24 Nisan 2018 23:25

İstanbul'un en kozmopolit mahalleleri: Balat ve Fener

Müslüman, Rum, Ermeni ve Musevilerin yüz yıllardır bir arada yaşadığı Balat ve Fener'in eski kozmopolit yapısından eser kalmadı.

Moğolların Meryemi Kilisesi
Fotoğraf: İsmet Doğan/EVRENSEL

Paylaş

İsmet DOĞAN
İstanbul

Balat, Yunanca “büyük ev, saray” anlamına gelen “Palation” kelimesinden geliyor. Bu isim bölgedeki Bizans İmparatorluğunun son sarayı olan Blakhernai Sarayı’ndan geliyor. Fener Mahallesi’nin ismi ise bu bölgedeki kalelerden birinde bulunan bir fener nedeniyledir.

TEK BİR YAHUDİ AİLE BİLE KALMADI

Müslüman, Rum, Ermeni ve Musevilerin yüz yıllardır bir arada yaşadığı bu iki semtin kozmopolit yapısı 1915 Ermeni tehciri, mübadele, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları sonrasında tamamen değişmiş, bölgede Musevi ve Rum nüfusu çok azalmış. 1930’larda Yahudi nüfus 10 bin kadarken bugün bu semtte yaşayan tek bir Yahudi aile bulunmamaktadır. 

1453’te fetihten sonra İstanbul’dan kaçan Rumlar, 1454’te Sultan Mehmet’in kendilerine dokunulmayacağı konusunda verdiği garantiyle İstanbul’a geri döndü. Kilise ve okullarını yeniden açtılar. Ancak “hoşgörülü” Osmanlının bazı şartları vardı;

Kiliselerde çan çalmak yasaktı ve “kubbe” sadece camide olabilirdi. Bu yüzden kubbeli bütün kiliseler ya camiye çevrildi ya da yıkıldı. Bu durumun sadece iki istisnası vardı;
Biri Aya İrini Kilisesi; Camiye çevrilmemiş ancak silah deposu olarak kullanılmış. Diğeri Fener Mahallesinde bulunan Moğolların Meryemi Kilisesi.

FENER RUM LİSESİ

Marsilya'dan getirtilen kırmızı tuğlalarla Fener semtinin en dik yokuşlarından birinin üzerine inşa edilmiş olan bina, Haliç'in her tarafından görünür.İhtişamlı mimarisiyle genellikle patrikhane zannedilen bu okul, Osmanlı döneminde önemli imtiyazlara sahipti. Mezunlarının çoğu sarayda görev alırdı. Bugünkü görkemli bina yapılmadan önce patrikhane bünyesinde birçok adres gezen okul şimdiki yerine 1881'de taşınmış. Bina, bu okul mezunu, Ünlü Mimar Konstantin Dimatis tarafından yapılmış. Binanın arsası ise yine okulun öğrencilerinden Dimitry Cantemir tarafından bağışlanmış.

MOĞOLLARIN MERYEMİ KİLİSESİ

İlginç ve hüzünlü bir hikayesi olan kiliseye ismi verilen kişi Bizans İmparatoru VIII. Mikael Paleologos'un kızı prenses Maria Despina. Maria, Galata'da gümüşçülük yapan Cenevizli Carlo'ya aşıktır. Ancak iki sevgili arasına hem sınıf farklılığı vardır hem de din. Her şeyi göze alıp kaçmaya karar veren sevgililerin hikayesi masallardaki gibi bitmez.
 
İmparatorun adamları sevgilileri yakalar, Carlo'yu öldürür prensesi de saraya kapatır. Bu tarihlerde ekonomik sıkıntılar yüzünden askeri gücü zayıflamış Bizans bir çok ülkenin hedefindedir. O tarihlerde saldırıları bir nebze olsun durdurmak için en sık kullanılan yollardan biri devletler arasında kurulan akrabalık ilişkileridir. 

İmparator Paleologos aşk acısı çeken kızları Maria'yı İlhanlı hükümdarına, üvey kardeşini de Altınordu Devleti hükümdarına eş olarak verir.
 
Bu yöntem o tarihte çok sık kullanılırdı. Osmanlı Devletinin 2. padişahı Orhan Beyin dört eşinden üçü, I. Murat'ın beş eşinden üçü de Bulgar ve Bizans prensesleriydi.

İlhanlı Hükümdarı Abaka Han ile 17 yıl evli kalan Maria, Abaka Han başta olmak üzere binlerce Moğolun Hristiyan olmasını ve Hristiyanlığın yayılmasını sağlar. Abaka Han öldükten sonra İstanbul'a dönen Maria ve Fener sırtlarında bir manastır kurarak buraya kapanır, ömrünün sonuna kadar rahibe olarak yaşar. Moğol halkından bir çok kişinin Hristiyan olmasını sağlayan Maria "Moğolların Meryemi" ismiyle anılmış, manastıra da (Bugün kilise olarak kullanılıyor) Moğolların Meryemi Kilisesi ismi verilmiş. 

