08 Eylül 2016 00:38

Mülteci çocukların ‘ev sahibi’ fobisi var

SKYGD'nin mülteci çocuklarla yaptığı resimler ve animasyonlardan oluşan, 'Dünyanın En Güzel Filmi Sergisi' açıldı.

Paylaş

Sevda AYDIN
İstanbul

Sosyal Kültürel Yaşamı Destekleme Derneğinin (SKYGD) mülteci çocuklarla yaptığı resimler ve animasyonlardan oluşan, “Dünyanın En Güzel Filmi Sergisi” açıldı. Animasyonlarını Uğur Acil’in, “Renkli Bir Gün” adlı stop motion filmini ise Fırat Bingöl’ün yaptığı sergide, Suriyeli yaklaşık 60 çocukla yürütülen atölyelerde ortaya çıkan resim ve animasyonlar yer alıyor.

SKYGD Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe Görür ile sergiyi ve Suriyeli mülteci çocuklarla yaptıkları çalışmalardan edindiği izlenimleri konuştuk. Görür, resmi olarak mültecilik hakkına bile sahip olmayan “geçici misafirlerimiz” olan Suriyeli çocukların artık “ev sahibi” fobisi yaşadıklarını söylüyor.

Mülteci çocukların yaptıkları resimlerden oluşturulan videolar karşıladı sergide bizi. Biraz çalışmanın detaylarını aktarabilir misiniz?
Bu çalışma bizim 2015 ağustos ayında yaptığımız beş atölyede çocukların çizdiği resimlerden oluşuyor. Daha sonra o resimleri Uğur Acil ve Fırat Bingöl stop motion ve animasyona çevirdiler. Buna ek olarak bizim 100 çocukla anket yapıp, o anketleri bir rapora dönüştürme projemiz de vardı fakat biz bunu bir türlü gerçekleştiremedik. Çünkü mültecilerle akademik çalışma yapmaya yasak getirildi. Bu çalışmamızı biraz bu yüzden hep ertelemek zorunda kaldık ve bugün açabildik. Bu çalışmaları sık sık yapıyoruz ama İnsan Kaynaklarını Geliştirme Vakfı, Hayata Destek kurumlarının mekanlarında yapıyoruz çünkü kendi mekanımız yok mültecilerle çalışabilecek. Veya şehir dışında çalışabiliyorsak Fidanlık kampına gidiyoruz, en son İzmir Kadıfekale’de hem Kürt çocuklarıyla hem de Suriyeli çocuklarla yaptık. Normalde bir çok grupla çalışıyoruz ama son 2 yıldır o alandaki ihtiyaçtan dolayı sadece mülteci çocuklarla çalışıyoruz.

ÇOCUKLARIN TRAVMALARINI ANCAK SANAT ÇÖZEBİLİR

Alan Kurdi’nin ölüm yıl dönümüne yakın bir zamanda açıldı sergi. Suriyeli çocukların yaptığı resimlerden oluşan bir sergide kuşkusuz ona da bir atıf var. peki sizin gözlemleriniz neler Suriyeli çocuklara dair?
Mülteci çocuklarla çalışmadan önce kaygılarımız vardı çünkü arada her zaman bir çevirmen oluyordu. Onların yaşadığı travmaları ortak dili kullanamadan nasıl aşacağımız bizim için önemli bir kaygıydı. Ama bu alanda olmanın en büyük rahatlığı bu, bazen bazı insanlara beslenme, barınma ve eğitim gibi en temel ihtiyaçları varken çocuklarla sanatsal çalışmalar yapmayı lüks görüyorlar bazı kesimler. Ben de en büyük ihtiyacın onlar olduğunu düşünüyorum elbette ama çocuklar o kadar büyük bir travmadan çıkıp hatta çıkamayıp geliyorlar ki o travmayı çözecek bu faaliyetler dışında hiçbir şey yok. Mesela çocuklara hoplayın, zıplayın dediğiniz zaman hoplayıp zıplamıyorlar. Bunun sebebini çok güç anlıyorsunuz çünkü çocukların “ev sahibi” fobisi var. Çocuklar evde annelerince “hoplamayın, zıplamayın” diyerek büyütülüyorlar. Biz bunu çok geç anladık. Atölyelerde çocuklarla resimler yapıyoruz ama o kadar kilitliler ki hadi biraz eğelenelim dediğinizde size katılmıyorlar. Türkiye’de Suriyeli çocukların çok farklı fobileri var. “Ev sahibi” fobisi diye bir şey var bu ülkede maalesef.
Resim öğretmenlerimizin gözlemleri mesela çocukların el hareketliliğinin, kas gücünün gelişmediği yönünde. Her çeşit çocuk geliyor atölyeye, görme engelli olanlar, işitme engelli olanlar, ne kadar yaş sınırı koysak da küçücük çocuklar da geliyor atölyeye.

Yeni eğitim dönemi yaklaşıyor fakat Suriyeli çocuklar için eğitim hâlâ önemli bir sorun olarak duruyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz 100 çocukla görüştük anket yaparken. Çocukların yaşları küçükse şanslılar. Çünkü yaşları küçük olduğu zaman çalışma ihtimalleri daha düşük. Ama biz şimdiye kadar ne atölyelerde ne anketlerde 12 yaş üstü çocuk gördük. Çünkü 12 yaş üstü çocuklar haftanın altı günü çok ağır şartlarda çalışıyorlar. Bizim konuştuğumuz çocuklardan sadece 11-12 yaşa kadar çocukların eğitim aldığını görüyoruz o da eğer aile gönderiyorsa. Bu aileler zaten çok küçük gelirlere sahipler. Dolayısıyla biz 12 yaş ve üstü çocuklarla konuşmadık düşünceleri neler, neler yaşıyorlar, ne yapmak isterler hiçbir fikrimiz yok. Bunun için tek tek tekstil atölyelerini, fabrikaları gezmek gerekiyor. Ama onları çalışmalarımızı yaptığımız alanlarda görememiş olmamız da onların okuyamadığına dair bir veri. Bir başka veri de okula gidemeyen bu çocukların Türkçeyi sokakta arkadaşlık yaptığı çocuklardan öğrendiğini fark etmemiz.

‘AYNI RENKLERE SAHİP ÇOCUK DEDİĞİN’

Dağın görünmeyen yüzündekine düşman demek, tanımadığına mutlak kötü bir rol biçmek insanın karanlık taraflarından biri. Fakat videolardaki resimlerden de bir kez daha görüyoruz ki çocukların hayal dünyası rengarenk. Türkiye’de çocuklara bile yansıyan o ırkçılığa rağmen burada yaşayan her kesimden çocuk gibi Suriyeli çocuk mültecilerin de hayal dünyası rengarenk.
Tabii aynı renklere sahip çocuk dediğin. Bu atölyedeki boyaları da çocuklar yaptılar. Toz boyalardan resimler için boya yapmayı öğrendiler. Yapacakları resimlerinin renklerini, desenlerini kendileri seçtiler.  
Kamp koşulları oldukça kötü, ne kadar kamp da olsa bir çadırda yaşamak oldukça zor. Ama Diyarbakır’da Fidanlık’taki kamplardaki çocukların daha mutlu olduğunu gördüm mesela. Koşullar ne olursa olsun orada çoklar, bir aradalar ve ayrımcılığa maruz kalmıyorlar.  Gördüğüm en mutsuz mülteci çocuklar İzmir Kadıfekale, Diyarbakır Êzidî Kampı ve İstanbul’daki Esenler ile Bağcılar semtlerindeki mülteci çocuklar. Bunların en mutsuzları İstanbul’da yaşayanlarıydı çünkü onlar korkunç bir şekilde ayrımcılığa maruz kalıyorlar, fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kalıyorlar, sürekli bir korkuyla yaşıyorlar. Ama özünde baktığınız zaman çocuklar dil öncesi dönem dediğimiz zamanlarında dünyaları o kadar benzer ki... Ne olursa olsun karamsar bir tablo beklemeniz pek mümkün değil. Çok enteresan bir şey anlatayım size; Yıllar evvel  Yeldeğirmeni Çocukevinde mülteci çocuklar bir sürü resim yapmışlardı, bunların çoğu Taliban’a karşı resimlerdi ama yine rengarenkti. Yaptığı resimde ailesinin Taliban tarafından öldürülüşünü anlatıyor çocuk fakat yine rengarenkti resimleri. Dağları, denizleri, güneşi hafızasında kaldığı gibi çiziyor, bizim gibi karanlık bir kare hatırlamıyorlar.

ÖNCEKİ HABER

Mersinli gazeteciler: Baskılara karşı örgütlenmeliyiz

SONRAKİ HABER

Bölgedeki eğitimciler: Biat etmez, direniriz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...