23 Nisan 2025 04:30

Dinçer Demirkent: AKP artık Meclise heyet olarak da ihtiyaç duymayabilir

19 Mart’ın ardından Türkiye’nin bir sınıra geldiğine dikkat çeken Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent, "AKP’nin bir heyet olarak da TBMM’ye ihtiyaç duymayabileceğini düşündürttü" dedi.

Dinçer Demirkent: AKP artık Meclise heyet olarak da ihtiyaç duymayabilir

Fotoğraf: Evrensel

Birkan Bulut
[email protected]


TBMM 105. yılına cumhurbaşkanı adaylığı engellenmek istenen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklandığı, Kürt illerinden sonra İstanbul’un ilçelerine kayyım atandığı, AYM kararına rağmen TİP Milletvekili Can Atalay’ın hâlâ cezaevinde olduğu bir süreçte gidiyor. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geniş yetkilerle donatıldığı başkanlık sistemiyle birlikte, Meclisin Saray’a bağlı bir komisyon gibi işlevsizleşmesi yıllardır tepki topluyor. Artık TBMM’nin bir anlamı kaldı mı sorusu sıkça gündemde. 

Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent, kuruluşundan bu yana TBMM’nin nasıl işlevsizleştirildiğini gazetemize değerlendirdi. Meclisin adını hak etmek için iradeye sahip, demokratik meşruiyetinden kaynaklanan kolektif aklı ve gücüyle egemenlik yetkisi kullanan bir yapının varlığı gerektiğini belirten Demirkent, “Örneğin Osmanlı anayasal düzeninde kurulan parlamentonun (Meclisi Umumi) kanatlarına meclis değil, heyet denir. Heyeti Ayan, Heyeti Mebusan. Fakat 1908’in ardından bakarsınız kamuoyunda Meclisi Mebusan yaygın biçimde kullanılmaya başlar. Dolayısıyla meclis kavramı, bizim anayasal sözlüğümüzde demokratik meşruiyetle birlikte düşünülmelidir” dedi. 

Türkiye devletini kuran Büyük Millet Meclisindeki meclis kavramının da bunun ifadesi olduğunu ve bu yüzden 23 Nisan 1920’de toplanan bu ilk Meclis demokratik araçlarının kapsamlı biçimde tartışıldığını ifade eden Demirkent, “1921’de yaptığı anayasayı bu tartışmalar ekseninde yapmış, demokratik egemenlik yetkilerini hassasiyetle savunmuştur. Bu güçlü meclis geleneği sonrasında da devam edecek, bir iki kişi dışında tamamen Mustafa Kemal tarafından belirlenmiş ikinci Meclis dahi, yaptığı 1924 anayasasında Cumhurbaşkanına (Mustafa Kemal) verilecek yetkileri tartışırken ulus egemenliği ve meclis bağını kurmuş, anayasa taslağının cumhurbaşkanına vermek istediği yetkileri vermemiştir. Bu uzun girişi yapmamın nedeni, bugün TBMM’nin anayasal ve siyasal konumunu anlamak için kendi anayasal tarihimizde bir karşılaştırma imkanı sağlaması” diye konuştu. 

Fotoğraf: TCCB

AKP’nin ilk yıllarından beri aşındı

TBMM’nin egemenliği kullanan diğer kuvvetler içindeki siyasal konumunun çok uzun zamandır aşındığını belirten Demirkent, AKP döneminin ilk yıllarından başlayarak daha yeni rejim kurulmadan başlayan bu sürecin teknik olarak torba kanun diye adlandırılan kanun yapma biçimi, Meclis komisyonlarının süreli bekleme odalarına dönüşmesi, denetim yollarına hükümetin yanıt vermemesi gibi semptomlarla kendini gösterdiğini söyledi. Demirkent, bu dönemi yansıtan belki de en iyi fotoğrafın 2015 yılında yolsuzluk dosyaları nedeniyle 4 eski bakanın yüce divana gönderilmesi oylanırken AKP milletvekillerinin verdiği poz olduğunu dile getirdi.

‘Meclisi meclis yapan vasıfları elinden alındı’

TBMM’nin anayasal konumunun ise ilki ikincisini destekleyen anayasasızlaştırma süreçleriyle yerinden edildiğini ifade eden Demirkent, “İlki olağanüstü yönetim usullerinin kullanılmasıyla ülke yönetiminin Meclisin denetiminden kaçırılmasıydı. Hükümet 2016-2018 yıllarında tamamen denetimsiz bir OHAL uyguladı. Anayasa’nın öngördüğü siyasal denetim AKP-MHP çoğunluğuyla engellendi. Anayasa ve AYM içtihadından çıkan yargısal denetim ise AYM’nin gerekçesiz içtihat değişikliği ile yok sayıldı. Hükümetin doğrudan kararnameler marifetiyle yönetmesine yol açan bu dönemde TBMM çoğunluk oylarıyla OHAL’i uzatma makamına dönüştü. Zaten OHAL’in bitimiyle OHAL koşullarından halk oylamasına sunulan yeni rejimin uygulamasının başlaması aynı anda oldu. Anayasasızlaştırmanın bu ikinci adımı, Meclisin yasama yetkisi ve denetim yetkileri başta olmak üzere kendini meclis yapan vasıflarını elinden aldı” dedi. 

‘Seçilmişlerin irade gasbına zemin hazırlandı’

Öte yandan o dönemin HDP milletvekilleri ile Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın CHP milletvekillerinin önemli bir kısmınca da desteklenen “Anayasa’ya aykırı anayasa değişiklikleri” marifetiyle tutuklanmasını hatırlatan Demirkent, “Artık seçilmişlerin iradesinin gasbının da zemini oluşmuş oldu. Bu nedenle Yargıtay kararının Meclis başkan vekilince okunmasıyla Anayasa Mahkemesi kararının Meclis başkan vekilince okunması arasındaki fark hukuki değil, hangi kararı kimin okuduğuyla ilgili bugün” diye konuştu. 

‘Temsili kurumları yok ederseniz, halkla karşı karşıya kalırsınız’

19 Mart sonrası süreç bakımından ise durumun bir nebze farklılaşmış görüldüğünü vurgulayan Demirkent, cumhurbaşkanı adaylığı açıklanacak olan Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptali, sonra da tutuklanmasının artık AKP’nin bir heyet olarak da TBMM’ye ihtiyaç duymayabileceğini düşündürttüğünü söyledi. Demirkent’e göre; “Artık bir sınıra gelindi. Sadece cumhurbaşkanı açısından değil, halk açısından da. Diplomayı iptal eden İstanbul Üniversitesinde öğrencilerin başlattığı hareket CHP’yi de sürükledi. Kayyımlarla, seçilmiş belediye başkanlarının, milletvekillerinin, cumhurbaşkanı adaylarının hapiste tutulmasıyla iradelerinin gasbedildiğini düşünen halk, iradesini demokratik biçimde ortaya koymanın yollarını bizzat kendisi buluyor. Sonuçta temsili kurumlar işliyorsa, halk ortada görünmez, onun yerine temsilcisi vardır, o da temsili bir kurum olarak seçmene dönüşür. Ama temsili kurumları yok ederseniz, artık halk ile karşı karşıya kalırsınız. Bugün durumumuz o gibi geliyor bana. Meclisin bir heyet olmayı aşarak tekrar meclis vasfını kazanmasının yolu da bugün meydanda olan halkın demokratik taleplerini karşılamak olacaktır.” 

Evrensel'i Takip Et