22 Aralık 2018 01:00

Sarı Yelekliler demokrasi de istiyor

Avrupa'nın gündeminde Sarı Yelekliler eylemi, Almanya'da onaylanan göç yasası ve Brexit anlaşması gündemde öne çıktı.

Fotoğraf: Elyxandro Cegarra/AA | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketine dair birçok şey yazıldı ve konuşuldu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a sosyal ve ekonomik alanda kimi kısmi geri adımlar attırılması da tartışıldı ancak hareketin siyasi talepleri genelde göz ardı edildi. Bu hafta seçtiğimiz yazı, birkaç haftadır giderek artan bir şekilde gündeme gelen Yurttaş İnisiyatifi Referandumunu (RIC) işliyor. Sarı Yelekliler’in son dönemlerde en fazla öne çıkan taleplerinden birisi de halkın egemenliğinin daha demokratik bir şekilde yürürlüğe sokulması. Politis dergisinde yayımlanan makale, söz konusu RIC’in gündeme getirdiği sorunlara işaret ediyor, ama sınırlılıklarına da vurgu yapıyor. 

GÖÇ YASASI İŞ YASASINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

Almanya’da uzun yıllardan beri göçmen örgütleri, sendikalar ve ilerici partiler tarafından uyum ve entegrasyon sorunlarının çözümü için çıkarılması talep edilen Göç Yasası, CDU/CSU-SPD koalisyon hükümeti tarafından “Nitelikli İşgücü Yasası”na çevrildi. Yasa 19 Aralık’ta koalisyon hükümeti tarafından onaylandı, üç ay sonra uygulamaya girecek.  Muhafazakar bir yayın organı olan Deutschlandfunk bile yasanın “yarım ağızla, gönülsüzce” çıkarılmış olduğu görüşünde.

BREXIT GÜNDEMİ SÜRÜYOR

İngiltere’de Başbakan Theresa May için yine zorlu bir haftaydı. Oylamasını yeni yıla kadar ertelemesine rağmen sunduğu Brexit anlaşmasına Avam Kamarasında (Meclisin alt kanadı) destek toplayabilmesi mümkün görünmüyor ve bu hafta yayımlanan göçmenlik yasa taslağı da birçok kesim tarafından olumsuz karşılandı. 

Diğer yandan Avrupa Birliği, İngiltere ile “anlaşamama” ihtimalinin büyük bir olasılık olduğu görüşünde olmalı ki, Avrupa Konseyi buna karşı aldığı önlemleri açıkladı. İngiltere’nin düzen  yanlısı gazetesi The Telegraph, May liderliğindeki Brexit sürecin kötü yönetildiğini, önemli adımların geç atıldığını ve daha önemlisi May’in Brexit’i “hiç istemediği”ni yazdı. 


DEMOKRASİ İSTEĞİ

Michel SOUDAIS
Politis 

(Fransa’da) Sarı Yelekliler hareketinin açığa vurduğu toplumsal kriz, bir rejim krizine dönüştü. Döner kavşaklarda bir araya gelmelerin seslendirdiği ilk taleplere iktidarın hızlı ve olumlu olarak cevap verme konusundaki becerisizliği de öfkenin siyasi alana sıçramasına az katkıda bulunmadı.  Semptomatik olarak, 17 Kasım’dan itibaren ‘Sarı Yelekliler’ Elize Sarayı’na gitmek istediler. Daha sonra ise, hükümetin önerisinin tersine gösteriler Champ-de-Mars’da değil, siyasi iktidara daha yakın olarak değerlendirilen Şanzelize’de gerçekleşti. Ve bunu tüm baskıcı çerçevelerin dışında yaptılar. Yanıt bekledikleri tek otorite olan ve istifasını haykırdıkları Cumhurbaşkanıyla doğrudan göz göze gelmeye çalışıldı.  

