17 Eylül 2018 00:54

Ahlat’ın kültürel zenginliğine ‘saray’ gölgesi

'Türklüğün Tapusu Ahlat' diye lanse edilen Ahlat’ın varlığı, Neolitik çağa kadar uzanıyor ve Ahlat, onlarca medeniyete ev sahipliği yapıyor.

Fotoğraf: Özgür Gültekin/EVRENSEL

Paylaş

Duygu AYBER GÜLTEKİN
Fevzi AYBER

Urartuların Halads’ı, Ermenilerin Şaleat’ı, Kürtlerin Xelat'ı, Süryanilerin Kelath’ı, Arapların Hil’at’ı, İranlılar ve Türklerin ise Ahlat’ı... Anadolu’nun en eski sakinlerine ev sahipliği yapmış, kadim zamanların kadim şehridir Ahlat... Onlarca uygarlığın bıraktığı izlerse, “Türklüğün Tapusu Ahlat” veya “Kubbetül-İslam Ahlat” tanımlamalarıyla, Türk-İslam tarihi öne çıkarılarak yok sayılmaya çalışılıyor.

Türkiye’de tarihi eserler açısından eşi benzeri olmayan bir şehir konumundaki Ahlat’ın varlığı, Neolitik çağa kadar uzanıyor. Van Gölü kıyısında kurulu, tarihi ve doğal güzellikleriyle saklı bir cennet konumundaki Ahlat hiç kuşkusuz ayrıcalıklı bir öneme sahip. Yaklaşık 15 km Van Gölü sahil şeridi arasında gezerken karşınıza çıkan kale kalıntıları, kümbetler, tarihi mezar taşları, mağara evler ve mağaralar, köprüler, türbeler, camiiler ve hamam kalıntıları Ahlat’ın bir açık hava müzesi olduğunun kanıtı. Asurlular gibi çeşitli Mezopotamya devletlerine, Urartular, Bizanslılar, Persler, Abbasiler, Ermeniler, Medler, Ahlatşahlar Beyliği, Akkoyunlular, Selçuklu ve Osmanlılara geçiş kapısı olmuş Ahlat. Doğudan batıdan, kuzeyden güneyden bu coğrafyanın  çeşitli uygarlıklarının savaşlarına mekan olmuş, her topluluğun bir süre yerleşimine vatan olmuş bir tarih müzesi... Hak ettiği görkeme hangi uygarlık döneminde kavuşmuş bilinmez ama, bugün bilinmesi istenilen ve öne çıkan tarih Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nden ibaret. Diğer uygarlıkların izleri yok olmaya yüz tutmuş ya da yok edilmiş... Yakın dönem yapıtları onarılmış ve korunmuş (Abdurrahman Gazi Türbesi gibi İslami ziyaret mekanları veya Türk kültürüne ait olanlar). Diğerleri yok sayılmış adeta...

YOK SAYILAN TARİH

Ermeni kiliselerinin yıkıntı içinde birer samanlığa dönüşmesi, hiç yaşamamışlar gibi mezarlarının yok edilmesi ve kiliselerinin definecilerin tahribatına uğramasına adeta göz yumulmuş. Bir zamanlar Keşiş mağaralarında bulunan bezir yağı üretiminin yapıldığı koskoca değirmen taşlarının yerinde yeller esiyor. Harabeşehir’deki köprünün yapımında kullanılan çok eski çağlara ait at kabartma figürlü taş şimdi yerinde yok. Neler oldu? Buharlaştı mı yapıtlar ve kalıntılar?

Urartu Uygarlığı’ndan kalan kale kalıntıları başta olmak üzere birçok tarihi kalıntının bakımsızlığa terk edilmesinin aksine; Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nden kalan eserlerin üzerinde durulması, bu gözlemi haksız çıkarmayan örnekler arasında. Tarihi ve kültürel varlıkların korunması hiç kuşkusuz hayati derecede önemli. Ancak bir tarihi yüceltip diğerinin üstünü örtmeye çalışmak, tarihi ve kültürel değerlere hakaret niteliği taşıyor. Ahlat’ta iki yıldır kutlanan “1071 Malazgirt Zaferi” törenleri ve bu yılki törende öne çıkan “Ahlat’a Cumhurbaşkanlığı Sarayı” girişimi de bunun devam edeceğinin göstergesi. Hatta politik hesapların yanı sıra, geçmiş uygarlıkların üstünü örtmeye hizmet edecek bir gölge “otağ saray” olacağı anlaşılıyor. 

