15 Ocak 2024 03:15

Nâzım Hikmet bugün 122. yaşında | Yasağın bir diğer adı: Nâzım

Lenin’in “Şiir yazmak soluk almaktır” sözünü uygular, devrimin soluğunu şiirlerine yansıtır böylece Nâzım. Nâzım’ın soluğunu ciğerlerine çeken her aydın kendini bir sorumluluğun içinde bulur.

Nâzım Hikmet bugün 122. yaşında | Yasağın bir diğer adı: Nâzım

Fotoğraf: Bundesarchiv, Bild 183-14809-0004/Sturm, Horst/CC-BY-SA

Tarık ÖZYILDIRIM

“Yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemde yasak” der Nâzım “Otobiyografi” şiirinde. Yasağın ve sansürün edebiyatımızda bir diğer adıdır Nâzım Hikmet. Her ne kadar yasaklar, sansürlerle karanlığa sürüklense de bilir ki Nâzım; karanlıktan aydınlığa çıkış yolu şiirdir. Lenin’in “Şiir yazmak soluk almaktır” sözünü uygular, devrimin soluğunu şiirlerine yansıtır böylece Nâzım.

Aziz Nesin, Nazım Hikmet Vakfının açılışında “Biz Nâzım’ın soluğundan çıktık” der. Nâzım’ın soluğunu ciğerlerine çeken her aydın kendini bir sorumluluğun içinde bulur. İnsan olmanın, aydın olmanın sorumluluğudur bu. Sabahattin Ali’den, Orhan Kemal’e; Aziz Nesin’den Kemal Tahir’e ve nice yazarlar Nâzım’ın soluğuyla edebiyatlarına yön verirler.

Şairler ve yazarlar içerisinde, dünya edebiyat tarihinde sansür ve yasaklara en fazla maruz kalmış Yazar Nâzım dersek yanılmış olmayız. Eşi Piraye’ye “Ne tuhaf şey, biz icraata yapmakla değil, yasakla başlarız” der. Nâzım’ın sansürle tanışma serüveni 1920’li yılların sonundan başlar, bu sansür o öldükten sonra ancak 1964 yılında sona erer. Aslında resmi olmayan bir sansürdür bu, özellikle Nâzım’ın 1938 yılında uzun süreli hapisle tanışmasından sonra devreye girer. 

1940’lı yıllarda okul kütüphanelerinde kitapları yakılıp yok edilir Nâzım’ın; şiirlerini bulunduran, okuyan öğrenciler mimlenir, okuldan atılır, yargılanır. Fakir Baykurt, köy enstitülerinde öğrenciyken bu dönem için şunları söyler: “… Enstitü yönetimi tutucuların eline geçti, sol yayın okuyanlar mimleniyor. Beyaz kağıtları büküp, dikip ölçülü biçili keserek, saklı gizli Şeyh Bedrettin Destanı, Gece Gelen Telgraf, Taranta Babu’ya Mektupları kopya ediyorum.”

Oktay Akbal da “Şairlere Ölüm Yok”ta Nâzım’ın şiirlerinin gizlice nasıl okunduğunu şöyle dile getirir: “Bir arkadaş vardı, Vefa Lisesinde okuyan. Bir iki yaş büyüktü benden. Koca bir defteri vardı, çoğu divan şiirleri, gazellerle dopdolu... Pelur kağıdına yazılmış birtakım şiirler getiriyordu. Nâzım Hikmet’in elden ele dolaşan, saadet zinciri gibi her elde edenin çoğaltıp tanıdıklara ulaştırdığı şiirler.”

İLK ŞİİRLER, İLK SANSÜR

Nâzım’ın sansürle, yasaklarla ilk tanışması Aydınlık dergisindeki şiirleriyle olur. Düzeni sorgulayan her bir şiirine soruşturmalar açılır artık. 1929’da Resimli Ay dergisinde yayımlanan “Sesini Kaybeden Şehir”le ilk önemli davayla yüz yüze kalır Nâzım. Davanın konusu şiirde grevi övme, halkı kanunlara karşı kışkırtmaktır.

Derginin yazı işleri müdürüne 10 gün hapis ve 10 lira para cezası verilse de karar Yargıtayca sonradan bozulur. 1930’lu yılların başında art arda yayımlanan 835 satır, 1+1=1, Jokand ile Sİ-YA-U, Sesini Kaybeden Şehir, Varan 3 şiir kitaplarına komünist propaganda sebebiyle dava açılır. Nâzım Hikmet, mahkemede komünist olduğunu söyler ve Jokond ile Si-Ya-U “İngiliz emperyalizmini hedef aldığım için yargılanıyorum” der ve bu davadan beraat eder. 

1932’de Gece Gelen Telgraf kitabı da yayımlanır yayımlanmaz toplatılır. Toplatılma gerekçesi Matbuat Kanunu’na muhalefet ve komünist propagandadır. Nâzım 6 ay 3 gün ceza alır. Cumhuriyetin 10. yılı kapsamında af gelince dava düşer. 

MAHPUS İÇİNDE MAHPUS

Nâzım, 1938’de orduda ve donanmada isyana teşvik suçuyla suçsuz yere yargılanır ve Türk Ceza Kanunu’nun 141-142 maddeleri de dava sürerken yasalara aykırı bir şekilde değiştirilerek toplam 28 yıldan fazla cezaya mahkum edilir.

Ne olursa olsun 1938’den 1950’ye kadar on iki yıllık hapisliğinde durmaz Nâzım’ın kalemi. Memleketimden İnsan Manzaraları adıyla muhteşem bir yurt biyografisi kaleme alır bu dönemde. İnsanlarımızın hayat karşısındaki yalın hallerini dizeleştirir: “Mahkum Fuat / Kendi İstanbul’u yüreğinde / Açık pencereden geceyi seyrediyordu / Kızını düşünüyordu mahkum Melahat: / ‘iki kat entarisi, dört çift çorabı var / patikleri eskidi / kış gelirse yün atkısı yok’ / Uyukluyordu Jandarma haydar / Mahkum Halil’i dinliyordu Jandarma Hasan”

Asıl olan yazmak olsa da Nâzım için, bir de bu yazdıklarını gizlice dışarıya çıkarıp yayımlamak meselesi vardır. Mahpus içinde mahpusluk yaşıyordu Nâzım yazdıklarıyla. Yazmak serbestti ama içeride, dışarıya yasak.

Sovyet pulu, nazım hikmet

SSCB Posta pulu, Nazım Hikmet, 1982 (Kaynak Wikimediacommons) (2)

DÜNYANIN YASAKLI ŞAİRİYDİ

Nâzım, Asım Bezirci’nin deyişiyle “Dünya Halklarının Şairiydi.” Çin’den Afrika’ya; Hindistan’dan Japonya’ya uzanan bir şair…

Dünya halklarının şairi olmanın bir sorumluluğu da vardır. Bu sorumluluk onu yurt dışında sansür ve yasaklarla baş başa bırakır. Sovyet Rusya döneminde de sansürle karşılaşır Nâzım. “İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?​” oyunu 1957’de sahnelendikten sonra yasağa maruz kalır Nâzım. Sovyet yönetiminin bürokrasisi ve halktan uzaklaşmasını eleştiren Nâzım’ın bu oyununun ülke çapında sahnelenmesi yasaklanır.

Çin’de de Mao’nun Kültür Devrimi sırasında, aydınların yönetimden uzaklaştırılıp işkence görmeleri, hapse atılmaları, tarlalara gönderilmeleri Kültür Devrimi’ni kişisel bir devrime dönüştürür. Bezirci, Sanat Emeği dergisinin ocak 1979 sayısında Mao’nun Kültür Devrimi’ni ele alır ve Nâzım’ın bu devrimde yasaklı yazarlar arasına alındığını belirtir. Puşkin, Dostoyevski, Goethe, Hugo, Stendhal gibi yazarlar da yasaklanır Nâzım’la birlikte. Böylece, Hitler’in kitap yakma törenlerinin bir benzeri de Çin’de gerçekleşir. Meydanlarda Nâzım’ın Jokond ile Si-Ya-U kitabı da yakılan kitaplar arasındadır. Nâzım, yakılan bu kitabında geleceği görür: “Haydi çakmağı çakın / yakın Jokond’u yakın.”

BİR DEMAGOJİ DAHA YIKILIYOR

1930’larda başlayan yasak ve sansür; Nâzım’ın ölümünden bir süre sonra Yön dergisinin 1964 30 Ekim 83. sayısında “YÖN, Bir Demagojiyi Daha Yıkıyor” yazısıyla son bulur. Yazının sonunda Nâzım’ın üç şiirine yer verilir.

Yön dergisinde sansürü ortadan kaldıran Nâzım’ın Davet şiirindenKapansın el kapıları, bir daha açılmasın / yok edin insanın insana kulluğunu / bu davet bizim....”

Aziz Nesin “Poliste” adlı eserinde, Nâzım’ın vasiyetini Türkiye’ye getirdiği için onu döven ve Nâzım Hikmet’e, Yaşar Kemal’e, Orhan Kemal’e hakaret eden polislere, “Et kafalı dediğiniz yazarların eserlerini çocuklarınız hatta torunlarınız bilmezlerse sınıfta kalacaklar” der. Bugün Aziz Nesin’in dediği olur, okul kitaplarında Nâzım’ın şiirleri yer alır.

Avşar Timuçin’in “Yeni Şiirimizin Kısa Romanı” adlı eserinde belirtiği gibi, “Cumhuriyet şiiri Nâzım’dan önce ve Nâzım’dan sonra diye iki ayrı dönemde düşünülecektir...” O her ne kadar yasaklarla, sansürle yolu kesilse de günün birinde değerinin bilineceğini “Sol memesinin altındaki cevahiri karartmadan” dostlarına söyler: “Şiirler yazarım / basılmaz / basılacaktır ama” der bir dost mektubunda Nâzım. Evet; nice yasaklar, sansürler ve mahpusluğa rağmen Nâzım hâlâ yaşıyor ve 122 yaşında, bitip tükenmeyen soluğu başka şairlerin dizelerinde, A. Kadir’in dizelerinde olduğu gibi: “Toprak çürür / o gözler çürümez / açar mavi mavi / çocukların gözlerinde / çocukların gözlerinde.”

Evrensel'i Takip Et