26 Şubat 2023 05:00

Kapitalist felaketçilik ve kıyamet döngüsü

Sermaye birikim süreçlerinin neticesinde daha da yıkıcı hale gelmiş bir felaket tam da sermaye birikim süreçlerini derinleştirmek için bir fırsat olarak kullanılıyor.

Fotooğraf: Evrensel

Paylaş

Foti BENLİSOY

24 Şubat tarihinde yayımlanan “Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına orman ve mera alanlarını inşaata açma yetkisi verildi. Yani deprem sonrasında ilan edilen yeni inşaat atılımı kapsamında ormanlar, inşaat sektörünce “bedava arsa” olarak kullanılabilecek. Kararname ile ayrıca Bakanlığa, söz konusu bölgedeki imar faaliyetlerini yürütmek adına olağanüstü ve denetime kapalı yeni yetkiler veriliyor.    

Deprem sonrasında gündeme gelecek inşaat seferberliğinin hukuki altyapısı hızla oluşturuluyor. Bu seferberliğin boyutlarını anlayabilmek için bizzat Erdoğan’ın mart ayında temeli atılmak üzere 200 bin konut inşasının planlandığı yönündeki açıklamasını hatırlamakta yarar var. Anlaşılan deprem, bir kez daha inşaat sermayesi odaklı bir büyüme stratejisinin vesilesi haline geliyor. Biz bu filmi daha önce de görmüştük elbette. 1999 Gölcük depremi sonrasında felaket, inşaat odaklı bir büyüme stratejisinin mazereti olarak kullanılmış, depremi izleyen yirmi küsur yıl boyunca kentsel dönüşümün tüm hukuki altyapısı sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmişti.

Onur Arslan ve Ebru Kayaalp konuya dair kapsamlı çalışmalarında, 6 Şubat depremlerinde can kayıplarının bu kadar yüksek olmasının temel sebebi olarak tam da bu hususa, yani “Depreme hazırlık politikalarının birincil önceliğinin (…) inşaat sermayesinin büyümesi ve bekasına göre şekillenmesi”ne işaret ediyorlar: “Kayıpları artıran sadece ‘açgözlü müteahhitler’ değil, depreme hazırlık meselesine dair her şeyin piyasa mantığına göre şekillenmesi”dir. Yani bölgedeki deprem riski bilinmesine karşı depreme bu kadar hazırlıksız yakalanılmasının nedeni, inşaat sektörüne muazzam bir hareket serbestisi sağlayan kentsel dönüşüm politikalarının depreme hazırlıktan ziyade rantı hedeflemesidir.1

Hal böyleyken 6 Şubat depremlerinin hemen akabinde aynı doğrultuda, yani sermaye odaklı bir kentsel dönüşüm politikası alelacele devreye sokuluyor. Denetimden, halkın katılımından yoksun, esas itibarıyla inşaat sektörüne kaynak aktarmaya odaklı bir büyüme anlayışı yeniden önümüze getiriliyor. Önder Algedik bu durumu, “Asfalt beton belediyeciliği 2.0 bitiyor. 3.0 başlıyor” diye yorumluyor haklı olarak. Bir felaket döngüsü ile karşı karşıya olduğumuz aşikar. Felaket sermaye birikimi için bir fırsat olarak görüldükçe yeni felaketlere kapı aralanıyor, bir felaket başka felaketlerin mazereti halini alıyor.

Yıkım yoluyla sermaye birikiminin tipik bir örneği bu. Sermaye birikim süreçlerinin neticesinde daha da yıkıcı hale gelmiş bir felaket tam da sermaye birikim süreçlerini derinleştirmek için bir fırsat olarak kullanılıyor. Evan Calder Williams’ın deyimiyle kıyamet döngüsü işte böyle işliyor; felaket kapitalizminin rutin işleyişi içerisinde kârlı bir felaket, daha da kârlı bir başka felaketin koşullarını yaratıyor.2

Felaket, tıpkı ırkçılık ya da patriyarka gibi “reel kapitalizmin”, yani “gerçekte varolan” kapitalizmin mütemmim cüzü, olmazsa olmazıdır. Sermaye yıkmadan yaratamaz, gelişemez, büyüyemez. “Felaket kapitalizmi” sadece afetleri yeni bir kâr kapısı, bir fırsat olarak değerlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bilfiil felaket üretir, felaketi temel alır. Wolf-Meyer’in deyimiyle, “Kapitalizm felaketin ekonomik değeri üzerine bina olur.”3

David Harvey, “Sermayenin çevresel felaketler ortasında dolaşım ve birikimini sürdürmesi pekala olasıdır” derken bu durumun cinai potansiyellerine işaret eder: “Çevresel felaketler ‘felaket kapitalizminin’ bolca kâr etmesi için çok sayıda fırsat yaratıyor. Korunmasız ve kırılgan toplulukların açlıktan kırılması ve büyük ölçekli habitat yıkımları sermaye için (Bunlar isyan ve devrimlere yol açmadıkça), tam da dünya nüfusunun önemli bir bölümü her nasılsa lüzumsuz ve harcanabilir addedildiğinden illa sorun teşkil etmeyecektir. Sermaye kâr arayışında insanları ortadan kaldırmaktan hiçbir zaman çekinmemiştir.”4

Unutmayalım, Marx ve Engels Komünist Manifesto’da bir ara, Peki burjuvazi bu krizlerin üstesinden nasıl gelirdiye retorik bir soru sorup hemen cevabı yapıştırırlar: “Daha yaygın ve daha yıkıcı krizlerin yolunu açarak ve bu krizleri önlemenin yollarını tıkayarak.” Aynı şekilde sermaye, felaket karşısında “daha yaygın ve yıkıcı” yeni felaketlerin yolunu açar.

Bir felaketten bir başka felakete sürüklendiğimiz, süreklileşmiş kriz halinin istisna değil kaide haline geldiği çağımızda felaket artık merkezi bir mücadele alanı. Naomi Klein’ın sözünü ettiği “felaket kapitalizmi”, felaketin hakim sınıf tarafından güç ilişkilerini radikal bir biçimde kendi lehine dönüştürmek için bir fırsat olarak kullanılmasını ifade ediyordu. Bu anlamda “felaket kapitalizmi”, kriz sonrası bir normalleşmeyi, güç ilişkilerinin farklı olduğu bir “yeni normal” durumunu varsayıyordu.

Ancak günümüzün “canavarlar çağında” krizin sona erdiği bir normalleşme gündemde değildir. Kriz de felaket de süreklidir. Bir felaket sonrası neredeyse yoktur. 2020 yılında, mümkün olduğunca evde kalmayı dayatan pandemi sırasında bu sefer evden çıkmayı gerektiren depremi yaşayan İzmirlilerin deneyimi, bu süreklileşmiş felaketler çağını örnekler adeta. Kapitalist sömürü ve ekolojik yıkım çok boyutlu krizlerin birbiri üzerine bindiği bir devamlı felaket durumunu, krizin bir yönetme biçimi haline gelişini ifade ediyor. Kai Heron bu yeni durumu, Naomi Klein’ın “felaket kapitalizminden” ayrıştırmak için “kapitalist felaketçilik” (capitalist catastrophism) tabirini öneriyor.5

Türkiye’de siyasal iktidar bu “kapitalist felaketçiliğin” tam teşekküllü bir temsilcisidir. Kapitalist felaketçiliğin aktörleri, felaketin önlenmesi için gerekli olacak kamusal önlemlerin maliyetini üstlenmektense felaketin açığa çıkartacağı iktisadi olanakların peşinden gitmeyi tercih eder. Bu “felaket dostu” kapitalistler ve onların siyasal temsilcileri, felaketi durdurmaktansa ona adapte olmayı seçer. Bu da bir felaketin bir başkasına davetiye çıkardığı, felaketin bizzat o felaketi yaratmış güç ilişkilerini yeniden üretmek için bir fırsata dönüştürüldüğü felaketler silsilesine ya da “kıyamet döngüsüne” yol açar.

Dolayısıyla sorun, kleptokrasiden, meritokrasi yokluğundan, kakistokrasiden, ya da antik Yunancanın dehlizlerinden devşirilebilecek başka meşum yönetim biçimlerinden daha kapsamlıdır. Tek adam yönetimi, aşırı merkeziyetçilik ya da liyakat ve uzmanlığa önem vermeyiş elbette felaketin boyut ve kapsamını derinleştiren faktörlerdir. Ancak esas mesele, mevcut siyasal iktidarın sınıf karakteri, onun sınıf doğasıdır. Kapitalizm başlığını açmadan (Örneğin otoriter emek rejimini tartışmadan) nasıl mevcut siyasal iktidarın “otoriter” tabiatını tartışmak abesse, onun felaketle akrabalığını anlamak da mümkün değildir. 

Öyleyse tehlike çoğu zaman sanıldığından daha da büyüktür. O nedenle Antonio Gramsci’nin de kurucuları arasında olduğu meşhur L’Ordine Nuovo (Yeni Düzen) dergisinin 1 Mayıs 1919’da yayımlanan ilk sayısının kapağında bir kutucuk içerisinde yer alan şu ifade aklımızda bulunsun: “Kendinizi eğitin çünkü tüm aklınıza ihtiyacımız olacak. Kendinizi uyandırın çünkü tüm coşkunuza ihtiyacımız olacak. Kendinizi örgütleyin çünkü bütün gücünüze ihtiyacımız olacak.”6

[1] Onur Arslan ve Ebru Kayaalp, “Afet Yasası, İnşaat Sektörü ve Depreme Hazırlık”

[2] Evan Calder Williams, Combined and Uneven Apocalypse, Zero Books, Wichester, 2010, s. 174.

[3] Matthew J. Wolf-Meyer, Theory for the World to Come Speculative Fiction and Apocalyptic Anthropology, University of Minnesota Press, Minneapolis, 2019, s. 55.

[4] David Harvey, Seventeen Contradictions and the End of Capitalism, Oxford University Press, New York, 2014, s. 249.

[5] Kai Heron, “Capitalist Catastrophism”

[6] Bkz. Antonio Gramsci, Prison Notebooks, vol. 1, ed. Joseph A. Buttigieg, Columbia University Press, New York, 2011, s. 19. 

ÖNCEKİ HABER

Adıyaman'da depremde yıkılan binayı inşa eden şirketin 2 yetkilisi tutuklandı

SONRAKİ HABER

Emekçinin Kitaplığı | Eski dünya yıkılır yenisi kurulurken şehir ve insan: Üç İstanbul

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...