İstanbul'un fethinden sonra kubbeli tüm kiliseler camiye dönüştürülürken buraya dokunulmamasının sebebi ise Fatih Sultan Mehmet'in Mimar Başı Atik Sinan Paşa'nın padişahtan ricasıdır. Zira Atik Sinan Paşa devşirme bir Rum'dur. Padişahtan, annesi ve akrabalarının ibadet ettiği bu kiliseye dokunulmamasını ister. Fatih'e tuğralı bir ferman çıkarttırır. O ferman hâlâ kilisenin duvarında duruyor.

DÜNYADAKİ TEK METAL KİLİSE 

Her ne kadar azınlık halklar bu bölgeden kopartılıp sürüldüyse de Balat ve Fener semtlerinin her yerinde bu halklara ait evler, ibadethaneler var. Bunlardan biri de Balat sahilindeki Sveti Stefan Bulgar Kilisesi'dir.   

Bulgarların ayrı bir cemaat olarak kabul edildikleri padişah fermanı 28 Şubat 1870 günü burada okunmuştur. Bu yerdeki ilk kilise 1847 yılında ahşap olarak yapılmış ancak 1898'deki bir yangında kül olduktan sonra yerine tamamen metalden olan bugünkü kilise yapılmış. Dünyadaki tek metal kilisedir. İçi de dışı da çok görkemli olan bu bina Balat'ta "mutlaka görülecekler" listesinde olmalı.

KUTSAL YAĞ’IN ÜRETİLDİĞİ YER: RUM ORTODOKS PATRİKHANESİ

Dünyadaki yaklaşık 260 milyon Ortodoks Hristiyan için çok önemli bir merkez kabul edilen Rum Ortodoks Patrikhanesi de Fener'dedir. 

 Bu patrikhane Ortodoksların ruhani başkenti sayılır. Fetihten önce Ayasofya Kilisesi'nde bulunan Patrikhane, Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesiyle birkaç farklı mekan gezdikten sonra 1602 yılında bugünkü adresine taşınmış. Ortodoks inanışına göre yeni doğan çocukların vaftiz edildiği suya katılan Kutsal Yağ burada yapılır ve tüm dünyadaki Ortodoks Kiliselerine dağıtılır. 400 yılı aşkın süredir burada olan patrikhane ile ilgili ilginç hikayeler var. Bunlardan en ilginci Patrikhane binasının 1821 yılından bu yana açılmayan kapısıdır. 

Mora İsyanı döneminde görev yapan Patrik Gregorios isyana destek verdiği gerekçesi ile bu kapının önünde asılır. 3 gün boyunca da cesedinin indirilmesine izin verilmez. Aynı tarihte Kayseri, Edremit, ve Tarabya metropolitleri de asılırlar. Bu duruma tepki olarak Patrikhanenin ana giriş kapısı bir daha açılmaz. Patrikhane arazisine yan kapıdan girilmektedir. 

CADDEYE PATRİK GREGORİOS'U ASAN PAŞANIN ADI VERİLDİ  

Patrikhanenin bulunduğu caddeye verilen isim de ilginçtir.

Caddenin bugünkü adı Dr. Sadık Ahmet Caddesi'dir. Kısa bir süre öncesine kadar caddenin adı Ali Paşa Caddesi'ydi. 1821'de Patrik Gregorios'u kapının önünde asan Sadrazam Bendirli Ali Paşa, yani Ortodoks cemaatinin en büyük din adamını asıp, patrikhanenin bulunduğu caddeye de asan kişinin adını vermek tesadüf değil tabii ki. Devletimiz, cadde adı üzerinden Rum azınlığa ayar veriyor.

Tıpkı bir süre önce Osmanlı aleyhinde konuşan Birleşik Arap Emirliği Dış İşleri Bakanına kızıp emirliğin büyükelçiliğinin bulunduğu sokağın adı Fahrettin Paşa Sokağı, Afrin operasyonu hakkında konuşan ABD'ye atarlanıp ABD büyükelçilik binasının bulunduğu caddenin adının da Zeytin Dalı Caddesi yapılması gibi.

ÖNCEKİ HABER

Bahçeli: Gül, Pensilvanya’nın tezgahına düşmeyi nasıl göze almıştır?

SONRAKİ HABER

Erdoğan ‘Uyum yasalarını' onayladı, karar Resmi Gazete'de yayımlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa