09 Aralık 2019 00:39

Arap Coğrafyasında geçen hafta | Türkiye-Libya anlaşması: Uzlaşı çabaları zayıfladı

Libya ile Türkiye'nin imzaladığı anlaşma, geçen hafta Arap basının önemli gündem maddelerinden biri oldu.

Fotoğraf: Pixabay | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Ali KARADAŞ
Yusuf ERTAŞ

NATO'nun müdahalesinden sonra iç savaşa sürüklenen ve şu anda iki fiili yönetimin bulunduğu Libya’yla Türkiye’nin imzaladığı anlaşma, Arap basının önemli gündem maddelerinden biri oldu.

Libya’da yayımlanan Bivab al Wasti gazetesi, Türkiye’nin imzaladığı anlaşmanın önümüzdeki yılın başında Berlin’de toplanması kararlaştırılan Libya Konferansı’nı zora soktuğuna dikkat çekti. Gazete, "Bu mutabakat, bir yandan, Libya’daki krizin tarafları arasındaki anlaşmazlık açığını genişleterek konferans için yapılan hazırlıklar üzerinde kafa karışıklığı yaratırken, öte yandan, konferansın başarısı için bağlı olduğu bölgesel ve uluslararası bir uzlaşı bulma çabalarını zayıflattı" yorumu yaptı.

Mısır’da yayımlanan al Ahram gazetesi ise başyazısında, anlaşmayı "provokasyon" olarak nitelendirdi. Gazete, "En büyük sorun, tarafların Libya krizine bir çözüm bulmaya ve Berlin’in siyasi sürecini başarılı kılmaya çalışırken, Türk hareketinin zamanlaması. Almanya, yıl sonundan önce Libya konusunda geniş bir konferansa ev sahipliği yapacak." dedi.

Türkiye uzmanı olarak bilinen Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin ise bu haftaki makalesinde Türkiye ve NATO ittifakı arasında yaşanan gerginliği değerlendirdi.


İSTANBUL MUTABAKATI BEKLENEN BERLİN KONFERANSI’NI TEHDİT EDİYOR

Bivab Al Wasti
Libya

Geçen hafta Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında imzalanan güvenlik ve denizcilik mutabakatı, uluslararası uyarıların arasında, gelecek yılın başında Berlin’de yapılması beklenen Libya Konferansı’nın kaderini tehdit etme konusunda büyük korkulara neden oldu.

Bu mutabakat, bir yandan, Libya’daki krizin tarafları arasındaki anlaşmazlık açığını genişleterek konferans için yapılan hazırlıklar üzerinde kafa karışıklığı yaratırken, öte yandan, konferansın başarısı için bağlı olduğu bölgesel ve uluslararası bir uzlaşı bulma çabalarını zayıflattı.

Geçtiğimiz hafta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es Sarrac arasında “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası” ile iki ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının muhafazasını hedefleyen “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat” imzalanmıştı.

BÖLGESEL, ULUSLARARASI VE YEREL ÖFKE

İmzanın açıklanması, yerel ve bölgesel tepkilere neden oldu. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, Libya büyükelçisine süre verdi. Mısır Bakanlar Kurulu Başkanlığı tarafından yayınlanan bir açıklamaya göre, Mısır, “böyle bir anlaşmanın yasal bir etkisinin olmadığını” vurgulayarak, Libya-Türkiye tarafından atılan bu adımı kınadığını açıkladı. Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada Bakan Semih Şükrü’nün, Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dundas ve Kıbrıs Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides ile, yapılan anlaşma konusunda karşılıklı telefon görüşmelerinin gerçekleştirildiği belirtildi.

Uluslararası alanda Rusya Dışişleri Bakanlığı Türkiye’ye ve Libya Mutabakat Hükümetine, Akdeniz’deki gerginliği artıran adımlardan kaçınmaları çağrısı yaptı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, bakanlığın web sitesinde yayınlanan açıklamasında, “Türkiye’nin silah ambargosunu açık şekilde delerek Trablus’taki hükümete verdiği askeri desteğe meşruiyet kazandırmaya çalıştığına dair iddialar için zemin oluşturduğunu” belirtti.

Libya’daki diğer güç olan Halife Haftar yanlısı Temsilciler Meclisi, Türkiye ve Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin anayasa bildirgesini ve siyasi anlaşmayı ihlal ettiğini belirtti.  Anlaşmayı “kınadığını ve tamamen reddettiğini” duyurdu. Meclis tarafından yapılan açıklamada “Sarrac hükümeti veya başka birinin, ülkenin yasama otoritesi olan parlamentonun onayı olmadan yabancı bir ülkeyle herhangi bir anlaşma imzalama hakkı yoktur” denildi. Konuya yer veren diğer bir gazete olan Al Monitor, Diego Cupolo imzalı makalesinde, anlaşmanın konuya muhatap olan taraflar arasında gerginliği arttırdığını vurguladı.


ERDOĞAN’IN LİBYA PROVOKASYONLARI

Al Ahram Weekly
Başyazı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Libya’daki Ulusal Anlaşma Hükümeti Bakanı Fayiz es Sarrac’la bir anlaşma imzalamasıyla uluslararası kamuoyunu şaşırttı. Akdeniz’de gerginliği artıran ve Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs tarafından derhal reddedilen anlaşma; güvenlik ve askeri iş birliğinin yanı sıra, deniz sınırlarının çizilmesini de kapsıyor.

Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs; Türkiye ile Ulusal Mutabakat Hükümeti arasındaki anlaşmanın yasal bir ağırlığa sahip olmadığı, ülkelerin Akdeniz’deki haklarını etkilemeyeceği ve Sarrac’ın yetkilerini aştığı konusunda ısrar ediyorlar. Libya’daki partiler tarafından 2015 yılında imzalanan Skhirat Anlaşması’nın 8. Maddesi, Libya başbakanının Trablus’taki yetkilerini belirledi. Sadece başbakana değil, Cumhurbaşkanlığı Konseyine uluslararası anlaşmalar imzalama yetkisi verdi. Bu kanun maddesine göre anlaşma geçersiz ve diğer ülkelerin Akdeniz’deki haklarını etkilemiyor.

En büyük sorun, taraflar Libya krizine bir çözüm bulmaya ve Berlin’in siyasi sürecini başarılı kılmaya çalışırken, Türk hareketinin zamanlaması. Almanya, yıl sonundan önce Libya konusunda geniş bir konferansa ev sahipliği yapacak. Olağanüstü bir inatla Erdoğan, anlaşmayı yakında TBMM’ye sunacağını ve açık bir uluslararası hukuk ihlali olan tüm maddelerin uygulanacağını söyledi (Anlaşma dün itibariyle resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi).

Türkiye, AB’nin yasadışı olarak nitelendirdiği bir adım olan Akdeniz’de petrol ve doğal gaz araştırmalarına başladı. Erdoğan, Ekim ayında Libya’daki Türk müdahalesinin, Libya atalarının mirası olduğu için “doğal bir hak” olduğunu söyledi. Erdoğan’ın açıklamaları “sömürgeci”, Libya’nın iç meselelerine müdahale ve aynı zamanda teröristleri desteklemek olarak değerlendirildi.

Analistler, yasadışı anlaşmanın Sarrac hükümetine, General Halifa Haftar’ın önderlik ettiği Libya Ulusal Ordusuyla savaşmak için Ankara’dan askeri ve lojistik destek almalarına izin verdiğine inanıyor. Aynı zamanda Türkiye’ye Libya makamlarının izni olmadan Libya hava sahasını, sularını ve toprağını kullanma ve Libya egemenliğini ihlal edecek askeri üsler kurma hakkını veriyor.

Türkiye’nin eylemleri, hesaplanamayan bölgesel çatışmaları tetikleyebilir. Siyasi kutuplaşmayı artırabilir.  Türkiye’nin bazı Afrika ülkelerindeki politikaları, Türkiye’nin yakın zamandaki hareketlerini anlamanın anahtarı.


TÜRKİYE-LİBYA ANLAŞMASI DOĞU AKDENİZ’İ SARSTI

Diego CUPOLO
Al Monitor

27 Kasım’da Ankara, Libya’nın uluslararası kabul görmüş hükümeti ile iki ülke arasındaki yeni deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzaladı. Doğu Akdeniz gaz sahalarını Avrupa pazarlarına bağlamak için yapılan çalışmalarda gelecekteki bir gaz boru hattı için planların yapıldığı Güneybatı Türkiye’den kuzeydoğu Libya’ya uzanan bölge, şu anda Yunanistan ve Kıbrıs tarafından talep edilen bir alanı kesiyor.

Anlaşma, Türk gemilerinin Kıbrıs’ın kara sularındaki gaz arama ve sondaj çalışmalarına devam ederken, Ankara’nın Kıbrıs Cumhuriyeti ile yalnızca Türkiye tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında gaz gelirlerinin paylaşılmasını sağlamak için gerekli olduğunu iddia ettiği eylemlerle geliyor. En son hamle, Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının gelişimi konusunda çelişkili iddialarda bulunan ülkeler arasındaki gerginliği daha da artırıyor.

