28 Ağustos 2016 05:26

O zaman dans! Ne zaman Macarena?

Nuray Sancar Türkiye'nin Suriye politikasını ve Cerablus'a yönelik harekatı yazdı.

Paylaş

Nuray SANCAR

Demokratik Suriye Güçleri Menbiç’e girdiğinde Selahattin Demirtaş twitter’da  Davutoğlu’ya önce “hocam doğru mu bu diye sordu” sonra da “hay Allah doğruymuş. O zaman dans!” diye yazdı. Komikti. Zaten sosyal medya hiçbir mühim meselenin yeterince mühim görünememeyi başardığı bir mecradır. Önceden IŞİD’den boşaltılmış Cerablus arazisini, peşine taktığı ÖSO ile birlikte 24 saat içinde fethedebilen Türkiye’nin Mercidabık parodisi de meseleyi önemli olacağı noktada sulandıracak kadar ironiktir. O zaman Macarena! Şaka değil, Antalya valisinin siperden yaptığı ağır “salvo” bu tweetle geldi. O da komikti.

Burası sanal değil matbu mecra, o halde biz mühim meseleye gelelim.

Çok değil bir iki yıllık geçmişe sığan olguların sıralanışı, siyasi asabiyenin Cerablus harekatıyla noktalanan birikiminin koşullarını anlamayı kolaylaştırdığını söylemek kolay. Cerablus’tan sonra ne olacağını söylemek ise zor. 

Kürt kantonlarının kurulmasıyla birlikte Suriye sınırında bir tampon bölge oluşturulmasını talep eden ama buna, bölgeyi kendi çiftliği gibi kullanan müttefiklerini ikna edemeyen siyasi iktidar, hakkında altından kalkamayacağı iddialara yol açmak pahasına, kendisini IŞİD gibi bir tampon kuvvetin başarısına endeksledi. Diğer yandan madem sınırın güneyinde bir tampon bölge oluşturulamıyor Kürtlerin Kürtlerle komşu olmasını önleyecek biçimde içerdeki sınır kentlerini yakıp yıkıp boşaltarak açık ve siyaseten güvenli araziler oluşturulabilirdi. Son bir yıl, sınır boyundaki kentlere yönelik bu travmatik ve taktik düzenlemeyle geçti. Tampon kuvvetlerin de tampon bölge inşasının da içerdeki ve komşudaki halklar açısından ne kadar ağır bir bedel olduğu açıkça görüldü.  

Darbe girişiminin hemen ertesinde Demokratik Suriye Güçleri Menbiç’e kadar ilerleyerek Hükümetin sadece kırmızı bir çizgi olarak gördüğü Fırat’ın batısına geçtiğinde bu asabiye artık, mevcutla yetinemeyeceği doygunluk noktasına ulaşmıştı. Sadece Türkiye açısından değil; aynı zamanda Suriye’de bir süredir bir ileri bir geri, birbirinin ayağına basmadan dans etmeye çalışan, birbirinin çıkarının etrafından dolanarak mayınlı araziden uzak duran emperyalist çıkar odakları halesindeki uydu devletçikler, iddia sahibi olanlar veya sonuçtan nemalanacaklar için de bir doygunluk noktasıydı bu. 

Uzunca bir zaman sınır boylarındaki Kürt kantonlarına Türkiye’ye karşı kendisi de tampon bölge muamelesi yapan ya da bükemeyeceği ele yeltenmeyen Esad rejimi güçlerinin Haseke’de PYD ile kısa süreli çatışmaya girmesi bunun bir işaretidir. Kürtlerin ilerleyişine Esad’ın ve Suriye’nin ve elbette İran’ın da, her biri farklı sebepten ama onları birbirine bağlayan aynı kaygılardan dolayı dur dediği noktadır bu. Darbe girişimine dahli olduğu açıkça yüzüne söylenen ve kendisinden FETÖ’nün başını teslim etmesi beklenen ABD ile, AKP’nin demokratik ikiyüzlülüğünü ajitasyon malzemesi yaptığı AB ülkelerinin karşısına meselesini artık Rusya bloğuyla çözebileceğini iddia eden bir NATO ülkesi gerçekliği çıkmıştır ki, başını ABD’nin çektiği “uluslararası toplum” gibi şatafatlı adla anılan kötülük mihrakının idealize ettiği ittifak nosyonunun da bu durumdan bir hayli zedelenebileceği belli olmuştur.

