İşçiler mi burjuvazi mi ilkel?
"Pozitif vaka çıkması sonrası işçiler can derdiyle işten kaçınma hakkını kullandığında Akar Tekstil’de olduğu gibi işçiyi gerektiğinde sopayla çalıştırma hakkı olan köle sahibi ilkelliği…"

Fotoğraf: Evrensel
İLGİLİ HABERLER

İşçilerin darbedildiği Akar Tekstil'de koronavirüs bulaşan işçi sayısı 35'e çıktı

TPI patronu çalışma izni, işçiler can derdinde

Dr. Murat Özveri: İktidar tercihini sermayeyi korumaya dönük yapıyor

Yeni ekonomik pakette sendikal örgütlenme hakkı kısıtlandı

Koronavirüs zirvesinde Erdoğan’dan patron temsilcisine: Neşen yerinde!
Gürsoy TURAN
İzmir
Salgınla birlikte 2 nokta açıkça görünür hale geldi. Birincisi kapitalist sistemin çarklarının döndürmek için işçinin üretmesine ihtiyacı var. İkincisi ise sistem ve onun sahipleri açısından işçinin hayatının hiçbir değeri yok. Dolayısıyla salgınla birlikte neredeyse dakika başı yapılan “Evde kal Türkiye”, “Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin”, “Zorunlu olmadıkça evden çıkılmasın” çağrıları, hatta sokağa çıkma yasakları; “İşsiz kalmakla, çalışırken hastalanmak” arasına sıkıştırılan işçileri asla kapsamadı. Patronların kendileri ve yakınları için onlarca Kovid-19 test kiti, sağlıkçılara dahi verilmeyen kalitede maske, en etkili dezenfektanlara ve vitaminlere kadar temin ettiği, sağlığı için yalısının bahçesinde spor yaptığı görüntüleri sosyal medyaya düşerken, açıklanan önlem paketlerinde sürekli kapsam dışı bırakılan işçilere ve ailelerine düşen ise büyüyen kaygı oldu.
KÖLE SAHİBİ İLKELLİĞİ
İşçilerin emeğini sömürmek dışında bir işe yaramayan patronların; hükümetten, yasalardan, kolluk kuvvetlerinden de güç alan; acımasızlığı, aç gözlülüğü ve nasıl bir ilkelliği temsil ettikleri ayan beyan hale geldi. Pozitif vaka çıkması sonrası işçiler can derdiyle işten kaçınma hakkını kullandığında Akar Tekstil’de olduğu gibi işçiyi gerektiğinde sopayla çalıştırma hakkı olan köle sahibi ilkelliği… Bu cüreti sağlık bakanlığı yetkililerinin testi pozitif çıkan işçiyle temas eden, aynı bantta çalışan işçilerin çalışmasına onay vermesinden de aldığını söylemek gerekir. TPI’de olduğu gibi düşük ücrete mahkum edilen işçilerin ve ailelerinin yoksulluğunu istismar edip salgın günlerinde devamsızlık yapmayarak 1 ay sürekli çalışanlara yüzde 25 fazla ödeme karşılığı işçileri fabrikaya gelmeye zorlamak şiddetin başka bir biçimi değil mi? Birçok fabrikada test sonuçlarının işçiden saklanması, uyduruk tedbirleri gösterip işçilere çocuk kandırır gibi “Burada evinizden daha güvendesiniz, çalışmaya ara vermeyeceğiz” denmesi aynı ilkel zihniyetin farklı fabrikalarda yansımaları.
Peki bu ilkelliğin işçi evlerine yansıması ne? Virüse bulaşmış onlarca işçi ve virüsü bulaştırdığı aile bireyleri evde ya da hastanede can derdinde. Kimi evinde kapandığı odasından kafasını çıkarmıyor ama kafası yan odada hastalığı bulaştırdığı kızının nasıl besleneceğinde, sağlığının ne olacağında. Kimi hastane yoğun bakımında nefes alamıyor ama yanında yatan engelli çocuğuna hastalığı bulaştırmış olmanın vicdani yükü altında eziliyor. Bu Akar Tekstil ve bütün diğer fabrikalarda işçilerin hep birlikte mücadeleye atılmakta yaşadıkları gecikmenin ağır faturası.
