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa