Akademi yargılıyor
‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ metni basın toplantısı ile kamuoyuna duyurulduğundan beri; imzacıların yüzlercesi işten atıldı…

Şebnem KORUR FİNCANCI
Bir akademisyen olarak yazı yazmanın, ders anlatmanın yabancısı değiliz. Değiliz ama o yazılar yapılan araştırmalar ve somut veriler üzerine tartışmadan öteye geçmiyor. Ardı ardına açılan davalarla 2017 sonunda başlayan adliye mesaileri bir tarafa, durmadan beyanda bulunmak, açıklamalar yapmak, hazırlanan iddianamelerin kopyala yapıştır içindeki hatalarını tek tek inceleyip tartışmak kolay değil. Günler süren mesailer harcıyoruz hep birlikte aynı anda 5-6 mahkemede müvekkillerini avukatsız bırakmamak için çırpınan avukatlarımızla. Bilimsel dergilerden gelen makale değerlendirmeleri, üniversitelere sunulmuş proje önerilerinin gözden geçirilmesi bile bundan kolay. Hiç olmazsa onlarda ciddi mantık hataları, bilimsellikten uçsuz bucaksız savrulmalar ve kör gözüme intihal olmuyor. Gene de bakmayın yukarıda dediklerime, böyle bir baskı ve sindirme ortamında sözün her hali ruhumuzu onarıyor.
Bu yıl içinde akademi cephesinde yaşananları, ardı ardına açılan davaları anmadan önce birkaç yıl öncesine dair kısa bir bilgi vermek gerekebilir. Orada burada karşınıza çıkan bir BAK var, nedir bu diye merak eder misiniz bilmem ama Barış İçin Akademisyenler olarak adlandırmıştık kendimizi 2012 yılının kasım ayında barış talebini desteklemek amacıyla imzalanan bir bildirinin sonrasında. Kim olduğumuza dair bilgilerin de yer aldığı www.barisicinakademisyenler.net internet sitesindeki bilgilerle devam edelim: “2012 aralık ayında yapılan ilk toplantısında Barış İçin Akademisyenler Türkiye’de bir barış sürecinin ortaya çıkması ve bu sürecin sağlıklı yürütülmesi için çaba gösterme, barış ve barışma pratikleri, barışın toplumsallaşmasında kadınların rolü, eğitim sürecinde ana dillerin entegrasyonu, savaşın ekoloji üzerindeki tahribatı gibi konularda bilgi üretilmesini destekleme kararı aldı. Barış İçin Akademisyenler, 2013-2016 yılları arasında barış talebini yükseltmek ve başlayan sürece katkıda bulunmak için imza metinleri yayımladılar, toplantılar yaptılar. Ancak bugün Barış İçin Akademisyenler olarak anılan ve 2016 ocak ayında yayımlanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” metninin imzacıları, bu çalışmaların çok ötesinde bir çoğunluk ve çoğulluk oluşturuyorlar.”
Barış imzacıları olarak da anılmamıza vesile olan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” metni basın toplantısı ile kamuoyuna duyurulduğundan beri; barış talebini terörle ilişkilendiren yürütmenin desteği ve katkılarıyla imzacıların yüzlercesi işten atıldı, pasaportlarına el konuldu, başka yerlerde iş bulmaları engellendi, kanlarıyla duş yapmak isteyenler oldu, defalarca karakola çağrıldılar, bu saldırılara dikkat çekmek için bir basın bildirisi okuyan dördü tutuklandı ve sonunda bireysel davalar başladı. Tam davaların başladığı günlerde bir AKP’li milletvekili bizleri tehdit edenler kervanına katılarak hapsedilmenin bizim için yeterli olmayacağını, yaşam hakkımız dahi olmadığını belirterek hakkımızda idam talebinde bulundu.
Aynı ve tek bir metin üzerine bir anda Türkiye’nin dört bir yanından imzacılar 5 Aralık 2017 günü Çağlayan mesaisini başlatmış oldular. Neredeyse her gün en az 3-5 akademisyenin duruşması için yüzlerce akademisyen ve desteğe gelen öğrencilerimizle Dayanışma Akademilerine bir yenisini, Çağlayan Akademisini eklemiş olduk.
Barış istemenin böylesi ağır bir suç olarak ele alındığı memlekette, tüm bu kamu görevinden çıkarma, baskı ve tehditlere, memleket sathına yayılmaya çalışılan korku iklimi ve kötülükler silsilesine karşı inanılmaz bir dayanışma ağı kurulmuş oldu akademinin o kendine has sorgulayıcı, eleştirel bakışını ve bilimsel tartışmalarını Çağlayan’a taşıyarak. Sanırım birçoğumuzun almış olduğu uzun bir akademik yolun daha en başlarında olan ve Çağlayan Akademisindeki ilk dersinde yüreği ile devleşen sevgili dostumuz Aslı Aydemir’in anlatısıyla başlamalı ilk olarak: “Sosyal psikoloji, kolektif utanç ve kolektif suçluluğun, gruplar arası affetmeyi kolaylaştırarak toplumsal barışın inşasında önemli yer tuttuğunu söylemektedir. Çatışma çözümü ve barış inşası konusunda yapılan çalışmalardan elde edilen bulgular, bunu doğrulamaktadır. Toplumsal barışın sağlanabilmesi için utanç ve suçluluk duygularını çalışmak, yaşanan acıların iki grup arasındaki mesafeyi azaltması ve yakınlaşabilmesi açısından önemlidir…” Ya o yolda hayli ilerlemiş, hekimliği kadar hak savuculuğu ile de hepimize ışık tutmuş sevgili dostumuz Şahika Yüksel, bilimsel kaynaklara atıflarla bezeli o olağanüstü anlatısı: “Savaş, tecrit, işkence sağlığı ve ruh sağlığını bozar, hastalıklara yol açar. En iyi panzehir barıştır. Hekimlerin sık karşılaştıkları sorulardan biri görevlerinin nerede başladığı ve nerede bittiğidir. Bölgemizin ve dünyanın bir gerçeği olan savaş karşısında, insanların sağlığını ve iyiliğini gözetecek şekilde koruyucu hekimliğin ve aynı zamanda hekimin sosyal sorumluluğunun gereği barışı savunmaktır, barış için mücadele etmektir. Bildiğim ve yıllardır söylediğim ‘Temel haklara ulaşmada bariyerlerin olması toplum sağlığını tehdit eder’ demek istedim. Bu metin de bunu dile getiriyordu. Temel hakların sınırlanması, tecrit konusunda kendi kişisel, uçuk ve romantik düşüncelerimden söz etmiyorum. Sadece başkalarının travmalarını da düşünmüyorum. Ben de diğer Türkiyeli vatandaşlar gibi bu travmatik deneyimlerin her gün tanığıydım. Sosyal medya dahil görsel ve yazılı basından olayların tanığı olarak ben de şiddete maruz kalıyordum. Bunun karşısında sessiz kalarak görmemiş gibi yapabilir veya barış talebinde bulunabilirdim. Görmezden gelmenin bedeli çok ağır olurdu. Kendimi sahtekar ve yalancı olarak görürdüm…”
Unuttuğunuz ya da gözden kaçırdığınız bir durum, ama onlarca anlatıdan doğrudan sağlık alanıyla ilgili iki anlatı bile yeter akademisyenlerin yargılanamayacağını anlatmaya. Tarih sizi elbet yargılayacak, hele suikast ve katliamlara davetiye çıkartacak son KHK’niz ile birlikte, ama siz istediniz, ondan önce akademisyenler yargılayacak sizleri, başladılar bile! Girdikleri her yeri akademiye dönüştürenler insanlık adına yargılamaktadır hepinizi.
Evrensel'i Takip Et