17 Haziran 2014 00:15

Reva mı?

Reva mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Din üzerinden ticaret yapılması ya da para kazanılması tartışmaları ne yazık ki geçmişten bu yana hâlâ devam ediyor. Her ne kadar dini para kazanma aracı olarak kullanmak, inançları suistimal etmek caiz sayılmamışsa da, en büyük haram ve günah kılınmışsa da yedi sülalesine kadar yetecek parayı kazandığı halde daha çok kazanmak isteyen ve para hırsları vicdanlarını ve gözlerini kör eden bazı insanların her türlü yolu mübah saydıkları da bilinen bir gerçek… Niyetim bu sorunu burada bir daha dillendirmek değil. Benim aklıma takılan bu sorunun başka bir boyutu. Her Ramazan ayında yaşanan ve bu ülke gerçeğini ortaya çıkaran günlerin yeniden yaşanması… Bir yanda zenginlerin ve kurumların birbirine nispet yaparcasına beş yıldızlı otellerde verdiği fiyakalı, gösterişli iftarlar, diğer yanda belediyelerin siyasi propagandaya dönüştürerek verdikleri iftar yemekleriyle kurdukları iftar çadırlarında gözün alabildiği uzunlukta kuyruğa giren insanlar… Siyasetçilerin tam vakti bir gazeteci ordusuyla yine gecekondu ve yoksul evlerine gitmeleri; kendini göstermek isteyen bürokratların, iş adamlarının vs aynı anda birkaç iftar yemeğine katılmak için fır dönmeleri…
Söz açılmışken, son günlerde medyanın gündeminde yer alan bir başka konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu gündem maddesi medyatik ve ünlü ilahiyatçı Nihat Hatipoğlu’nun “İnsanların özellikle fukaraların yoksulluğa ve haksızlığa rıza gösterme, her şeye şükretme” gibi bir anlayışı telkin etmesine karşın kendisinin son derece lüks bir hayat sürmesi ve havuzlu villada oturmasına ilişkin iddialardı. Geçmişte et ticareti yapıp yapmadığı ve “ekstra” adı altında para karşılığında dini sohbetlere katılıp katılmadığı da bu iddiaların arasında yer aldı. Nihat Hatipoğlu, kendisiyle ilgili bu iddiaları yalanladı ve villada oturmadığını, havuzunun bulunmadığını ve yüksek para almadığını açıkladı. Elbette insanların alnının akıyla, “helal” bir şekilde emeğinin gücüyle para kazanmasına kimse bir şey diyemez. Ancak, siyasetçiler başta olmak üzere bu tür misyonları olan insanların attığı her adıma dikkat etmesi gerekiyor. Hele hele insanlara örnek olacak, onlara yol gösterecek bir pozisyonları varsa ve bu pozisyon din gibi hassas bir içerikle nitelendiriliyorsa sadece attığı adıma değil; sadece kendisinin değil aile efradının, çocuklarının bile kazandığı paraya, yaşantılarına dikkat etmesi gerekiyor. Üstelik ticaret yapıyorlarsa üzerlerine düşen ve yapmaları gereken sorumluluk vicdanların ötesinde bir durumdur. Bu tür insanların diğer normal insanlara göre daha özverili olmaları da gerekiyor. Siz seçtiğiniz yolu davranışlarınızla, duruşunuzla göstermelisiniz ki anlattığınız şeylerin doğru olduğu inandırıcı olsun. Dün Cumhuriyet Gazetesi’nde okuduğum bir haber bir insan olarak beni gerçekten rahatsız etti. Haberde reyting garantili ilahiyatçıların 30 gün için istediği rakamların dudak uçuklattığı belirtilerek Ramazan boyunca Hatipoğlu’nun programı için 600 bin, ses sanatçısı Ahmet Özhan’ın 450 bin lira alacağı kaydedildi. Haberde, tv programlarını yapacak olanlardan en az 150 bin lira alacağı da duyuruluyor ve maaşı 2 bin lira olan bir memurun Hatipoğlu’nun bir ayda kazandığı parayı 25 yıl çalışarak kazanabileceği vurgulanıyor. Şimdi bu alınacak paranın doğru bir para olup olmadığını soruyorum. Bu paranın yapılan programın içeriğiyle örtüşüp örtüşmediğini, bu paranın hak edilip edilmediğini soruyorum.
 “Yeryüzündeki açların yüzde altmışının İslam coğrafyasında olduğunu, bu durumun dini tartışmaya açtığını”  vurgulayan bir başka ünlü ilahiyatçı R.İhsan Eliaçık da “Hiçbir tv programında, konferanslarda para karşılığında konuşmadığını” söylüyor. Öyle de olması gerekmiyor mu? Onca para karşılığı fetva verir gibi yoksul insanlara akıl verirken en azından nasıl sömürüldüklerini, insanların sömürüye nasıl karşı çıkması gerektiğini de anlatacaksın ki söylediklerin yerini bulsun. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...