EMEP: Saray iktidarı da tıpkı 12 Martçıların iktidarı gibi tarihin çöplüğüne gidecek
EMEP, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edilişlerinin 53’üncü yıldönümünde yayımladığı mesajında "Saray iktidarı da tıpkı 12 Martçıların iktidarı gibi tarihin çöplüğüne gidecek" dedi.

Fotoğraf: Evrensel
Emek Partisi (EMEP) idamlarının 53. yılında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı andı. 68’in mücadele mirasının bugüne ışık tuttuğu belirtilen açıklamada "12 Mart darbecilerinin hayal ettiklerinin aksine Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in isimleri ve 53 yıl önce miras bıraktıkları mücadele eşit ve özgür bir dünya kurmak isteyen halkların saflarında yaşamaya devam ediyor." denildi. Bugün de iktidarın gençlik mücadelesinin işçi sınıfının mücadelesiyle birleşmesinden, büyüyen halk tepkisinden korktuğu vurgulanarak, "O yüzden siyasi rakiplerini yargı sopasıyla elimine etmeye, gençliğin isyanını gözaltı-tutuklama dalgasıyla boğmaya, grev yasaklarından belediye operasyonlarına muhalefet eden kesimleri baskı ve saldırılarla ezmeye çalışıyor. Ancak 12 Martçıların izinden gidenler karşısında Denizleri bulmaya devam edecek. Türkiye gençliği 53 yıl sonra Denizlerden devraldığı mirası elden ele büyütüyor, 19 Mart’tan bu yana mücadele ve örgütlenme birikimini ilerletiyor" ifadelerine yer verildi.
EMEP'in açıklaması şöyle:
"Saray iktidarı da 12 Martçıların iktidarı gibi tarihin çöplüğüne gidecek!
Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadele eden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de katledildiler. 12 Mart darbecilerinin hayal ettiklerinin aksine Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in isimleri ve 53 yıl önce miras bıraktıkları mücadele eşit ve özgür bir dünya kurmak isteyen halkların saflarında yaşamaya devam ediyor.
Denizler önce öğrenci ve halk hareketine, sonra da dünya halklarının özgürlük mücadelesine Türkiye’den ses oldular. Vietnam ve Küba halklarından aldıkları ilhamla ABD emperyalizmine karşı kavgayı büyüttüler, işbirlikçi Türkiye burjuvazisine ve bütün temsilcilerine bayrak açtılar. Parolaları bağımsız ve demokratik Türkiye, pusulaları dünya halklarının antiemperyalist mücadelesiydi.
Erdoğan iktidarı 12 Martçıların, Türkiye gençliği denizlerin yolunda
Dünyayı kasıp kavuran ’68 eylemleri, Türkiye’de işçi, köylü ve gençlik hareketinin birleştiği bir halk hareketi olarak serpildi. 12 Mart Darbesi’nin de gerekçesi buydu. Darbeden aylar önce “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” diye ifade edeceklerdi egemenler korkularını. 1969’un fabrika işgalleri ve grevlerinden 15-16 Haziran’a, demokratik-özerk üniversite kavgasından Anadolu’nun yoksul köylülerinin toprak reformu mücadelesine Denizler bu sosyal uyanışın da simgesiydi.
19 Mart’ta İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesiyle başlayan ve üniversite gençliğinin sürükleyicisi olduğu eylemler büyük bir toplumsal itiraza dönüştü. Kampüsler, meydanlar ve sokaklar “hükümet istifa” sloganlarıyla yankılandı. Sokaklara çıkan yüzbinler iktidarın saldırılarının püskürtülebileceğini gösterdi. Yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik düzenine karşı gençliğin yaktığı kıvılcım memleketi sardı, 1 Mayıs’ta yüzbinler Erdoğan-Şimşek programına ve sermaye düzenine karşı alanları doldurdu.
Tıpkı 12 Mart egemenleri gibi Erdoğan iktidarı da gençlik mücadelesinin işçi sınıfının mücadelesiyle birleşmesinden, büyüyen halk tepkisinin bir avuç sermayedarı besleyen iktidar düzenini alaşağı etmesinden çekiniyor. 12 Mart egemenlerinin devamcısı olan Saray iktidarı yeni bir “sosyal uyanış”tan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmuyor. O yüzden siyasi rakiplerini yargı sopasıyla elimine etmeye, gençliğin isyanını gözaltı-tutuklama dalgasıyla boğmaya, grev yasaklarından belediye operasyonlarına muhalefet eden kesimleri baskı ve saldırılarla ezmeye çalışıyor. Ancak 12 Martçıların izinden gidenler karşısında Denizleri bulmaya devam edecek. Türkiye gençliği 53 yıl sonra Denizlerden devraldığı mirası elden ele büyütüyor, 19 Mart’tan bu yana mücadele ve örgütlenme birikimini ilerletiyor. Emekçi sınıfların memleketi esir alan bu iktidar düzenine “artık yeter” diyen itirazı büyüyor. Gençler, kadınlar, işçiler, artık kimse bu azınlık iktidarından korkmuyor. Saray iktidarı da tıpkı 12 Martçıların iktidarı gibi tarihin çöplüğüne gidecek.
Dünya halkları antiemperyalizmi çağırıyor
Emperyalistler, büyüyen ekonomik sorunları kâr ve paylaşım kavgasıyla, silahlanma yarışıyla, işgal ve savaş politikalarıyla aşmaya çalışıyor. Filistin, Suriye, Ukrayna başta olmak üzere dünya halklarının payına savaş, yıkım ve sefalet düşüyor.
Trump’ın Ukrayna çıkışının ardından Avrupa ülkelerinden peş peşe silahlanma açıklamaları geldi. Avrupa’da silahlanma harcamaları rekor artışlar gösterdi. Eli kanlı emperyalist örgüt NATO, dün olduğu gibi bugün de dünyanın her yerine savaş ve yıkım götürüyor, “koruyucu şemsiye” olarak pazarlanan bu savaş örgütü, yeni katılımlarla genişliyor. Siyonist-emperyalist ittifak başta Filistin ve Suriye olmak üzere işgal, soykırım ve savaş pratikleriyle dünya halklarının nefesine çökmeye devam ediyor.
Erdoğan iktidarı ise emperyalistlerin sözünü ikiletmiyor. Siyonist İsrail burjuvazisiyle yürütülen gizli ticari ilişkiler kesintisiz biçimde sürüyor. Soykırım gemileri limanlarımızdan “savaş” taşımaya devam ediyor. Ülkemiz ve çevresi NATO üsleriyle kuşatılmaya devam ediyor. AB’nin Türkiye’yi bölgenin stratejik göçmen deposu olarak kullanan anlaşmaları utanç verici biçimde sürdürülüyor. Emperyalist-siyonist ittifakın yeni gözdesi Colani, devlet protokolüyle sarayda karşılanıyor. Emperyalist-siyonist ittifakın bölgesel çıkarlarına hizalanarak kırıntı toplamaya çalışmak, emekçilere “antiemperyalizm” diye yutturulmak isteniyor. Kürt sorununu bölgesel paylaşım mücadelesinde pozisyon almak adına kullanmak isteyen iktidar, sözde çözüm süreciyle barışçıl demokratik çözüm konusunda adım atmamakta ısrar ediyor.
Erdoğan iktidarı “emperyalizme parmak sallarken” ülkeyi ucuz işgücü cennetine çeviren sermaye düzeni yol alıyor. Dışa bağımlılıktan kaynaklı ekonomik sorunlar yeni bağımlılık ilişkileriyle derinleştiriliyor. Ağzını açan Saray sözcüsü ülkeye “yabancı sermaye” çağırıyor. AB’nin silahlanma bütçesine göz diken fırsatçılık, başta Erdoğan’ın aile şirketleri olmak üzere yandaş-işbirlikçi silah tekellerinin ağzını sulandırıyor. Sömürge madenciliğinden kullan-at işçilik yasalarına, emperyalist tekellere sağlanan hukuki imtiyazlardan işçi mezarlıklarına dönüşen OSB’lere kadar memleketin bütün olanakları emperyalist tekellerin yağma ve sömürüsüne açılıyor. Saray iktidarının “büyüme”, “savunma”, “emperyalizme kafa tutma” söylemleriyle milyonların yoksulluk, sefalet, güvencesizlik koşulları at başı gidiyor.
Bu koşullarda 6 Mayıs, Türkiye halkları için bir anma gününden fazlası, mücadele kararlılığının yenilendiği bir gündür. Bugün işçi sınıfı ve ezilen halklar için savaşa karşı barış; militarizm, faşizm ve silahlanma yarışına karşı enternasyonal dayanışma her zamankinden daha yakıcı hale gelmiştir. Bütün uluslardan emekçi halklar ve onların genç kuşakları önünde faşist rejim örgütlenmesine karşı demokrasi mücadelesini emperyalistlere ve işbirlikçisi iktidarlara karşı anti-emperyalist mücadeleyle birleştirerek ayağa kalkmaktan başka yol yok.
Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in şahsında ‘68’in mücadele mirası, Türkiye halklarına 53 yıldır ilham olan kararlılıkları, mücadelemize ışık tutmaya devam ediyor.
Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek. Dünya halkları kazanacak!
Yaşasın devrim ve sosyalizm" (Politika Servisi)
Evrensel'i Takip Et