06 Ağustos 2018 00:29

Şantiyedeki haklarımızı nasıl kazandık, nasıl kaybettik?

Dev Yapı-İş yöneticisi bir işçi; şantiyedeki işçilerin çalışma koşullarını, mücadele deneyimlerini, yapılması gerekenleri Evrensel'e yazdı.

Fotoğraf: Pixabay (Arşiv)

Paylaş

Dev Yapı-İş Yöneticisi bir işçi
Ankara

Merhabalar, aynı koşullarda çalıştığımız, meslek hastalıklarına yakalandığımız, hasret ve özlem biriktirdiğimiz arkadaşlar!

Daha önce sizlere Ankara Etlik Şehir Hastanesinde yaşanan ve tüm Türkiye’ye yayılmaya çalışılan bir uygulamanın nelerin habercisi olduğunu, hangi psikoloji ile yaşandığını, Bursa Şehir Hastanesi, Kartal Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Torunlar Center, Beykoz Nun Vakfı şantiyesi, Tema İstanbul işçilerinin yarattığı deneyimin ne olduğunu, nerelere kadar ulaştığını aktarmaya çalıştım.

Genel olarak bizler de aynı sorunları yaşayan, aynı tepkileri veren insan yapılarına sahip olduğumuz için ve Türk’ü, Kürt’ü, Alevi’si, Sünni’si, kadını erkeğiyle aynı kültürün parçalarıyız.

Aynı şeylere aynı tepkileri veriyoruz genellikle. Tema İstanbul örneği ile başlayarak tek tek yaşanan süreçleri, tepkilere neden olan sorunları, buna karşı mücadele biçimimizin nereye vardığını, ne kadar başarılı olduğunu, neden sınırlı kaldığını, ne biriktirdiğimizi tek tek aktarmaya çalışacağım.

Tema İstanbul, şantiyesinde işçiler, duvarcı, kabacı, inceci, mekanik tesisatçı, elektrikçi gibi inşaatın farklı bölümlerini yapıyorlardı. Koğuş olarak adlandırdığımız, konteynerlerde 8-10 kişi bir arada yaşıyorlardı. Şantiyeler büyüdükçe adeta birer şehir oluyorlar, bakkalı, manavı, berberi şantiye içerisinde oluyor haliyle.

ŞANTİYENİN HER KARIŞINDAN PARA KAZANIYORLAR

İşçiler yemek yedikleri yemekhanede yemek kalitesi düştükçe gücü oranında çözümler üretiyorlar. Şantiyenin bakkalından bisküvi, kek vs. gibi karın doyurmayan gıdalara yöneliyorlar. Bu bakkallar da öyle az kâr eden yerler değil genel olarak. İşçi, maaşının hiç de az olmayan bir kısmını burada bırakıp gidiyor. Ayrıca bu bakkallar dışarıda 50 kuruştan satılan eşyayı 1 lira, 1 lira olan eşyayı 1.25 lira 1.5 lira, 2 lira gibi fiyatlardan satıyorlar. O bölgenin tekeli çünkü onlar. Rakibi yok. Ayrıca gerekli gereksiz her yere şantiye dikilmesiyle, işverenlere bedavadan peşkeş çekilen onca arazinin her karışından para kazanılıyor. İşveren buraları kiralıyor. Anlayacağınız ailesine geçim sağlamak için izbe şantiye köşelerine tıkılan işçiler daha şantiyeden çıkmadan kazandığının azımsanmayacak kısmını geri veriyorlardı. Her şey birkaç saat içerisinde düzeliverdi. Binlerce işçi bir araya geldi, otoyola indi ve yolu trafiğe kapattı. İkinci güne kalmadan koğuşlar bir güzel dezenfekte edildi, kantindeki fiyatlar makul düzeylere çekildi. Tabii işveren de bunun altında kalmadı, bugün Ankara’da devletin polis eliyle yaptığını o da formenler, ustabaşları eliyle yaptı. Video kayıtlar aldırdı. Tabiri caizse kelle aldı. İşçilere önderlik eden öncü işçileri fişledi, işçilerin arasına nifak tohumları ekmeyi daha ilk saniyeden başladı. 

Sonuç olarak işçiler, aralarına atılan nifak tohumlarına aldırış etmeden bir araya gelmenin kazanımlarını derhal aldılar. Ama bu birliği kalıcı hale getirememenin cezasını da iş bitimine kadar şantiye koşullarının daha da kötüleşmesi olarak aldılar.

HEP BEDEL ÖDEDİK

Torunlar Center, şantiyesinde Alimak olarak tabir edilen asansörü kullanan arkadaşlarımız, Soma’da maden kazasına sebep olan “hadi hadi!” düzeninin bir benzerini yaşadılar. Alimak adı verilen asansör inşai bir asansör tipi. 6-7 ton civarında yük taşıyabilen bu makine üzerinde bir sensör aracılığıyla yük aşımı ve aşırı yükleme uyarısı yapmak üzere dizayn edilir.

