19 Nisan 2021 00:15

Yazar Özlem Ertan: Kadından her devirde korkuldu

Özlem Ertan, yeni romanı "Dolunay Ayini"ni Ege Karacan'a anlattı.

Görseller: Dolunay Ayini kitabının kapağı ve Özlem Ertan'ın kişisel arşivinden alınan fotoğrafı

Paylaş

Ege KARACAN

Özlem Ertan, kısa süre önce Dark İstanbul Yayınlarından çıkan yeni romanı "Dolunay Ayini"nde mitolojiyle, İstanbul’un antik tarihiyle iç içe geçmiş, sarsıcı ve sürükleyici bir kadın öyküsü anlatıyor. Yazarla hem ‘Dolunay Ayini’ni hem de geçen hafta Artemis Yayınlarından çıkan, derleyicisi ve yazarlarından biri olduğu öykü antolojisi ‘Hayalet Müzik 2 – Eskilerin Şöleni'ni konuştuk.

‘Dolunay Ayini’, kadına şiddet teması etrafında ilerleyen gotik, fantastik bir roman. Öte yandan İstanbul’un antik tarihi ve mitoloji de kitapta önemli bir yere sahip. Kadın meselesini mitolojiden örnekler vererek işleme fikri nasıl doğdu?
Üniversitede arkeoloji eğitimi aldığım için mitolojiyle ilgiliyim. Türkiye’de yaşayan bir kadın yazar olarak kadına şiddet de dert edindiğim konuların başında geliyor. Kadın cinayetlerinin, taciz ve tecavüz vakalarının günden güne arttığı, kadının eve hapsedilip annelik rolüyle sınırlandırılmaya çalışıldığı bir toplumda yaşadığımız düşünülürse bu konuyu dert edinmemden daha doğal bir şey olamaz. Mitolojik hikayelerde de şiddet gören, kötücül gösterilen, ötekileştirilen kadınlar olması bende kadim geçmişle bugünü birbirine bağlama fikrini doğurdu. Medea, Medusa, Lilith, Lamia, Empusa gibi mitolojik kadın karakterler de tıpkı günümüzdeki hemcinsleri gibi erkek egemen baskıcı zihniyetin kurbanı oldular. Yaşadıkları trajedilere rağmen canavarlaştırıldılar, suçlu ve kötü gösterildiler. Kadından her devirde korkuldu ve gücü bastırılmaya çalışıldı. ‘Dolunay Ayini’nin çıkış noktalarından biri bu. Diğeri de İstanbul efsanelerinde de önemli bir yeri bulunan, Anadolulu Tanrıça Hekate’yi çok sevmem…

Hekate aynı zamanda cadıların da tanrıçası. Cadı nedir? Günümüzün cadıları kimler?
Cadılar doğayla iç içe yaşayan, şifacılık hünerleri gösteren bilge kadınlar. Ancak hep kötü gösterildiler. Aynı kaderi Tanrıça Hekate de paylaştı. Hekate’den ilk olarak antik yazarlardan Hesiodos, ‘Theogonia’ adlı eserinde bahsetti ve tanrıçaya çok olumlu özellikler yükledi. Ancak sonraki dönemlerde karanlık, geceyle ve büyüyle ilgili bir tanrıça olarak lanse edildi Hekate. Cadılar da öyle… Orta Çağda doğanın ritmine uygun yaşayan, kadim bilgelikten beslenen şifacı kadınların “şeytani” olarak tanımlanmalarının en önemli nedeni Pagan kültürünün, inancının taşıyıcıları olarak görülmeleriydi. Bu durum kilisenin otoritesine tehdit olarak algılanıyordu. Avrupa ve Amerika’daki cadı avlarında on binlerce kadın vahşice katledildi. Günümüzün cadıları ise haksızlığa isyan eden, eşitlik ve özgürlük isteyen tüm kadınlar. “Yakamadığınız cadıların torunlarıyız,” pankartını kadın haklarıyla ilgili eylemlerden hatırlarsınız. Bu cümlenin altı çok dolu aslında.

Romanınızda İstanbul, özellikle de Beyoğlu tarihinin trajik noktalarına da değiniyorsunuz. Mesela 6-7 Eylül olaylarında öldürülen Rum bir kadın da var kitapta.
Beni derinden yaralayan ve İstanbul’u kötü anlamda değiştiren iki kara gündür, 6-7 Eylül 1955. Farklı yerlerden toplanıp getirilen, ellerine tek tip sopalar tutuşturulmuş saldırganlar o gün Rumların, Ermenilerin dükkanlarını, evlerini talan ettiler. İnsanların sadece mallarına değil, canlarına da kastedildi. Ölenler, yaralananlar oldu. Mezarlıklardan kemikler çıkarıldı. 6-7 Eylül 1955’ten sonra İstanbul’un en eski halklarından Rumların büyük kısmı Türkiye’yi terk etti. Zaten amaçlanan da buydu. Vicdan sahibi ve eli kalem tutan bir insan olarak bu karanlık geçmişe sırtımı dönemedim. Bahsettiğiniz Rum karakter Adriana, romanı yazarken kendiliğinden ortaya çıktı. Kalemim beni 1955’in o kara eylülüne ve Adriana’ya getirdi. Adriana, o talan günlerinde öldürülmüş bir kadın. ‘Dolunay Ayini’nin baş karakteri Aydan, bazı özel yeteneklere sahip ve ölüleri görebiliyor. Bir gün Adriana’yla karşılaşıyor ve onunla konuşup kadının ölüm anına gidebiliyor. ‘Dolunay Ayini’nin gotik, fantastik bir roman olması ve Aydan’ın ölüleri görebilmesi Beyoğlu’da geçen bölümlerde bana hareket kolaylığı sağladı. Öldürülen bir trans kadın ile sokak çocuğunun öykülerini de bu yolla romana dahil ettim.

ON YAZARDAN ÖYKÜ ŞÖLENİ 

‘Hayalet Müzik 2- Eskilerin Şöleni’ antolojisi yayımlandı. Hem derleyicisi ve proje yönetmeni hem de yazarlarından biri olduğunuz bu öykü seçkisinden bahsedebilir misiniz?
Hayalet Müzik 2 – Eskilerin Şöleni’, 2019’un kasım ayında çıkan ‘Hayalet Müzik’ antolojisinin devam kitabı. Bir serinin ikinci halkası da diyebiliriz. İlk kitapta içinden müzik geçen karanlık, gotik öyküler yazarak korku edebiyatıyla müziği bir araya getirmiştik. ‘Hayalet Müzik 2 – Eskilerin Şöleni’nde ise konsepti biraz daha daraltıp yine içinden müzik geçen, karanlık ve ek olarak tarihi öyküler yazdık. Lidya Kralı Gyges’i düşünürken Albinoni dinleyen tarihçiyi, Frigya’da Ana Tanrıça Kibele için müzikli ve kanlı ayinler düzenleyen rahipleri, Hattuşa’yı saran laneti nasıl ortadan kaldıracağına kafa yorarken ritüel rahibelerinin ilahileriyle kendinden geçen Hitit Kralı Murşili’yi, Yunan mitolojisindeki Sirenleri, Türklerin Tanrıçası Umay’ı ve geçmişin nice efsanesini peşinde sürükleyen müzisyeni, İthaka’daki kurban töreninin anılarını hep içinde taşıyan anneyi, evinin penceresinden Foça’daki Siren Kayalıkları’nı seyreden kadını, Antik Çağ saraylarında şarkılar eşliğinde efsaneler anlatan ozanı bu kitabın sayfaları arasında bulacaksınız. Tarihin görece daha geç devirlerinde geçen öyküler de mevcut bu derlemede: Sefarad Yahudilerinin din değiştirmeye ya da İspanya’yı terk etmeye zorlandığı karanlık günlerin sesleri ve ritimleri, 1840’lı yılların İstanbul’unda keman sesleri eşliğinde işlenen cinayetler, eski zamanlarda Anadolu taşrasında ortaya çıkan bir lanetin peşine düşen ve aynalara bakmaktan korkan psikiyatr… 

Antolojideki yazarlar kimler? Ekip nasıl bir araya geldi?
Yazar kadromuz Mehmet Güreli, Daryo D. Beskinazi, Zeynep Çolakoğlu, Yurdagül Şahin, Murat S. Dural, Nurgül Çelebi, Selim Çiprut, Nezihe Altuğ, Hakan Balcı ve bendeniz Özlem Ertan’dan oluşuyor. On yazardan beşi ilk kitapta da yer almıştı. Mehmet Güreli, Daryo D. Beskinazi, Yurdagül Şahin, Selim Çiprut ve Nezihe Altuğ ise bu kitapta aramıza katıldı. Her biriyle önceden tanışıklığım, dostluğum vardı. Hepsi de çok sevdiğim, başarılı yazarlar. Hele Türkiye’nin en değerli entelektüellerinden, sanatçılarından Mehmet Güreli’nin aramızda olması benim için büyük onur. Davetimi geri çevirmeyip bu projeye katıldıkları için tüm yazarlara müteşekkirim.

ÖNCEKİ HABER

"2019'da Mehdi gelecek" diyen Mehmet Güven'i eleştiren yurttaş saldırıya uğradı

SONRAKİ HABER

TTB Merkez Konsey Üyesi Eroğulları: Bu hızla aşılama 2022’nin sonunda biter

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...