Vergilere karşı öfke, eşitsiz niteliği ve meşruluğu kısa bir süre içerisinde demokrasimizin işleyişi, temsil ediciliği ve karar verme tarzları üzerine soruları gündeme getirtti. Ve mantık şuydu: Eğer bu adaletsizliğe maruz kaldıysak bunun nedeni demokrasinin işleyemez, hükümetin ise halktan kopuk olmasındır. Ve en fazla duyulan taleplerle sınırlı tutarsak, görüşlerin çeşitliliğinin daha iyi temsil edilmesi için daha fazla seçim orantılı bir temsil sisteminin oluşması, seçilmişlerin ücret ve “imtiyazlarının” kısıtlanması, “Senatonun kaldırılması”, bir Yurttaşlar Kurultayının toplanmasını talep ettiklerini gördük. 

Var olan yerleşmiş partiler kurumların bu şekilde sorgulanmasından kaygı duydular.  7 Aralık’ta dağıtılan “Fransızlara açık mektupta” (aşırı sağcı) Ulusal Cephe bu fikirlere “ilgi” gösterebileceklere karşı çıktı. (Aşırı sağcı Lider) Marine Le Pen “Kurumlarımızı eleştirme hakkı demokrasiye dair olsa bile, kurumlarımıza karşı çıkma, hatta sözde bir VI. Cumhuriyet fikrinde bile bana tamamen yersiz geliyor. Fransa’nın cumhurbaşkanlığına ait kurumlarla bir sorunu yoktur. Sorun bir mevkii temsil edecek kişinin halk için tamamen empatiden yoksun olmasıdır” diye belirtti ve sözlerini partisinin “General De Gaulle’ün bizleri mirasçısı ettiği siyasi rejime” bağımlılığını ilan ederek bitirdi.  

YURTTAŞ İNİSİYATİFİ REFERANDUMU NEDİR?

Fakat ‘Sarı Yelekliler’in demokrasi isteği esas olarak Yurttaş İnisiyatifi Referandumu (RIC) meselesinde kristalize oldu, ki bunun yasama, iptal etme, görevden alma ve kurucu meclis toplama yetkileri olacaktır. Göstericilerin pankart ve dövizleri üzerinde yazılı olan RIC’le, Anayasa’nın 3. maddesinde değişiklik yapılması gerekiyor: “Ulusal egemenlik halka aittir ve o bunu temsilcileri ve referandum yolu ile hayata geçirir”. 

Bu madde şöyle değiştirilmek isteniliyor: “Halkın yasa yazma ya da kaldırma veya istediği bir konuda anlaşma yapma hakkı vardır”, yani seçilmişleri, hatta Cumhurbaşkanını bile görevden alabilir; Anayasa’nın değiştirilmesini talep edebilir. Böylelikle halka ‘egemen rolü’ tekrar iade edilmiş olacaktır. Sarı Yelekli Jean-François Barnaba, “Hareket açısından bu perspektif çok önemli ve belirleyicidir” diye ifade ediyor. 

(Cumhurbaşkanı) Emmanuel Macron, sadece beyaz oyun (boş oy) sayılmasına dair bir ışık yakarak bu kurumsal talepleri mükemmel bir şekilde görmezlikten gelmişti, ama (Başbakan) Edouard Philippe, Les Echos gazetesine (17 Aralık’ta) verdiği bir cevapta RIC’in, hükümetin başlatacağı ulusal konsültasyonda tartışılabileceğini kabul etti: “Buna ilkesel olarak nasıl karşı çıkılabilinir ki? Referandum demokraside iyi bir araç olabilir, fakat her konu ve her koşulda olmamalıdır”. 

Temmuz ayında Anayasa’nın revizyonu tartışıldığı esnada muhalefetin verdiği ve Yurttaş İnisiyatifi Referandumlarının gerçekleşmesini olanak sunan önergelerin reddedildiğini göz önünde bulundurulduğunda (Başbakanın) bu koşullu desteği şaşırtıcı geliyor. Fakat, halkın vekillerini devre dışı bırakmayı hedefleyen RIC aslında V. Cumhuriyetin ‘Sezarizm’iyle bağdaşmaz değildir. 

Boyun Eğmeyenler (Melenchon’un liderliğindeki sol parti) yasa önerisinde bulundu fakat sadece milletvekili ve senatör sayısını zaten kısmak isteyen; ne Macroncuların ne de Le Pencilerin karşı geldiği ‘görevden alma’ ve “Kurucu Meclis oluşturma” yönleri dışarıda bırakıldığında, RIC’in sadece antiparlamenter boyutu kalıyor. 

(Çeviren: Deniz Uztopal)

 


ALMANYA’DA GÖNÜLSÜZ ÇIKARILAN GÖÇ YASASI

Gudula GEUTHER
Deutschlandfunk

Yelpaze geniş. Bir yandan CDU, CSU ve SPD’li üç bakan, Peter Altmaier, Horst Seehofer ve Hubertus Heil,  “30 yıllık acı tartışmaların sonu”, olduğunu, “daha fazla büyüme ve refah getirecek” tarihi bir karar alındığını söyleyerek kendi kendilerini övüyorlar. 

Kendilerini övmeleri bir yana, böyle beklentiler içinde olmaları şaşırtıcı değil. Herkesin beklentisi bu zaten. Diğer tarafta pratiğe geçirme var; bu yavaş yavaş yapılacak, bakanlar halkın tepkisinden çekindikleri için göç konusundaki değişiklikleri adım adım gerçekleştirecekler.  Söz konusu olan iltica başvurularına olumsuz cevap alan, suç işlemedikleri takdirde uzun süre sınır dışı edilemeyen mülteciler. Bakanlar onlar için pek de cömert olmayan bir çözüm buldular. Buradaki dil kursları benzeri entegrasyon hizmetlerinden yararlanma imkanına sahip olmayan bu insanlar, kısa sürede Almanca öğrenir, tam gün, sosyal sigortalı bir iş bulabilirlerse burada kalabilecekler.

Mültecilerin bu şartlara sahip olması ve böyle bir iş bulmasını istemek kötü bir şey değil ama imkansız. Bu nedenle uzlaşma tam da bu koalisyon hükümetinin tüm uzlaşmaları gibi geniş kitleye hizmet etmeyi değil, uzlaştık demeyi amaçlıyor. Ayrıca bu kural sadece 2.5 yıllığına geçerli olacak. Bu sürenin sonunda bir değerlendirme yapılacak ve yeni federal meclis sürenin uzatılıp uzatılmayacağına karar verecek. Göç yasası taslağına böyle bir maddeyi de eklemeleri ya da sınır dışı edilemeyen mültecileri bir nevi karantinaya almaları koalisyon partilerinin tepkilerden ne kadar çok korktuklarını gösteriyor. 

Göç etmek isteyen vasıflı personel/nitelikli iş gücü için ise gerçek iyileştirmeler var. Nitelikli iş gücünü düzenleyen göç yasası da oldukça küçük adımlarla gerçekleşecek. Asıl çizgi değişikliği ise kimlerin gelebileceğiyle ilgili olarak yapılan değişiklikte. Şimdiye kadar akademisyenler, bilişimciler, hasta bakıcılar kolayca gelebilmekteydi. Yasa taslağına göre ise başta zanaatkarlar olmak üzere değişik mesleklerden nitelikli iş gücü gelebilecekler. Her meslekten insan kendi inisiyatifiyle ve tabii ki kendi masrafını da üstlenerek Almanya’ya gelip iş arayabilecek. Herkes gelip iş bulabilir diyenlere vereceğimiz cevap ise yasanın sadece ülkelerinde elde ettikleri mesleki vasıflılığın burada da kabul edilmek zorunda olması. Almanya’daki ikili meslek eğitimi sistemi hemen hemen başka hiçbir ülkede yok, bu nedenle meslek okulu diploması olanların, pratikte başarılı olup olmadıklarının kanıtlanması ve vasıflarının onaylanması çok zor. Yine de, göç etmek isteyen meslek sahiplerine getirilen kolaylıklar da var; örneğin, iş sözleşmesi ile Almanya’ya gelen vasıflı zanaatkarlar için pratikte başarılı olduklarını kanıtlayamamaları halinde kurs ve seminerlere katılma olanağı sunuluyor. 

Göç yasasında iyileştirmeler var, hatta ilticası reddedilen mülteciler için bile var. Genç mülteciler, burada meslek öğrenimi almaları halinde hukuki açıdan korunacaklar, yani sınır dışı edilmeyecekler. Nitelik değişimine yol açmazlar, göç yasası da öyle. Yasanın paketi, içindeki hediyeden çok büyük. Almanya uzun süredir nispeten açık bir göç ülkesi haline geldi. Bu nedenle, göç yasası taslağının abartılması, çıktığı günün tarihi bir gün olarak nitelenmesi anlamsız. 

Yasa, kültür savaşına son vermeyecek, yabancı düşmanlığını bitirmeyecek ama işverenlere, göç etmek isteyenlere, ilticası reddedilip gönderilemeyenlere bir nebze de olsa fayda sağlayacak. Belki de bakanların dediği gibi ekonomiyi de ilerletecek. Bunlar, büyük laflar söylemeden de hayata geçirilebilir.

(Çeviren: Semra Çelik)


BRİTANYA HERHANGİ BİR ANLAŞMA OLMAKSIZIN AB’DEN ÇEKİLMEYE HAZIR OLMALI

The Telegraph
Başyazı 

Bugünden itibaren Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmaya 100 günü kaldı. Brexit günü 29 Mart 2019 olmasına rağmen (Başbakan) Theresa May’in planında bu çekilme süreci 2020’inin sonuna kadar. Bunun anlamı, bu zamana kadar Birleşik Krallık’ın siyasi kurumlardan çekilmesi haricinde herhangi bir değişiklik olmayacak. 

Öte yandan May’in planı parlamento tarafından onaylanmadı ve bu durum son oylamanın yapılacağı ocak ayına kadar sürebilir. Bu durumda herhangi bir anlaşma veya bir geçiş aşaması olmaksızın ayrılıyor olacağız. Kalma taraftarları bu durumun Avam Kamarasının onaylayabileceği bir durum olmadığı konusunda ısrarcı olsa da bu, ülkenin kanunu ve büyük bir çoğunluk tarafından da kabul edilmiş durumda.

Milletvekilleri ikinci bir referandum veya Norveç seçeneği gibi herhangi bir alternatif konusunda anlaşamadıklarından dolayı ülkenin hazırlanması gereken herhangi bir anlaşma somutlaşamadı. May’in ‘Anlaşmasızlık kötü bir anlaşmadan iyidir’ mottosuna rağmen hiç kimse ona gerçekten inanmadı, özellikle de hükümetin politikasının bir anlaşmaya varmak olduğuna dair sürekli tekrarlanan sözlerine bakılınca.   

May şu anda bu emele ulaşmış olsa da, bunu parlamentodan geçirmek durumunda ve bu durum en iyimser söylemle bile zor görünüyor.

O halde “Anlaşmasız geri çekilme”ye hazır olmak gibi bir gereklilik var ve kabine buna dair hazırlıkların eylemsel bir zorunluluk olduğu konusunda hemfikir. Bu mantıklı bir tutum, ama daha önce düşünülmesi gerekirdi. Brexit’in son derece yakın olduğu şu durumda ise sadece bir panik önlemi ya da AB’nin blöfünü ortaya çıkarma teşebbüsü gibi görünüyor.

Eğer durum ilkiyse hükümet her şeyi son ana bırakmak gibi bir ihmalkarlık içerisinde. Eğer ikincisiyse neden işletmeler bakanların gerçekleşmesine izin vermeyeceği fakat bir pazarlık kozu olarak kullanmayı umdukları bir konuda hazırlığa masraf yapmak ve endişelenmek durumunda?

Uzun süredir anlaşıldığı üzere başbakanın gönlü Brexit’e razı değil ve kalma-ayrılma taraftarları arasında köprü kurmaya çalışıyor. Fakat bu mümkün değil. Eğer anlaşmasız bir şekilde ayrılacaksak 39 milyar sterlini ödemeye ihtiyacımız yok çünkü her şeyde anlaşma sağlanana kadar hiçbir şeyde anlaşma sağlanmıyor. 

Dominic Raab’ın bugün belirttiği gibi kurtarılan para kısa dönemdeki sorunları iyileştirmek ve Brexit’e bir kez olsun potansiyel bir felaket değil de bir fırsat olarak muamele etmek  için kullanılabilir. 

(Çeviren: Güneş İspir)

ÖNCEKİ HABER

7 çocuğa istismar davası ertelendi

SONRAKİ HABER

Buca Emek ve Demokrasi Güçleri: Geniş katılımlı ittifakı sağlayacağız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...