SENDİKAL BÜROKRASİSİNİN UĞURSUZ ROLÜ
Patronların sendikalardaki uzantısı bürokrasi de bu süreçte kendi uğursuz rolünü oynuyor. Kimi yerde salgının patronun da elini kolunu bağladığını, onların da zarar ettiğini söylüyorlar. Kimi yerlerde ise dezenfektan ve maske gibi bir iki uyduruk önlemin yeterli olduğuna, patronun sorumluluğunu yerine getirdiğine işçileri inandırmaya çalışıyorlar. Hatta işyerine dezenfektan maddesini getirterek büyük iş yaptığını duyuranı da oluyor. Evlerinde ve işçilere kapatılan sendika odalarında telekonferansla toplantılar yaparak işçileri fabrikada olmaları, üretim yapmaları gerektiğine ikna etmeye çalışıyor, diğer yandan sosyal medyadan “Evde kal” çağrısına uyduklarını söyleyip çocuklarıyla fotoğraflarını paylaşıyorlar. İşçilerin aidatlarıyla saltanat gibi bir yaşam sürerken, Türk Metal gibi salgın nedeniyle yarı yarıya karşılıksız çalışmak gibi patronun kayıplarını karşılamayı esas alan öneriler sunuyor, işçilerin ölümü pahasına çarkların döneceğini açıklayan siyasi iktidarın saflarında yer alıp işçiler adına fedakarlık ve bağış açıklamaları yapıyorlar. Tüm işçilerin “Bugün değilse sendikalar ne zaman işçilerin yaşam ve talepleri için mücadele örgütleyecek?” diye sorduğu bir dönemde, bir kısmı mücadele vermeye çalışan, can güvenliği için iş durduran sendikacılardan rahatsız olduklarını saklama gereği bile duymuyorlar, engellemeye çalışıyorlar. Eleştiriler çoğaldığında ise sorumluluklarını gizlemek için “Yasalar elimizi kolumuzu bağlıyor” gerekçesinin ardına sığınıyorlar.
MÜCADELEDEN BAŞKA YOL YOK
Sınıf mücadelesi tarihi ise insanca çalışma ve yaşama koşullarının ancak işçilerin birlik, mücadele ve dayanışmasıyla mümkün olduğunu gösteriyor. Örneğin Fransız Devrimi’ne kadar olan süreçte işçiler fabrikalarda zorla, çoğu zaman zor kullanılarak, hatta dövülerek çalıştırılıyordu. İşçiler dayakçı patronlarla karşı aynı yöntemleri kullanıyor, kalabalık gruplar halinde dolaşıp yakaladıkları patronları, zengin kişileri dövüyordu. Geçen sürede zorlu ve modern örgütlenme yöntem ve mücadelelerle işçi sınıfı belli hakları yasalara yazdırabildi.
İşte Akar tekstil işçileri de önceki işçi kuşaklarının mücadeleyle kazandığı yasadaki işten kaçınma hakkını kullanarak üretimi durdurdu ve patrondan gerekli tedbirin alınmasını istedi. “Sizi buradan atmak için polise ihtiyacım yok” diyen patronun açıklamasının ardından işçilere sopalı saldırı yapıldı. Başta kadınlar olmak üzere işçiler ise topluca direndi. Sonuç olarak “Yetişmesi gereken siparişlerim var ayın 20’sine kadar ne olursa olsun çalışacaksınız, mesaiye kalacaksınız” diyen patron üretimi durdurmak zorunda kaldı. İşçilere “Fabrikamı terk edin” diyen patron, işçiler olmadığı için sahibi olduğu makineleriyle hiçbir şey üretemiyor. 22 Nisan’da işçiler işbaşı yapana kadar çaresiz bekliyor.
Ve toplam olarak işçiler bu dönem kendilerine 1700’lü yılların çalışma koşullarını dayatan sermayeye ve sendikalardaki uzantılarına karşı o dönemin militan ve vahşi grevleri de dahil mücadeleye atılmaktan başka bir yol olmadığını görüyor. Mücadele içinde sınıf sendikacılığını örgütledikleri ölçüde de sarı iş birlikçi sendikacılığı da başından atma olanağını bulacağını görüyor.

Evrensel'i Takip Et