MAĞARA EVLERDE BİR TARİH YATIYOR

İlçenin Harabeşehir Mahallesi’nden Kulaksız Mahallesine kadar uzanan vadide (Tahtısüleyman Mahallesi de dahil), Neolitik çağdan kalma yüzlerce mağara olduğu biliniyor. Özellikle Harabeşehir Mahallesi’nde, çoğunlukla yan yana sıralanmış mağaralar, 2-3 göz odadan oluşuyor. Yakın dönem tarihine kadar insanlar burayı yuva bellemiş. Mağaralardan birinin duvarında Budizm ve Êzidî inancında kutsal sayılan 2 tavus kuşu ve ortalarında lotus çiçeği kabartması bulunuyor. Bilim insanları bu mağaranın Anadolu’nun tek Budist tapınağı olabileceğine dikkat çekiyor. Öte yandan Êzidîlerde de tavus kuşu kutsal olduğu için Êzidî yerleşimi de olabileceği söyleniyor. Ama günümüzde mağaralar oldukça bakımsız. İçeri girdiğinizde sizi ağır bir koku karşılıyor. Çünkü bu mağaralar o bölgede yaşayan halk tarafından ambar ve ahır olarak kullanılmış. Tarihe ışık tutan bu mağara evlerin ve tavus kuşu kabartmasının korunması bir yana define avcılarının tahrip etmesine karşı bir önlem dahi alınmamış. Sadece bu mağaralarda değil ilçenin genelinde tarihi eser avcılığının yarattığı tahribatı görmek mümkün.   

KUŞ CENNETİ İLGİ BEKLİYOR

İlçenin merkezine 3 km mesafede bulunan, kuş bilimcilerin açıklamalarına göre 54’ü yerli toplam 120 kuş türünün göç yolunda olan Kuş Cenneti, bugün bakımsızlığa mahkum edilmiş yerlerden biri. Bitlis Valiliği’nin 14 milyar liralık yardımına rağmen gerekli çevre düzenlemesi hâlâ yapılamamış. Yerel yönetim gerekli düzenlemenin yapılabilmesi için çok daha fazla paraya ihtiyaç duyulduğunu açıklamış. Ancak Kuş Cenneti’ni gezerken henüz bir çalışmanın başlatılmadığını görebiliyorsunuz. Çevresinde ikamet eden insanların, hayvanlarını otlattığı, sazlığa girerek rasgele metotlarla balık tuttuğu bu doğa harikası sazlık, ne yazık ki turizme kazandırılamayan yerlerden biri.

KÜMBETLER DİYARI

İlçede yöreye özgü Ahlat taşı ile inşa edilmiş Selçuklu, Karakoyunlu ve Akkoyonlu dönemlerine ait 14 adet kümbet bulunuyor. Bu kümbetler genel olarak çift katlı ve bir çadırı andıran görünüme sahip. Kümbetlerin zemin katı mezar odası. Üst katı ise mezarı ziyarete gelenlerin ibadetlerini yaptıkları alan olarak düzenlenmiş. Mezar odası olan zemin katta adına kümbet yapılan şahıs ve ailesi defnedilmiş. İlginçtir; bunlardan birisi de, bir Ermeni din önderine ait Keşiş Kümbeti… Her biri birbirinden güzel bu kümbetler Ahlat’ın en önemli simgelerinden... Anadolu’da başka hiçbir yerde bu kadar çok kümbeti bir arada görmeniz mümkün değil. Ermeniler, Türkler, Kürtler ve diğer tüm uygarlıklar yapılarında kendi mimari özelliklerini kullanırken, yörenin karakteristik özelliklerine de ters düşmemeye özen göstermişler. Sadece kümbetlerde değil, ev inşaatında, camilerde ve yeni yapılarda da çoğunlukla bu taş kullanılıyor. Nemrut Dağı eteklerindeki taş ocaklarından çıkarılıp işlenen bu taş, eski uygarlıklardan bu yana kolayca işlenebildiği için mimaride ve sanat eserlerinde de sıklıkla kullanılmış.

TARİH KOKAN BİR ANIT MEZARLIK: SELÇUKLU MEZARLIĞI

İlçenin en önemli tarihi noktalarından biri de Selçuklu Mezarlığı… İlçenin merkezinde yüzlerce dönüm arazi üzerine kurulu bu mezarlık, Urartulardan Osmanlı Dönemi’ne kadar birçok uygarlığın izlerini taşıyor. Buraya adımınızı atar atmaz sizi, boyları 4 metreye varan mezar taşları tüm görkemiyle karşılıyor. Yıllardır sürdürülen kazılarda binlerce sandukalı ve kurgan tarzında mezar gün yüzüne çıkarılmış. Kazılar ve bakım çalışmaları ise sürüyor.

Her cephesinde süsleme bulunan bu mezarlar, dikdörtgen prizma şeklindeki şâhideleriyle oldukça dikkat çekici.

Her biri sanat eseri değerindeki bu kitabelerin büyük kısmı kırılıp dökülmüş ya da tahrip edilmiş ne yazık ki... Ancak Selçuklu Mezarlığı yine de şanslı sayılır. Anadolu’nun Orhun Abideleri olarak da nitelendirilen ve dünyanın ilk Türk-İslam mezarlığı olma özelliğini taşıdığı için daha fazla korunuyor diyebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Beşiktaş'ta 4'üncü Fikret Orman dönemi

SONRAKİ HABER

İhraç edilecek değil, ödüllendirilecek öğretmenleriz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...