26 Ocak 2014 06:00

Özal’la gelen mücadeleyle gider

Yatağan’dan Ankara’ya doğru bir ses yükseliyor: “Özelleştirmeye geçit vermeyeceğiz”.

Özal’la gelen mücadeleyle gider
Paylaş

Ömer Furkan ÖZDEMİR

Yatağan’dan Ankara’ya doğru bir ses yükseliyor: “Özelleştirmeye geçit vermeyeceğiz”. Memleket tarihinin özelleştirme kavramıyla tanışmasının tarihi, 24 Ocak 1980 kararları olarak bilinen ve mealen “ülke zenginliklerinin yerli ve yabancı sermayeye sınırsız peşkeşi” diyebileceğimiz kararların, önce 12 Eylül askeri darbesi, ardından “Özal’lı yıllar” boyunca her şeyin ama her şeyin piyasanın emrine koşulmasının ‘gelişme’nin yegane formülü olarak sunulduğu döneme uzanıyor… Kendilerini Özal ile bir ve onun devamcısı olarak görenlerin elbet bir bildikleri var ve ama sadece bir bildikleri var: piyasa…
Burjuva demokrasisini bile mumla aratacak bir ortamı hayata geçirenlerin, bu özelliklerini miras aldıkları, ülkenin her yanını silah deposuna çevirenlerden tek farklarının o silahların tırlarla ticaretini yapmaları olduğu gerçeğinin alenen görüldüğü; memleketin tüm kaynaklarının yerli ve yabancı sermaye merkezlerine (bir dönemin popüler benzetmesiyle)  hortumlandığı, kalan artıklarının da ayakkabı kutularına “depo”landığı ve ülke insanının alın terinin birikimlerinin ülkelerarası telefon görüşmelerinde “ananas pazarlığı” yapıldığı bir ülkede yazar şu hususu hatırlatmakta fayda mülahaza ediyor: Bu ülkeye ananas da Özal zamanında gelmiştir. Özal’dan önce memlekette ananas bulmak da çok zordu!
Tekrar edelim, kendilerini Özal ile bir ve onun devamcısı olarak görenler ve bunu gurur duyulacak bir şey olarak sunanlar “en iyi bildikleri şey”i yapmaya devam ediyorlar… Özal ile gelen mücadeleyle gidermiş derler; özelleştirmeyle gelen de öyle… O vakit yazar şu günlere dair bir kaç cümle kurma izni istemektedir okurdan…

YATAĞAN

Bugün için işçi sınıfının, çalışma yaşamında iktidarlar tarafından gündeme getirilen her türlü “düzenleme” ile gasp edilmek istenen haklarına sahip çıkmaları ve koşullarının düzeltilmesi talepleri ve her geçen gün eriyen (ve her türlü tüfe maniplasyonuna rağmen gizlenemeyen) ücretlerinin yükseltilmesi taleplerinin kesiştiği son dönüm noktası özelleştirmeye karşı son kalelerin savunulması mücadelesi olacaktır; dediğinde çok iddialı bir söz etmiş olacaktır yazar, doğrudur ve ama yazının devamı okunmadan infaz edilmemesi ricasını sunmaktadır:
Çünkü özelleştirmeye karşı çıkmak, işçi sınıfının tarihsel kazanımlarının gasp edilmesine karşı çıkmaktır; ve “özel sektör”de çalışan (yakasının rengi ne olursa olsun) herkesin, kendi çalışma koşullarının daha da kötüleşmesini engellemek ve haklarını ilerletebilmek adına emsal dahi gösterebileceği son kalelerin de yıkılmasına karşı çıkmaktır… Tıpkı 2009’da Tekel işçilerini direnişlerinde yalnız bırakmayan “her sektörden çalışanlar” gibi…
Çünkü özelleştirmeye karşı çıkmak, ülke zenginliklerinin yağma ve talan ile küçük bir azınlığın sermaye birikimi için heba edilmesine karşı çıkmaktır; ve ülkesini seven her yurttaşın, bu ülkenin zenginliklerine, özelleştirilmiş bir “işletme”nin hissesini satın alarak değil, o kuruluş “kamu yararı gözeterek üretim” yaptığı sürece sahip olacağını bilmesidir… Tıpkı Yatağan işçilerini bağrına basan Muğla halkı gibi…

YEDİRMEYİZ!

Çünkü özelleştirmeye karşı çıkmak, yıllar önce Evrensel’deki köşesinden mücadele çağrısı yapan bir üstadın, özelleştirmeye karşı durmakla, hak kazanımları ve yurt savunması arasındaki ilişkiye işaret ederek “hattı müdaafa yoktur, sathı müdaafa vardır” sözüne atıfta bulunmasıdır… Tıpkı yıllar önce kendisine otomobil çarpmış olan bir üniversite öğrencisinin hastanede yarı baygın haldeyken, kendisine çarpan kadın sürücünün babasının Telekom işçisi olduğunu öğrendiğinde, yarım saat önce ayağının üzerinden bir otomobil geçtiğini unutarak “Aman abi sahip çıkın Telekom’a! Telekom vatandır, peşkeş çekilmesine, yerli veya yabancı sermayenin talan etmesine izin vermeyin! Biz öğrenciler sizin yanınızdayız” demesi gibi…
Yatağan’dan yola çıkan işçiler Ankara’ya gitmek istiyorlar; ayakkabı kutularında ülke insanının geleceğini çalanlar işçilerin otobüslerine el koyuyorlar…
Yatağan’dan yola çıkan işçiler Ankara’ya yürümek istiyorlar: “mühimmat yüklü tırlar”ı durdur(a)mayan polis ve jandarma işçilerin önüne barikat kuruyor!
Yatağan’dan Ankara’ya doğru bir ses yükseliyor: Sattınız! Peşkeş Çektiniz! Yedirmeyiz!

ÖNCEKİ HABER

Evrensel Pazar’a bir okur selamı...

SONRAKİ HABER

Manidar zamanlar…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa