14 Kasım 2020 01:00

DİSK/Gıda-İş İstanbul Bölge Temsilcisi: Gıda fabrikaları virüs kaynıyor!

“Uluslararası tekel olan Ülker’in Topkapı ve Esenyurt’taki fabrikalarında ölümler oldu, Silivri’de Şölen ve Saadet Gıda’da da yüzlerce işçi aileleriyle beraber devlet hastanesinde tedavi gördü.”

Fotoğraf: Tönnies

Paylaş

İbrahim KIZILYER
DİSK/Gıda-İş İstanbul Bölge Temsilcisi

Esenyurt, Beylikdüzü, Hadımköy, Silivri’de kurulu olanlar başta olmak üzere İstanbul’da üretim yapan fabrikaların yaklaşık yüzde 80’i organize sanayi bölgelerinde bulunuyor.

Pandemide birinci dalga diye tabir edilen 2020 mart ayından günümüze uzanan 8-9 aylık bölümde, gıda fabrikalarının bağlı olduğu sermaye gruplarının “altın çağını” yaşadığını izledik. Üretimdeki kapasitelerini 3-5 katına çıkararak iç ve dış piyasaya mal tedarik edebilmek için işçilerin çalışma sürelerini uzattılar. Gıda fabrikalarının birçoğunda var olan 12 saat çalışma sistemi, irili ufaklı tüm gıda fabrikalarında “pandemi gerekçesiyle” zorunlu hale geldi. Sokağa çıkma yasaklarında, hafta tatillerinde ful çalışıldı.

Uluslararası tekel olan Ülker’in Topkapı ve Esenyurt’daki fabrikalarında ölümler oldu, Silivri’de Şölen ve Saadet Gıda’da da yüzlerce işçi aileleriyle beraber devlet hastanesinde tedavi gördü. Fabrikalarda yaşanan ölümleri ve hastalıkları hemen tüm fabrika yönetimleri işçilerden ve kamuoyundan gizlediler. Hatta hastalığını başkalarına söylemeyi “Fabrika sırrını dışarı yansıtmak” olacağı demagojisi yapan yöneticiler oldu ve işçileri işsizlikle tehdit ettiler.

BUGÜN DURUM DÜNDEN KÖTÜ

Salgının ilk 3-4 ayındaki tedirginlik diğer fabrikalarda olduğu gibi son aylarda yerini rehavete bıraktı. Fabrikadaki arkadaşının, mahalledeki komşusunun hastalığı atlatarak fabrikaya dönmesi, sokakta dolaşır hale gelmesi korku havasını dağıttı. Servis ve yemekhanelerde maske ve dezenfektan gibi koruyucu maddelere ilgi azaldı, üretim kotasındaki düşüşlerde azar işiten veya primlerini eksik alan işçiler pandemi öncesi çalışma temposunu yakalamak için güvenlik meselesini önemsemediler. Daha ilginci hastalık belirtisi gösteren işçiler, ekonomik baskıları göğüslemek, geçim sıkıntısını gidermek için semptomlarını gizleyerek çalışmaya devam ettiler. Daha kötüsü testi pozitif çıkan usta, üretim operatörü ve bakımcı işçiler karantina süreleri bitmeden işverenlerin direktifleriyle işe geri çağrıldılar ve bulaşı dalgalar halinde yayıldı.

Son bir ay içerisinde İstanbul’da görüştüğümüz 10 civarında gıda fabrikasının 7’sinde birçok vaka olduğunu işçi arkadaşlar anlatıyor. Örneğin 20 işçinin çalıştığı Beyda Gıda’nın bir bölümünde “Testim pozitif çıktı” diye SMS ile işçilerle paylaşan usta başına (Ortalaman bütün işçilerle temas olduğunu ifade ediyor) cevap olarak “Bin arabaya evine git” deniliyor ve üretime devam ediliyor.

SENDİKALI İŞYERLERİNDE DURUM ÇOK MU FARKLI?

Yukarıda bahsettiğimiz fabrikalardan, Silivri Biskot ve Ülker’in diğer fabrikalarında Öz Gıda-İş, Haribo ve Elit Çikolata’da Tek Gıda-İş Sendikası yetkili. 8-9 aydır “sendikalı” işyerlerindeki uygulamalarla sendikasız işyerlerinde yaşananların hiçbir farkının olmadığını söylersek “rekabet” ve kasıt arayanlar olabilir. Ama görünen köy kılavuz istemiyor. Bu iki iş birlikçi sendikanın internet sitelerindeki açıklamalarına, sosyal medya paylaşımlarına bakan birisi pandemiyle işçilerin hiçbir ilişkisinin olmadığını kendi gözleriyle görecektir. Daha da vahimi Tek Gıda-İş Sendikasının genel başkanı, 16 Nisan tarihli açıklamasında “İşçiler dışarıda önlemini almazsa virüs vakalarından işletme ve işverenler sorumlu tutulamaz” ibretlik sözleriyle sorumluluğu işçilere fatura etmektedir. Tek Gıda-İş Sendikasının başındaki “Kimse zorla çalıştırılmıyor, kimse zorla işyerinde tutulmuyor, işletmelerimiz elinden gelen tedbirleri almış durumdalar” derse yetkili olduğu Haribo’nun patronu da sokağa çıkma yasağını delerek işçileri ölümüne çalıştırır. Haribo’nun çeşitli bölümlerinde pozitif vaka çıkmasına rağmen tehlikeden kaçınmak isteyen işçiler o bölüm şefine “Ne yapacağız?​” dediğinde “Bölümü kapatamayız” cevabı alırlar.

Öz Gıda-İş Sendikası açısından ise tablo şu: Ülker’in Topkapı ve Silivri fabrikalarında 12 saatlik çalışma, pandemiyle birlikte kadrolu işçi sayısına ulaşan taşeron çalıştırma, ölümler, boyutlanarak katlanan vaka sayıları... Ve sendika temsilcilerine sorunlarını iletmeye korkan işçiler!

Nerede 6331 sayılı İş Sağlığı Kanunu’nun toplu sözleşmeye iliştirilen maddeleri?

Nerede pandemi kurallarından 14 günlük karantina süresi?

Nerede zorunlu olan ve bu felaket döneminde işlevi daha da artan İSİG kurulları?         

ÖNCEKİ HABER

İnşaat Mühendisi Umut Yılmaz Deveci: Doğal afetler örgütlülüğün önemini gösterdi

SONRAKİ HABER

Prof. Dr. Cihan Tuğal: ABD'de taban örgütlenmeden aşırı sağcı dönem bitmez

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa