Cam işçisi yazdı: Heyecan yerini hüsrana bıraktı
"Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanının açıklamasıyla dolarda kısmi bir düşüş yaşandı örneğin. Bu düşüş fabrikada neredeyse hiçbir arkadaşım tarafından olumlulukla karşılanmadı."

Fotoğraf: Pixabay
Cam işçisi
İstanbul
İstanbul Pendik’te cam fabrikasında çalışan bir işçiyim. Fabrikamızda çalışan yaklaşık 400 işçinin de çok büyük bir çoğunluğu asgari ücret almakta. Asgari ücret almayan diğer mesai arkadaşlarımızın ücreti de yine asgari ücrete göre belirlenmekte. Dolayısıyla, bir süre önce başlayan asgari ücret görüşmeleri de görüşmelerin neticesinde Erdoğan’ın asgari ücret açıklaması da fabrikamızda en sık konuşulan gündem oldu.
Asgari ücret görüşmeleri henüz sürerken, fabrikadaki birçok kişinin öngörüsü epey düşüktü. Bu zamana kadar bu iktidardan, mevcut sistemden hakkımız olanın daima çok azını almaya alıştığımızdan, asgari ücrete dair öngörü 3 bin 700-4 bin lira gibi bir miktardı. Erdoğan’ın açıklaması, fabrikada birçok arkadaşımız tarafından canlı takip edildi. Neticesinde açıklanan 4 bin 250 liralık ücret ise henüz ilk saatlerde olumlu bir şekilde karşılandı.
Haliyle, geçen saatlerde de sonraki günlerde de gündem yine asgari ücretti. Üzerine yine çokça konuşuldu, kafa yoruldu. Asgari ücret dolar kuru üzerinden hesaplanarak geçtiğimiz yılki asgari ücret ile kıyaslandı, market rafları tekrar göz önüne geldi, ürünlere gelen ve gelecek olan zamlar bir kez daha kafa kurcalamaya başladı ve sonunda ilk saatlerdeki o heyecan yerini yine bir hüsrana bıraktı. Zaten, o ilk saatlerdeki olumlu havanın tek kaynağı da öngörülenin üzerinde bir ücret açıklanmasıydı ve olumlu havanın kırılgan bir nitelik taşıdığı belliydi.
Kimimizin şehir dışında okuttuğu üniversite öğrencisi var ve soruyor haliyle “Allah’tan çocuğa devlet yurdu çıktı. Hadi diyelim çıkmasaydı. O zaman nasıl geçinecektik” diye. Çünkü bugün bile yetmiyor aldığı ve biliyor şubatta alacağı ücretin de yetmeyeceğini.
Bir başkamız mesela, çok seviyor kedileri. İlgileniyor onlarla. Ama öyle ki geçim sıkıntısının getirdiği çaresizlik, fabrika bahçesindeki kedilere bile mahcubiyetle anlatıyor kendisi ekmek arası kaşar salam yerken: “Salamdan verirdim size vermesine ama ben de haftada bir yiyebiliyorum bunu. Normalde her gün poğaça yiyorum, biliyorsunuz.”
Sadece çocukları için çalıştığını söylüyor örneğin bir mesai arkadaşım. “Kendimden geçtim, onlar için çalışıyorum sadece” diyor ama onda da var aynı çaresizlik ve eklemek durumunda kalıyor: “Para yetmiyor. Mesaiye kalıyorum mecbur. Çocuklar için çalışıyorum ama yüzlerini zor görüyorum parasızlıktan.”
Herkesin giderleri çeşitleniyor. Ama hiçbirimiz geçinemiyoruz bu ücretle. Biliyoruz hepimiz, yarınki ücretle de geçinemeyeceğiz. Hal böyleyken hükümetin ekonomik anlamda aldığı hiçbir karar, yaptığı hiçbir iş de karşılık bulmuyor fabrika içerisinde. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanının açıklamasıyla dolarda kısmi bir düşüş yaşandı örneğin. Bu düşüş fabrikada neredeyse hiçbir arkadaşım tarafından olumlulukla karşılanmadı. İktidara duyulan güven sıfıra yakın.
Tabii her arkadaşım farklı bir fikirle temellendiriyor güvensizliğini. Kimisi diyor, “ABD ile baş edemeyiz tabii ki. Ne diye gidip onlarla kapışıyorsun?” Başka birisi ise mesela, dolardaki kısmi düşüşü “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” olarak yorumluyor. Ama şurası açık görünüyor fabrika içerisinde: Mevduat hesabı olanların kur farkından dolayı oluşan açığının devlet garantisi ile kapatılacağını, herkes fakirden alıp zengine vermek olarak yorumluyor. “Bu ülke dün de böyleydi, bugün de böyle. Zenginin karnını garibanın sofrasından alarak doyururlar” diye özetliyor bir arkadaşım durumu.
Evrensel'i Takip Et