18 Aralık 2016 00:42

Dünya bizim ama vize uygulaması var

Gizem İbak Evrensel Pazar'a 'vizesiz Avrupa'yı yazdı.

Paylaş

Gizem İBAK

Yorgunluktan koltukta uyuyakaldığımı neden sonra uykudan fırlayınca fark ediyorum. Kalp ritmimde bir anormallik var ve en son dokuzuncu sınıf matematik sınavı gecelerinde yaşadığım bir korku hâkim bedenime. Fark ediyorum ki rüyamda konsolosluktaki gişe memurunu görmüşüm. Su içip elimi yüzümü yıkadıktan sonra şu hayatta en korktuğum insanın kendisi olduğuna karar veriyorum.

“Bile”nin inciticiliğini iyi bildiğimden ve gönül bağım olan bir ülkeye lâyık görmediğimden kullanmak istemiyorum ancak “vizesiz Avrupa” söylemleri bir yana dursun bir Asya ülkesi olan Hindistan’a gitmek için vize alma çabasının ne hâlde olduğunu açıklıkla aktaracağım.

Evvelinde defalarca gittiğim, yaşadığım bir ülkenin Türkiye vatandaşlarına vize verme kıstasları korkunç bir noktaya evrilmiş durumda. Bunu “neden” isyanıyla sorduğunuzda aldığınız cevap “Ülkenizin güvenlik koşulları güven temelimizi sarsıyor” oluyor. Yani açık hâli bir Asya ülkesi, ülkenizden gidip bir daha geri dönmeme riskinizi düşünüyor.

Ülkenin vardığı noktanın trajedisi başka bir yazının konusu olabilir fakat ben devlet aygıtının doğaya ve insana yaptığı bir terbiyesizlik olan vize uygulamasından bahsetmek istiyorum.

Evrenin ve insanın varlığı karşısında henüz toy sayılabilecek “devlet” aygıtı, vurup değneğini bulunduğu yere “burası benim, girmek istiyorsan bütün özelini evraklayacaksın, beğenirsem seni alacağım” diyor. Varlığı sınıflı toplumların ortaya çıkmasıyla şekillenen bu aygıt on binlerce yıl devletsiz yaşayan insanın en temel haklarından biri olan seyahat hakkını korkunç bir gaspa uğratıyor.

“Vizesiz Avrupa” söylemlerinden bu güne uzanan süreçte vize almak gittikçe daha da zorlaştı. Her patlayan bomba, her konuşma, her hareket bunu katladı. Herhangi bir emperyalist ülkenin vatandaşı elini kolunu sallayarak dünyayı gezerken bizim gibi ülkelerin vatandaşlarının payına konsolosluk kapısını defalarca aşındırmak, olmadık mobinge maruz kalmak ve ret cevabı almak düşüyor.

Oysa dünya bizim! Haklı ve kabul edilebilir bir güvenlik denetlemesiyle birlikte bütün dünyaya özgürce seyahat etme hakkımız var. Tarihsel varlığımız, değnekçi devlet aygıtından çok daha köklü.

İstanbul ayazında sabah 08:45’ten-09:20’ye kadar konsolosluk kapısında beklerken tüm bu düşünceler yoğun ve zorlayıcı bir akış hâlinde beynimden geçiyor. Pazartesi günü geldiğimde keyfi olarak kapalı olan konsolosluk, salı günü geldiğimde bu kapalılığı Beşiktaş’taki bombalı saldırıya bağlıyor ve ülke durumu üzerinden mobing uygulayarak henüz ülkeme geleli bir ay olduğu için vize vermeyeceğini söylüyor.

Görüşmelerim, biletler, masraflarım hepsi hızlı bir akış hâlinde beynimden geçtikten sonra son derece kaba tutumlarına rağmen nazik kalmam ve sabırlı olmam gerektiğine karar veriyorum. Başka bir vize türüne başvuruyorum ve ek olarak bambaşka evraklar istiyorlar. Onları toplayıp çarşamba günü tekrar gittiğimde bu sefer salı günü kabul ettikleri evrakları kabul etmiyorlar, onları değiştirmem gerektiğini söyleyerek geri gönderiyorlar.

Bu esnada konsoloslukta istisnasız herkesin sorun yaşadığını, birinin bir doları buruşuk diye döviz bürosuna gönderildiğini, 70 yaşında bir hanımefendiye ismi anons edildikten bir dakika sonra gişeye gittiği için bağırıldığını, orta yaşlı bir beyfendiye parmak izi makinesi parmağını okumuyor diye “Gidip ülkenin girişinde ver bana ne, alamazlarsa geri gönderilirsin” dendiğini ve istisnasız herkese bağırıldığını gözlemliyorum. Salonda otururken biriyle göz göze gelecek olsam ilk cümle “bu nedir” oluyor. Kimse yaşanılanlara inanamıyor. Çünkü gişede görevli iki kadın memur istisnasız herkesin evraklarını geri çevirip kaba bir uslûpla bağırıp çağırıyor.

Perşembe günü konsolosluğa giderken sabah biletlerimi aldığım şirketi arayıp her an açığa aldırabileceğimi söylüyorum. Çünkü konsolosluğa dördüncü gidişim ve artık o gişe memuru kâbuslarıma giriyor, ismim anons edildiğine yine ne sorun çıkacak diye düşünürken kalbim ağrıyor. Bir vize için panik atak hastası olmak istemiyorum.

Nitekim 09:20’de girdiğim ve üçüncü işlem sırasında olduğum konsoloslukta gişedeki hanımefendi bir gün önce kabul ettiği evrağı yinelememi istiyor şimdi de. Evraklarımı alıp artık istemediğimi söylüyorum. Bu esnada başkonsolos odasına davet ediyor ve kırk beş dakika kendisiyle tartışıyoruz. Bürokrat olmanın bütün vasıflarını taşıyan beyfendi karşısında artık gitmemeye karar vermiş biri olarak rahatlıkla güçlü durabiliyorum. Ve bu izledikleri tutumun sebebini anlamaya çalışıyorum. Eylül ayında da vize almaya çalışırken kendi ülkelerindeki bütün referanslarımın neden Müslüman olduğu sorulmuş ve adeta çapraz sorguya maruz kalmıştım. Ara ara ne gibi bir potansiyel taşıyıp suçlu vasfına oturtulduğumu merak ediyorum.

Nitekim 09:20’de başlayan vize süreci dördüncü gününde 17:30’da sonuçlanıyor. 123 dolar ödeyerek ancak üç aylık tek girişli vize alabiliyorum ve üstüne bir bardak su içip sabır çekiyorum.

Arkadaşlarımla küçük bir istişarede bulunduğumuzda ülkenin bütün konsolosluklarında vize süreçlerinin benzer işlediğini ve birçok insanın bu tacizlere, hakaretlere maruz kaldığını fark ediyorum.

Ve son söz yerine; devlet aygıtının insana ve doğaya yaptığı terbiyesizlik olan vize uygulaması karşısında sorun yaşayan herkesin teşhir etmesi gerektiğini ve bu teşhirlerin bir boykota evrilmesinin mümkün olabileceğini düşünüyorum.

ÖNCEKİ HABER

Suriye’deki savaş, gazeteciliği de mi öldürdü?

SONRAKİ HABER

Adından ötürü sakıncalı oyun

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...