Halk yönetmiyorsa, cumhuriyet içi boş yönetimden başka nedir ki?

Fotoğraf: AA

Benim kuşağım, 12 Eylül cuntasının kohortu. Saip Egüz’ün “Bugün 23 Nisan neş’e doluyor insan” şarkısıyla büyüdük biz; Rahmetli (Mayıs 1981) Saip Hoca, bugünleri göremedi. Belki de iyi ki görmedi; Nagihan Alçı 2016’da şarkının sözlerinde geçen “İşte bugün bir Meclis kuruldu sonra hemen padişah kovuldu” sözleri nedeniyle dönemin Millî Eğitim Sekreteri/Bakanı Nabi Avcı’ya dert yanasıymış: Böyle bir günde “… ‘Padişah kovuldu’ ifadesi kullanmak, üstelik bunu minicik çocuklara söyletmek büyük bir yanlış değil mi?... “Padişah Vahdettin hemen yani 1920’de ‘kovulmadı’ ki.”1 E, haklı valla, Malaya zırhlısına bindi, topukladı. Ne diyordu Nâzım Usta “Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.” Lafı dağıttım yine.

Biraz tarih…

Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk millî bayram, daha doğrusu o günlerdeki ismiyle iyd-i millî II. Meşrutiyet’in ilanı olan 24 Temmuz günü kutlanıyordu. Bu bayram, 1935 mayısında çıkartılan bir yasayla kaldırıldığı tarihe kadar da resmi olarak kutlandı. Aslında bu tarihin bayram olarak kabul edilmesinden önce İzmir Mebusu Ahmet Müfit Bey Osmanlı Beyliği’nin bağımsızlığını ilan ettiği (düşünülen, kabul edilen!) 27 Ocak (14 Kânûn-i sânî 1299) gününün milli bayram olarak kabul edilmesi hususunda, Mebusan Meclisine bir kanun teklifi sunar. 27 Ocak’ın bayram olmasına ilişkin kanun, 26 Ocak 1909 (13 Kânûn-i sânî 1324) günü yapılan on sekizinci oturumda görüşülür; çıkan karar bu tarih yerine meşrutiyetin ilan edildiği 24 Temmuz gününün bayram olarak kullanılması yönündedir.

Osmanlı’dan cumhuriyete devreden -ve tabii ki böylece cumhuriyetin de ilk milli bayramı olarak kabul edeceğimiz- bayram II. Meşrutiyet’in ilanıyla ilgiliydi. Bunu 2 Mayıs 1921 tarih, 13 sayılı “23 Nisanın Millî Bayram Addine Dair Kanun ile kabul edilen takip etmektedir. 23 Nisan Bayramı, cumhuriyetin bizzat kendisinin ihdas ettiği ilk milli bayram olma sıfatını taşıyordu. Gerçi söz konusu kanunun tarihi (02.05.1921) de cumhuriyetin ilanından öncesine denk düşmektedir, ama isterseniz bunu teknik bir ayrıntı olarak not edip geçelim.

Dönemin parlamentosu, kabul ettiği bu bayrama herhangi bir özel isim koymaya bile ihtiyaç duymamış; 23 Nisan ismi, bayramı tanımlamak için yeterli görülmüştür. Söylemeye bile gerek yok ki -zaten söz konusu kanun bile söylemeye gerek duymamıştı ki- 23 Nisan Milli Bayramı, TBMM’nin açılışını kutlamayı içeriyordu. Zaten kanun metninde de bu açıkça dile getiriliyor “Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk yevm-i küşâdı olan 23 Nisan âyad-ı millîyedendir.[millî bayramlardandır]” deniliyordu. TBMM neyi sembolize ediyordu: halkın yönetime kayıtsız şartsız katılmasını.

1923 yılı sonlarına yaklaşılırken, saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım 1922 yılının da millî bayramlar arasına dahil edilmesi gündeme gelir. Buna ilişkin olarak Rauf Orbay, 23 Ekim 1923 tarihinde verdiği kanun teklifinde “..1 Teşrîn-i sânî 1338 (1 Kasım 1922) günü akşamı mesut bir tesâdüf olarak Resûl-ü Ekremimizin Leyle-i Vilâdetleri olan 12 Rebi’ül evvel gecesine de müsâdif olduğundan Leyle-i mezkûre ile ferdâsının Vilâdet kandili ile beraber aynı zamanda millî bayram olarak kabulü için âtideki teklifin kesb-i kanuniyet eylemesi” önerilir. Burdur Mebusu İsmail Suphi Bey, ertesi gün aynı konuda başka bir kanun teklifi sunarak 1 Kasım gününün Hâkimiyet-i Milliye bayramı olarak kutlanmasını önerir. Her iki milletvekilinin önerisi doğrultusunda 1 Kasım tarihi de Hâkimiyet-i Milliye Bayramı olarak kabul edilecektir.

1935 yılına gelindiğinde millî bayramlar konusu yeniden açılır. Bu tarihte çıkarılan 2739 sayılı Kanun’la (27 Mayıs 1935) Hâkimiyet-i Milliye Bayramı (1 Kasım) lağvedilir. Evet, bu hukuken bir lağvetme olsa da aslında, 23 Nisan Bayramı ile 1 Kasım Hâkimiyet-i Millî bayramları 23 Nisan tarihi esas alınarak birleştirilmiştir. Artık bu tarih, kanun metninde de belirtildiği gibi, Ulusal Egemenlik Bayramı’dır.

Ulusal egemenlik yoksa…

Bana sorarsanız günümüzün siyasal kavramları arasında bir popülarite yarışması yapılsaydı hâkimiyet-i milliye/ulusal egemenlik/halk egemenliği kavramı açık ara en celebrity olanı seçilirdi. Demokrasi, cumhuriyet, siyasi parti, siyasal katılım falan mı dediniz? Yok, onlar listeye bile giremezler; çünkü o kavramların hepsi ulusal egemenlik kavramının türevleri.

1689’da Britanya’dan başlayarak, 18 yüzyılda ABD’ye, Fransa’ya; 19. yüzyılda Portekiz’den, İspanya’dan, 1839’dan başlayarak Osmanlı’ya; Japonya’dan İran’a, Çarlık Rusya’sına, Balkanlara Çin’e… tüm dünyaya yayıldı hâkimiyet-i milliye düşüncesi. Kah, anayasacılık ve parlamentarizm olarak kendini gösterdi hâkimiyet-i milliye düşüncesi; kah, kadınların elinde süfrajet oldu. Osmanlı’nın elinde Tanzimat, Meşrutiyet’ti hâkimiyet-i milliye, Japonların elinde Diet. 68 kuşağının elinde isyan oldu, Martin Luther King’in elinde bir rüya, “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız!” diyen işçi sınıfının elinde ise sınıf bilinci.

19 Mart hayâleti

Kuşak kuşak, ülke ülke, dönem dönem değişti adı, cinsiyeti, rengi, dini, memleketi… ama sıradan insanın, yurttaş kimliğiyle ulusal hakimiyetin öznesi, parçası olması mücadelesi hiç değişmedi; değişmiyor. Hâkimiyet-i milliye ifadesini günümüz Türkçesiyle ifade etmem gerekseydi “Söz, yetki, karar, iktidar halka, sıradan insanlara” diye ifade ederdim. Öyle ya, halk/yurttaş yönetmiyorsa, cumhur yönetmiyorsa, cumhuriyet içi boş bir yönetim biçiminden başka nedir ki? Cumhur iktidar değilse cumhuriyet bir yalan, hem de bir kuyruklu yalandır.

Söz, yetki, karar, iktidar halkın, sıradan insanların değilse demos kim, demos+kratos (demokrasi) nedir ki? Halk/demos iktidarın öznesi değilse demokrasi bir sahtekarlık, hem de sahtekarlığın daniskasıdır.

Marx’a selam göndereyim; Türkiye’nin üzerinde (de) bir hayalet dolaşıyor; 19 Mart hayaleti. Cumhur İttifakı ve devletin tüm zor ve ikna aygıtları bu hayaletle baş edebilmek için kutsal bir ittifak içindeler. Bu hayâletten ne kadar korksalar yeridir: Çünkü üniversiteli gençler, iktidarın gerçek sahibi olduklarını, cumhuriyetin cumhuru olduklarını demokrasinin demosu olduklarını Cumhur Zâdegânı’na belletmeye, bu gerçeği onların kafasına yerleştirmeye pek bir kararlılar.

Bu haftaya özel bir not: Bu yazıyla birlikte -rahatlıkla eski yuvam diyebileceğim- Evrensel’deyim.  Fırsat verdiği için Evrensel’e teşekkür ederim. Eleştirilerinizi, katkılarınızı mutlaka, mutlaka, mutlaka yazın ki el ele zenginleşelim. Dayanışmayla, dostça ve hoşça kalın.
________________

[1] https://haber.sol.org.tr/toplum/cocuklarin-padisah-kovuldu-demesi-zoruna-gitmis-nagehan-alci-23-nisan-sarkisini-milli-egitime

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürü tekerine çomak
Büyük araçlara lastik üreten Öz-Ka Lastik işçileri düşük ücrete isyanda

Sömürü tekerine çomak

Öz-Ka Lastik firmasının büyümesi, Türkiye’deki tüm patronların büyüme öyküsünün özeti: Düşük ücret, düşük vergi, yabancı kiralık işçi, kamu ihaleleri, sendikal bürokrasiyle imzalanan satış sözleşmeleri! “Artık yeter, böyle gitmez” diyen Öz-Ka işçileri, kendilerinden habersiz imzalanan sözleşmeye tepki göstererek fiili greve çıktı, “Sözleşme yenilensin” dedi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
30 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et