Hacettepe için ÖTK neden bir gereklilik?
Kurmaya çalıştığımız yapı, o alanın öznesi olan öğrencilerin genel eğilimini yansıtmazsa güncel ÖTK’dan farkımız politik çizelgedeki yerimizden ibaret olmaktan öteye gidemez.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Göktuğ
Hacettepe Üniversitesi
7000’e yakın aktif öğrencinin bulunduğu Edebiyat Fakültesi’nde, 19 Mart itibariyle öğrencilerin iktidara karşı politik tutumları eyleme döküldü. Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ardından tutuklanmasıyla; edebiyat öğrencilerinde halihazırda var olan geleceksizlik kaygısı, ümitsizliğin hakim olduğu bir aşamadan haksızlığa duyulan öfkenin yükselerek sokaklara taştığı bir aşamaya ilerledi.
Geçtiğimiz bir aylık süreçte ilk defa deneyimlediğimiz fakülte forumları sayesinde bölüm temelli temsilcilik ağları oluşturup boykot sürecini ve kitlesel eylemleri örgütledik. Bunun bir sonraki aşaması olarak bölümler yerelinde aldığımız toplantılar, talep ve sorunlarımızı daha net bir şekilde görmemize yol açtı. Toplantılarda ileri gelen tartışmalar ÖTK ve 1 Mayıs üzerine yoğunlaştı.
ÖTK mi, meclis mi?
Öncelikle Öğrenci Temsilciler Konseyi’nin ne olduğunu kavramamız gerekiyor. Tarihte hiçbir hak yukarıdan bahşedilmediği gibi ÖTK’ler de rektörlerin öğrencilere hediye ettiği bir şekilde ortaya çıkmadı. 70’li yıllarda ODTÜ öğrencilerinin tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği Öğrenci Temsilciler Konseyi, 50-60 yıllık öğrenci hareketi süresince birçok kez baskıya uğradı, işlevsizleştirildi, işgal edildi ve bunlara rağmen tekrar öğrenciler tarafından tekrardan kazanıldı. Günümüz şartlarında ÖTK, iktidarın üniversitelerdeki gerici politik altyapısını sağladığı/sağlamaya çalıştığı mekanizmalar olarak karşımıza çıkıyor. Öğrenci hareketinin amacı olarak değil, aslen aracı görevini görmesi gereken temsilcilikler şu anda eylemliliklerin sönümlenmesini tekrar canlandıracak ana etken olduğu gibi, temel hedefimiz olan parasız, bilimsel, demokratik eğitime giden uzun soluklu yolda yalnızca bir adım olarak karşımıza çıkıyor.
Hacettepe’de bir problem olarak karşımıza çıkan Yapı Kredi anlaşmaları, amfi tiyatro kiralanması, fakülte kantinleri gibi birçok konuda okul yönetmeliğinin karar aldığı toplantılara ÖTK’nin katılımcı olma ve doğrudan söz hakkı mevcut. Öğrencilerin, rektör tarafından atanmış ÖTK’ye karşı sınıf ve fakültelerde inşa ettikleri demokratik seçim süreçleriyle yönetimde söz hakkı elde etmek için bir temsilcilik zeminleri mevcutken, bu aşamada “Öğrenci Meclisi” tartışması meydana geliyor.
Güncel ÖTK’den farkımız ne olacak?
Fikrin temelinde üniversitemizin bize ait olduğu bir mekanizma için mücadele edeceksek bunun rektörlükle ilişiği tamamen kesilmiş paralel bir yapılanma olması gerekmesi yatıyor. Devamında seçim süreci ve nasıl bir tüzüğü olacağı herkes tarafından farklı planlanan meclis fikrinde ileri gelen tartışma “Hacettepe’de her bölümün politik olarak ileri eğilimler taşımadığı, bu yüzden bazı alanlarda seçilmesi muhtemel öğrencilere dışarıdan müdahale söz konusu olabileceği” yönünde.
Beytepe’den Sıhhiye’ye kadar öğrencilerine aittir ve öyle de kalacaktır. Fakat bize ait olan okulumuzda son karar atanmış rektör tarafından çıkıyorsa, en basitinden ders seçmek/diplomamızı almak için rektörlüğün ağzına bakıyorsak veya her eylemimizi rektörlük binası önünde bitirip görüşme talep ediyorsak bizim mücadelemiz, hayatlarımız hakkında doğrudan karara sahip bu prosedürlerden bağımsız ilerleyemez. İlerlese bile bu 55 bin öğrencinin binini eyleme zor getiriyorken mümkün değildir. İkinci bir konuysa muhtemel adaylara ve seçimlere dışarıdan siyasal müdahale konusu. Güncel ÖTK üzerine tartışırken, demokratik bir seçimle gelmediği, gerici eğilimler taşıdığı ve öğrencileri temsiliyetten uzak olduğunu vurguluyoruz. Yerine getirmeye çalıştığımız yapı, o alanın öznesi olan öğrencilerin fikri ne olursa olsun genel eğilimini yansıtmazsa güncel ÖTK’den farkımız politik çizelgedeki yerimizden ibaret olmaktan öteye gidemez.
1 Mayıs’ta alan çıkmazı
Bir eğilimi politik alt zeminde değiştirmek yerine oraya söz hakkı vermemeyi tercih eden dar fikir yapısıyla karşılaştığımız bir diğer konuysa 1 Mayıs’ta Hacettepe’nin yürüyüş rotası oldu. Sendikalar ve kitle örgütlerinin Tandoğan’da yürüme kararı sonrası vaat edilen alanı öğrencilerin işçilere öncülük ederek aşması planlanıyor. Gerçeklikten o kadar uzaklaşmış olacaklar ki değişimde özneyi işçi olarak görmeyip, ülkenin en köklü sendikal yapılanmalarına öğrenciler olarak “tokat niteliğinde ders” verebileceğimiz öğrencilere sunuluyor. Tarihte 68 hareketi gibi gençlerin öncülük ettiği kitlesel hareketler mevcut fakat Edebiyat Fakültesi'nde bunları tartıştığımız forumda fakültede bulunan öğrenci sayısının 70’te 1’i anca varız.
Fabrikalardan kampüslere farklı baskı ve yasaklara maruz kalan bir sınıfın mensuplarıyız. Neo-liberal politikalarca bir sınıf olarak varlığımız bile reddedilmeye çalışılırken, kazanımlarımız için oluşturduğumuz bütün birliktelikler kriminalize edilip dağıtılmaya çalışılıyor. Öğrenciler olarak taleplerimizle, sınıf birlikteliği çağrımızla bu hayatı her gün yeniden üretenlere, işçilere dayanışma vurgusu yapmamız gereken 1 Mayıs alanında maalesef alan terk etme ve kendi yolumuzu çizmemiz tartıştırılıyor. Tüm bu tartışmalarda sıkışmamıza rağmen Edebiyat Fakültesi öğrencileri olarak, 1 Mayıs’ı tek günlük eylemliliğin ötesinde kabul ediyoruz. O güne sınıf bilincimizi, mücadelenin kökenini ve gelecekte kuracağımız kalıcı mekanizmaları daha iyi kavramamızı sağlayacak planlarla yürüyoruz.
Evrensel'i Takip Et