Clingendael Enstitüsü’nde Libya’da uzmanlaşmış bir araştırma görevlisi olan Jalel Harchaoui; Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, İsrail, Ürdün, Filistin, Mısır ve İtalya arasında bu yılın başlarında Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulmasının ardından Türk yetkililerin, tarafları izole edilmelerinden rahatsız olduklarını belirtti.

Harchaoui, “Türkiye, bölgesel sular yasası hakkındaki kendi yorumunu savunmakla derinden ilgileniyor. Bunun için, Türkiye’nin -uluslararası sahnede kendi yasal ve retorik söylemini güçlendirmek için- Kuzey Kıbrıs’tan başka bir ortağa ihtiyacı var. Türkiye’nin Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nden beklediği şey bu” dedi.

Harchaoui, Ankara’nın, Doğu Akdeniz’deki gelecekteki gelişmelere emsal teşkil ettiğini, Türk yetkililerin defalarca işaret ettiği gibi, Avrupa Birliği’nin bu tür eylemlere yönelik yaptırım tehdidinin artmasına rağmen gaz arama faaliyetlerinin devam edeceğini söyledi.

Trablus Hükümeti, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden destek alan Libya Ulusal Ordusunu yöneten Doğu Libya komutanı Halifa Hifter’in yönettiği güçlerle savaşmaya devam ederken, Ankara Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne askeri destek verdi.

Temmuz’da, kısa sürede altı Türk denizciyi rehin alan Hafter güçleri, Ankara’nın Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne verdiği desteğe tepki gösterdi.


TÜRKİYE VE NATO: HEGEMONİK ORTAKLIK

Muhammed NUREDDİN
al Hali
c

İngiltere’de haftalık olarak yayınlanan “The Economist” dergisiyle 7 Kasımda yaptığı röportajda Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, NATO’yu “beyin ölümü” gerçekleşmiş bir ittifak olarak nitelendirdi.

Macron’un yorumları, onları “çok kötü” olarak nitelendiren Trump tarafından eleştirildi. Ancak en büyük tepki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan; Türkiye’den geldi. Erdoğan, “Yaşanan, İttifakın değil, Macron’un beyin ölümüdür” dedi. Ondan özür dilemeyeceğini açıkladı.

Bu söz savaşının arka planına karşı NATO birkaç gün önce yetmişinci yıldönümü vesilesiyle Londra’da bir toplantı yaptı. Fransa ile Türkiye arasındaki diplomatik krizin işaretleri, Türkiye ile NATO arasındaki ilişkinin, ittifak içinde doğabilecek her krizden çok daha güçlü olduğu gerçeğine işaret ediyor. Fakat ittifak üyeleri arasındaki ilişki, bütün ifadelere ve karşıt tutumlara rağmen hâlâ güçlü.

Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle döneminde askeri kanadından çekilerek İttifaka isyan etmişti. Ancak Fransa daha sonra genişleyen ittifaka döndü. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra ittifak şu anda 29 ülkeyi kapsıyor.

Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra Avrupa, NATO’ya alternatif bir askeri örgütlenme kurmaya çalıştı. Fakat ABD’nin ittifak üzerindeki hakimiyeti bunu önledi. Avrupa bugün Washington’unun iradesi altında.

Türkiye’nin NATO’daki konumu çok özel bir durum. İttifaktaki tek Müslüman ülke. Böylece ittifak, kendisine yapılabilecek “haçlı” nitelendirmesin kaldırmış oldu.

Türkiye kuruluşundan üç yıl son 1952’de NATO’ya üye oldu. Türkiye, Ortadoğu ülkeleri olan Irak, Suriye ve İran’a sınırı bulunan tek NATO üyesi. Türkiye’nin ittifak ve ittifakın çıkarları için önemi kimseye sır değildir. Buradaki ironi, Türklerin Sovyetleri tehdit olarak görmelerinin sonucu olarak ikinci dünya savaşından sonra batıya kaymaları. Batı’nın Komünizme Karşı Kore Savaşına katılımı, İttifak’taki üyeliğine bir bilet oldu.

Türkiye’nin Suriye’deki askeri operasyonları, Rusya’dan S400 füze sistemlerini alması hatta Suriyeli mülteciler meselesi, Türkiye’nin ittifak içinde yapısal rolünün özünü değiştirmiyor. Türkiye bu kartları ittifak içinde durumunu düzeltmek için kullanıyor. Türkiye’nin ittifaka ve ittifakın Türkiye’ye ihtiyacı var. İkisi de bir misyonu paylaşıyor: Ortadoğu ve Arap bölgesi dahil, dünyadaki sömürgeci zihniyeti desteklemek.

ÖNCEKİ HABER

Antalya'da hayvan hakları savunucuları, Karacaoğlu'nun görevden alınmasını istedi

SONRAKİ HABER

Ekonomik determinizm mi, tarihsel materyalizm mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...