11 Nisan 2021 00:44

KOVİD-19 hastalığı endüstriyel hayvancılıkla yakından ilgili

Kovid-19 hastalığı son değildir. Ekolojik yıkım, endüstriyel tarım, büyük ve sıkışık kentler, büyük kent hastanelerinden oluşan bu kapitalist sistem yeni tehlikeli salgınları üretmeye adaydır.

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Prof. Dr. Tayfun Özkaya*

Bu salgın ile ilgili ilk raporlar, Çin’in Wuhan kentinde aynı zamanda evcil ve vahşi hayvanlar da satan bir deniz ürünleri pazarını salgının ilk çıkış noktası olarak işaret ediyordu. Ancak saygın biyoçeşitlilik ve köylü hakları savunucusu Grain kuruluşunun da yazdığı gibi Lancet adlı tıp dergisinde geniş bir grup Çinli araştırmacıların ölen ilk 41 hastayı inceledikleri makalede bu vakalardan on üçünün bu pazarla bir ilişkilerinin olmadığı saptandı. Grain kuruluşunun aktardığına göre Wuhan Jinyintan Hastanesi Müdür Yardımcısı Huang Chaolin, “Bütün bu durumdan deniz ürünleri pazarını tek kaynak veya yeni coronavirüsün kaynağı olarak yargılamak yanlıştır” dedi. Huang virüsün ilk defa insanlara geçtiği birçok yerler olabilir” şeklinde ekledi. Geçenlerde Dünya sağlık Örgütü de Wuhan’da bir araştırma yaptı ve ıslak pazarla ilgili bir kanıt bulamadı.

Asıl dikkate alınması gereken şey hayvanların nasıl yetiştirildiği, işlendiği ve satıldığı konusudur. Et üretimi artık kitle üretim tarzında küresel zincirler içinde yapılmaktadır. Bu endüstriyel et üretim sistemi tehlikeli bir şekilde gelişmiş olan kuş gribi, domuz gribi ve Afrika domuz ateşi salgınlarında temel rol oynamıştır. Çok fazla sayıda, çok sıkışık barınaklarda yaşayan ve genetik farklılıkları son derece daralmış hayvanların oluşturduğu bu sistem bu olumsuz gelişmeyi kolaylaştırıyor. Bu sisteme endüstriyel hayvancılık diyoruz. Bu sistem bu işletmelerde çalışan işçilerin ve tüketicilerin sömürülmesi yolunda şirketlere büyük olanaklar yaratıyor. Ormanların katledilmesi, kentlerin hızla büyümesi, insanların sıkışık bir şekilde yaşaması, binlerce hastanın şehir hastaneleri gibi büyük yapılarda toplanması gibi gelişmeler de bu tür hastalıkların ortaya çıkması yolunda benzer etkileri yaratıyor.

On yıl kadar önce kuş gribi ve domuz gribi olayları ortaya çıktığında bu durum çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. O dönem bir ölçüde köy tavuklarının yok edilmesi eleştirildi. Ancak bu küresel salgınlar ile büyük ve sıkıştırılmış hayvan işletmeleri ilişkisi anlaşılamadı. Hekimlerimizin, veteriner hekimlerimizin ve ziraat mühendislerimizin büyük çoğunluğu ve bunların meslek odaları büyük ölçüde olayı kavrayamadılar. Hâlâ da kavramış değiller. Sadece Türk Tabipleri Birliği 20 Mart’ta bu konuda uzman olan Rob Wallace’ın da katıldığı bir çevrim içi panelle konuya dokundu. Saptadığım kadarıyla ülkemizde bu ilk defa oldu.   

Kuş gribinin gündemde olduğu o yıllarda, Grain adlı kuruluşun verilerinden de yararlanarak şöyle yazmıştım:

“Kuş gribi salgınları büyük çiftliklerde birçok defalar çıkmıştır. Avustralya, ABD, İngiltere, İtalya, Şili, Hollanda bunlardan sadece bazılarıdır. Virüs tavukların kendi arasında ve diğer hayvanlar arasında yayılırken melezlenmekte, evrim geçirmekte ve değişmektedir. Aynı zamanda yoğun insan nüfusu ve ilişkiler virüsün insana geçebilir yönde evrilmesine yol açmaktadır. Çok sayıda hayvanın bulunduğu kümeslerde virüsün evrilme hızı müthiş düzeylere çıkmaktadır. Endüstriyel tavukların genetik yönden nerede ise birbirinin kopyası olduğunu, biyoçeşitliliğin olmadığını da dikkate alalım. Tersine küçük kümeslerde biyoçeşitlilik fazladır, açıkta gezinme ve hayvan sayısının azlığı ve bunların ürünlerinin yerel olarak tüketilmesi virüsün evrilmesini ve yayılmasını kısıtlamaktadır. Hâlbuki büyük çiftliklerde virüs hızla çoğalmakta, ürünler ve atıklarla dünyaya yayılmaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün bir veterinerine göre küçük ve arka bahçe tavukçuluğunda virüsün yaşaması dış kaynaklardan bulaşmaya bağlıdır. Dahası vahşi kuşların virüsü yaydığına dair kanıtlar yeterli değildir. Hastalığın coğrafi yayılması göç yolları ve mevsimlerine tam olarak uymamaktadır. Ülkemizde de gerek Tarım Bakanlığı yönetimi gerekse endüstriyel tavuk firmaları yöneticilerinin çoğu köy tavukçuluğu ve küçük ölçekli tavukçuluğa karşıdır. Bunun kuş gribi tehlikesini artıracağını söylemeye gerek yok. Diğer yönden endüstriyel tavukçuluk denilen binlerce tavuğu güneş görmez ‘hapishanelere’ tıkarak yapılan üretim sistemi çok sorunludur.”

Kovid-19 hastalığı son değildir. Ekolojik yıkım, endüstriyel tarım, büyük ve sıkışık kentler, büyük kent hastanelerinden oluşan bu kapitalist sistem yeni tehlikeli salgınları üretmeye adaydır. Dikkatlerimizi sadece bu hastalıktan kurtulmaya yoğunlaştırmayıp, bu hastalıkları üreten teknik, sosyal ve ekonomik sisteme de çevirmemiz gerekiyor. Tarımda agroekolojik bir sistem ve gıda egemenliğine dayanan bir yapı acil bir gereksinimdir.

* Tarım Ekonomisti

ÖNCEKİ HABER

Balıkesir Körfez Kadın Dayanışması, kadın cinayetlerini protesto etti

SONRAKİ HABER

Köylünün cebini kaynak görüyorlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...