Daha az zamanda daha çok iş yapmak üzere, bu Alimak adlı makinenin sensörlerinin bozuk olduğu, tedarikçi firmanın servis hizmeti vermekle yükümlü olduğu ve birtakım arıza kayıtları verilmesine rağmen servis ücretinde anlaşılamadığı için bu Alimak denen makinenin bozuk sensörle çalışmaya devam ettiği tespit edildi. 10 işçi arkadaşımız hayatını kaybetti. 

Daha sonra bir araya gelen işçiler, birlikteliğinin karşılığını maddi tazminat hükümleri, Alimak sensöründeki hata ve tüm iş güvenliği tehditlerinin düzeltilmesi gibi kazanımlar elde ettiler. 

Tema İstanbul şantiyesinde çalışan işçiler, birlikteliğin kazanımlarını derhal aldılar. Birliği koruyamamanın cezasını da bu işçilere öncülük eden öncü işçiler, 10 işçinin ölümüne sebep olan şantiye sahbinin ölenlerin ailesine verdiği tazminattan daha fazlasını, bu zatın ticari itibarını zedeledikleri gerekçesiyle tazminat olarak vermekle çektiler.

Beykoz Nun Vakfı Okulları, Kartal Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Bursa Şehir Hastanesi, Beykent Üniversitesi, Ankara Etlik Şehir Hastanesi, Eskişehir Şehir Hastanesi, Ankara Bilkent Şehir Hastanesi, Adana Şehir Hastanesi, Mersin Şehir Hastanesi ve adı aklımıza gelmeyen daha pek çok şantiyede işçiler benzer nedenler ve taleplerle bir araya geldiler. Bu sebep bazen ücretlerin alınmaması, bazen kokan etler ve bayat sebzelerle yapılan yemekler, bazen bir iş kazası oldu. İşleyiş hep aynı şekilde oldu. Kokan et işçiyi Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Kadın-Erkek, AKP’li-CHP’li-MHP’li-HDP’li- EMEP’li-BBP’li diye ayırmıyordu. Torunlar’da ölen işçiler arasında Kastamonu’lu da vardı, Dersim’li de. Alimak ayırmadı onları öldürürken...

Ama işçiler bir araya gelerek haklarını aldıktan hemen sonra, patronlar derhal farklılıklarını kaşıyarak önce onları ayırdı, daha sonra bir bir öncü işçileri işçilerden kopararak, işçilerin birlikteyken aldıklarından daha fazlasını geri alarak cezalandırdı işçileri. Bu süreçler istisnasız bu şekilde devam etti ve hep devam edecek. Çünkü Tema’da, Torunlar’da, Kartal’da tek vücut olmuş işçilere hiçbir güç diz çöktüremezdi ve çöktüremedi. Ama bu birlikteliğin bozulmaya başlamasıyla birlikte kazandığımızdan daha fazlasına geri vererek bedel ödedik.

NE YAPACAĞIZ?

Sonuç olarak şu noktaya varmak istiyorum sevgili arkadaşlar: 

Hepimiz farklı sebeplerle, farklı gerçeklerle kelle koltukta çalışan işçileriz. Yukarıdaki örneklerden görüleceği gibi zor zamanlarda doğru adımlar atmayı becerebiliyoruz. 

Bundan sonraki işimiz, işverene karşısında haklarının bilincinde bir işçi topluluğu olduğunu göstermek.

Nasıl yapacağız bunu? Özellikle yakın gelecekte yaşanacak olan Ankara Etlik şantiyesi işçileri, Bursa Şehir Hastanesi işçilerinin mücadelesinin seyrine doğru müdahale ederek.

Peki nasıl? Can alıcı olan kısım işte burası. Şöyle ki: 

Taleplerimiz neler? Hijyenik yemekler, kantinlerde soyulmamak, havalandırılan odalarda yatmak.

Kimiz? İşçiyiz.

Hangi etnik kökendeniz? Önemi yok.

Dinimiz ne? Herkesin dini inancı kendine, hepimizin kendince bir inancı var veya yok. Bizi bizimki ilgilendiriyor. İnancımızın kutsal olduğuna inanıyoruz. Diğer inançtan olan arkadaşımızın inancı da en az bizimki kadar saygıdeğer.

Hangi adımı atacağız? Öncelikle aynı şantiyenin tüm işçileri belirli aralıklarla sohbet toplantıları yapmalı.

Ne talep edeceğiz? Kendi aramızda, yemekleri denetleyen bir grup kuracağız. Şantiye işleyişinde bu talebimizin dikkate alınmasını talep edeceğiz. Yemeklerden şikayet gelmesi halinde, bunu yemek üreticisine ileteceğiz. Gayet insani olan bu talebimizin çözümünü rica edeceğiz.

Nasıl? Bunu canımıza tak edinceğe kadar sineye çekerek tepkimizin daha da büyümemesi, diyalog üslubunun istemediğimiz noktalara varmaması için, bu süreci şantiyeye ayak bastığımız andan itibaren başlatacağız. 