O durumda elbette bölgeyi IŞİD’den arındırmak için mücadele ederken az buz kayıp vermeyen Kürt Memet, ancak kantonları birleştirme hayalini göreceği nöbete yani Menbiç’in ötesine, yok daha da öteye, Fırat’ın batısına gönderilir. Nokta! (buradaki nokta “Kürt koridoru olmayacak” diyen Biden’a ait)

O ZAMAN TEKBİR!

Kut’ül Amare, Mercidabık, Sultan Selim Köprüsü filan derken Türkiye yönetenleri tarih kitaplarından başlarını bir türlü kaldıramıyor. Aradan bir Sevr, Lozan, Sykes Picot geçse de, güncel gerçekliklere müdahale ederken kendilerini 500 yıl önceki atalarının anılarını ruhsal ve ideolojik bir yakıt olarak kullanmaya devam ediyorlar. Suriye’de altı üstü 90 km genişliğinde 40-45 kilometre derinliğinde bir alanda nüfuz göstermelerine şimdilik izin verilmişken Cerablus’un, inşallah Mısır’ın da yakında Türkiye’nin önünde  eğileceği bir Ridaniye seferiyle ihya olacağını muhtemelen düşünüyorlar.

Oysa beş yıllık kan ve kaos, milyonlarca mülteci sonrasında Esad’lı geçiş konusunda bir mutabakat var. ABD PYD’ye Fırat’ın doğusunu işaret etmiş olmakla birlikte Türkiye’yle kurulu Kürt kantonlarını müzakere etmeye niyetli görünmüyor. Olsun! Cerablus’a hüruc ederken bu işin nereye varacağını soranlara biz de “ABD gibi yapıyoruz, ÖSO’ya yardım ediyoruz” diye şişinince ABD’ye dönüşeceğini zanneden, fetih hezeyanından başı dönmüş bir iktidar için bu sorunun bir yanıtı yok. Belli ki kervan yolda düzülecek. De, nereye kadar? ÖSO aldığı yardımdan memnun, IŞİD’in terk ettiği alandaki kolay zaferi tekbir çekip havaya silah sıkarak kutlarken, Suriye’nin bahtı seyirlik bir materyal olarak videoyla servis ediliyor.   

YA SONRA?

Ya sonra… bütün mesele bu. Bölgedeki güçler burada hiç kimsenin kendi başına, şu ruhsuz kavramla söylersek eğer, “oyun kuramayacağını”, kimseden rol çalamayacağını biliyor. Suriye’deki ve Ortadoğu’daki kaygan zemin birkaç yıldır bunu zihinlere iyice nakşetti. Bu zemin bir an seçenekleri kısıtlarken bir sonraki an yeni kombinasyonlara açılabilir. İttifaklar kurulur bozulur, bugün birlikte olan yarın birbirini satar, eski kirli sayfa silinip yenilenir ve böyle gider. Bu çok bilinmeyenli denklemde Türkiye’nin stratejik hesapları kadar Kürtlerin taktikleri, Esad-Suriye-İran’ın planları, ABD’nin tereyağından nasıl kıl çekeceği belirleyici olacak. Ve her biri de birbirini hesap etmek zorunda. 

Oysa Türkiye açısından bu gayya kuyusundan en az zararla çıkmanın bir yolu vardı. Kendi Kürtleriyle barışık, komşudaki sorunlara karşı yapıcı ve barışçıl, sınırdaki kantonlara karşı duyduğu fobiyi terbiye edebildiği bir “stratejik derinlik” vizyonuna sahip olarak, belirsiz bir geleceğe bu denli gözüpek atlamaktan kurtulabilirdi.

Kurtulmak! Bu biz fanilerin beklentisi tabii. 

AKP kurmayları söylüyor, Suriye bir dış mesele değildir. Oradaki kaos içeride bir can güvenliği sorunu yaratmıştır. Kılıçdaroğlu’na yönelik bir suikast girişimini, bir Kürt düğününde onlarca çocuğun öldürülmesini mümkün kılan böyle bir atmosfer asıl savaşın içerde yaşandığını ve yaşanacağını gösteriyor. Açık ve mert bir savaş değil bu. Arkadan dolanan, boşluğu kollayan, kuşatan, sindiren bir savaş.

Bunun ağır bir bedel olduğu yeterince açıkken Suriye’yi Suriye halkına bırakmaktan, müdahale politikalarını terk etmekten  başka çare var mı?

Son 5 yıldan alınacak tek ders yangına körükle gitmek değil, onu söndürmek olmalı.

Kurtulmak yani.  

Nokta.

ÖNCEKİ HABER

Düğümün çözüm noktası: Bab

SONRAKİ HABER

Cerablus: İki mutabakat

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...