Hangi yolla? Sendika yoluyla.

Ama nasıl? Hepimiz, ülkemizdeki sendikaların işlevini yitirmiş örgütler olduğunu görüyoruz maalesef. Ama bilmeliyiz ki bunun sebebi yine biz işçileriz. Çünkü hayata bakış açımız da bunu kanıtlıyor. Biz sendikayı dışarıdan birine tüm yetkilerimizi devrederek, onun bizim adımıza her türlü davranışı yapma özgürlüğüne sahip olduğunu düşünüyoruz. Artık böyle yapmayacağız. Her birimiz kendimizi sendikanın bir yöneticisi olmaya aday olarak göreceğiz. Yetki vereceğiz, ama yetki verdiğimiz arkadaşımızı da denetleyeceğiz. Denetlenmeyen güç krallık benzeri bir sonuç doğurur. İnşaat sektöründe bu iddiada olan DİSK/Dev-Yapı İş dışında sendikalar da mevcut. Yani biz diğer sendikalarla rakip değiliz. Tam tersine dayanışma içerisinde hareket ediyoruz çoğu zaman. O zaman öncelikle bir sendikaya ihtiyacımız var bu süreçte.

Neden? Çok büyük ihtimalle, diyalogun olmadığı bir ortamda bu sesler bireysel olarak artacak, artacak, artacak ve bir yerde örgütlü olmayan ama hep beraber gür bir ses olacak ve işveren derhal gazımızı almak için göstermelik adımlar atacak.

Kabul edelim ki bizim insani talep dediğimiz şey, işverenin sözlüğünde maliyete tekabül ediyor. Dolayısıyla bu adımı kalıcı olarak atmak demek, karın azalması demek.

Devamında en çok konuşan işçileri bir bir tespit edecek işten atacak. 

Bunun için bizim kalıcı bir sendikaya ihtiyacımız var. Ve unutmayalım ki şantiyeci olduğumuz sürece, işyerimiz değişecek ama aynı sorunlar bizimle gezmeye devam edecek.

Kısacası bu süreci sendikamız üzerinden yürütmek zorundayız. Hangi sendika olduğunu hiçbir önemi yok bizim açımızdan. Ama işleyen bir sendika olup olmadığı önemli.

BAŞARILI OLMAK İÇİN

Şantiye işçileri,

■ Örgütlü ve disiplinli bir şekilde mücadele etme kararı vermeliler.
■ Bunu yapmak için DİSK/Dev Yapı-İş veya başka bir sendika ile iletişime geçmeliler.
■ Bu taleplerinin sözcüsü olacak arkadaşları belirlemeliler.
■ Sendikayı bu amaçla kullanmalılar (avukatı, doktoru vs. gibi tüm imkanları ile).
■ Üslup olarak yapıcı bir dili tercih etmeliler.
■ Sürecin sonunda da bu birlikteliği ayakta tutmalılar. Çünkü patron kaşıkla verdiğini, sapıyla geri almaktan geri durmaz.
■ Sendikanın bu işyerinden ayrılsa bile gideceği başka bir şantiyede de kendisi adına yetkili olmasını sağlamalılar.
■ Yetki verdikleri kişilerin her adımını denetlemeliler.
■ Kendi aralarında, sadece işçilere bu bilinci taşıyacak ve işi sadece bu işle uğraşmak olan bir görevli bulmalılar. Onun ülkemizdeki her şantiyeye gidebilmesi için ihtiyaç duyacağı yol parası, konaklama, yeme içme gibi harcamalarını finanse edecek bir aidat belirlemeliler. 
■ Yapılan her harcamanın kaydının tutulmasını talep etmeliler.
■ Her ay bunu dikkatlice incelemeliler.
■ Harcırah olarak verilen ödenekten, gereksiz bulunduğu düşünülen herhangi bir harcama varsa bunu dile getirmeliler.

Sonuçta tüm bu kurallarla üye oldukları sendikayı sorgulayabiliyor ve çalıştırabiliyorlarsa bu işi başarabilmişler demektir.

Sonuç olarak bizim eskiden bir sendikaya ihtiyacımız vardı. Sahipsizdik. Kötü de olsa bir sendikamız olsun hayaliyle çıktık bu yola. Artık sendikamız var, sendikalarımız var, onları kullanabilmek istiyoruz. Biliyoruz ki, gittiğimiz her şantiyede gördük ki bizden daha ileri işçiler de var. Yakın gelecekte yaşayacakları sorunlara bu şekilde müdahale etmeyi bir deneyelim arkadaşlar. Göreceğiz ki hem bu talepler için hengame çıkarmak zorunda kalmayacağız. Hem de arkadaşlarımızı kurban vermeyeceğiz.

Sevgilerle…

ÖNCEKİ HABER

‘Sen ölmüşsün kimin umurunda yeter ki onların işleri yürüsün!’

SONRAKİ HABER

Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ni tahtakurusu bastı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa