05 Mart 2016 11:11

Savaşın ortasında bir üniversite düşünün

Paylaş

Çağla YOLAŞAN
Dicle Üniversitesi

Bölgede sokağa çıkma yasakları ve ablukalar sürüyor. Hepimiz izledik, gördük. Kimimiz gün be gün yaşadık. Kimimiz beraber çay içtiği sohbet ettiği arkadaşlarını vahşet bodrumlarında, sokak ortalarında yitirdi. Beklenenin aksi bir durum olmazsa derginin çıktığı gün Sur’da abluka 92. güne girmiş olacak. Dicle Üniversitesi de Sur’daki ablukayı aylardır yakından izliyor. Bazen dersteyken atılan bombaların sesiyle irkiliyoruz. Ama hiçbirimiz için şehrimizdeki ve bölgedeki savaşın etkisi bununla sınırlı değil elbette. Bir taraftan psikolojik baskı altında, diğer taraftan muhalefet eden her sesin anında en sert biçimde kesildiği günlerden geçiyoruz.
GELSİN SORUŞTURMALAR GİTSİN UZAKLAŞTIRMALAR
Aralık ayında içişleri bakanının bölgedeki rektörlerle yaptığı toplantıyı hatırlarsınız. Böyle bir toplantı yapıldığını duyduğumuzda bizim de ilk yorumumuz ‘gelsin soruşturmalar, gitsin uzaklaştırmalar’ olmuştu. Beklediğimiz gibi de oldu. Dicle Üniversitesi’nde yaklaşık 100 öğrenciye neredeyse gözünün üstünde kaşın var denilerek soruşturma açıldı. Dicle’de altıncı senesinde olan bir arkadaşımız “Bu üniversitede beni rahatsız eden her durumu protesto ettim. İlk defa soruşturma furyasının bu kadar gözü dönmüş bir hale geldiğini gördüm. Bu elbette politik.” diyor. Savaşın hayatımıza çok farklı yansımaları olduğundan bahsederken kastettiğimiz şeylerden biri de bu. Biz de bu soruşturma furyasından nasibini almış arkadaşlarımızdan, Çağdaş Balçık’la sohbet etmek üzere buluştuk.
HER ADIMIMIZDA BİR SORUŞTURMA
“Bölgedeki savaş ve kuşatma ortamından elbette ki sosyal, psikolojik ve siyasi olarak olumsuz etkileniyoruz” diyerek başlıyor sözlerine Çağdaş. “Polisin ve rektörlüklerin üniversite gençliğine yönelik büyük baskı ve sindirme tutumları günden güne artıyor. Dicle Üniversitesi’nde de 100’e yakın öğrenciye soruşturma açıldı.” diyerek geçen 6 Mayıs’ta üniversitede yapılan anmayı hatırlatıyor. “Soruşturma açılanlar arasında ben de varım. Soruşturmayla ilgili ifademi verdim ama polis evime gidip anneme ‘Oğlun gelip bir de bize ifade versin, o gelemezse sen gel’ diye taciz ediyor.” diyor Çağdaş.
BÜTÜN BUNLAR SAVAŞTAN BAĞIMSIZ DEĞİL
Giderek ilginçleşen hikayesine devam ediyor “Üniversitede verdiğim başka bir ifade üzerine bana ceza verecek hiçbir unsur bulamamış olacaklar ki ‘bunu iptal edelim sen bir de gel başka şeyden ifade ver’ diye yıpratmaya çalışıyorlar” diyor. Sence bunları neden yapıyorlar diye sorduğumuzda da yanıtı şöyle oluyor “Üniversitelerdeki muhalif öğrencilere baskı kurup üniversite mücadelesini geriletmeye çalışıyorlar, üniversitede derneklerin, toplulukların, kulüplerin stantlarını polis gücüyle dağıtma girişiminde bulunuyorlar. Bütün bunlar etrafımızda sürüp giden savaştan bağımsız değil.”
Son olarak Çağdaş’a; “Üniversiteli gençlere Genç Hayat aracılığıyla iletmek istediğin bir şeyler var mı?” diye soruyorum. “Biz üniversiteliler olarak bu baskı ve yıldırma politikalarına karşı mücadeleyi sürdüreceğiz. Hiçbir üniversiteli arkadaşımız sürüp giden savaşa sessiz kalmasın, herkes olduğu yerden barışa ses versin” diyerek bitiriyor sözlerini.


KİRLİ SAVAŞA KARŞI BARIŞ MÜCADELESİNİ YÜKSELTMELİYİZ

                    
Genç Hayat okurları
Kızıltepe
Mardin

Silahların sustuğu ‘görüşme süreci’nde Kürt halkının anadilde eğitim, eşit vatandaşlık ve özerklik talepleri temelinde mücadelesi de yeni bir boyut kazanmıştı. 7 Haziran Seçim sonuçları halkların demokrasi ve barış mücadelesinin önemli bir başarısı olmuştu. AKP hükümeti HDP başta olmak üzere bütün barış güçlerine karşı yeni bir saldırı başlatmış, Amed ve Suruç’tan başlayarak halklarımızın mücadelesini bombalarla yok etmeye çalışmıştı. Kasım seçimleri sürecinde savaşın tırmandırılması, Kürt kentlerinin ablukaya alınması, halkın ‘beyaz toroslar’ üzerinden tehdit edilmesi, oyların taşınması gibi halkın başarısını ortadan kaldırmaya yönelik politikaya rağmen Kürt halkı başarısını sürdürmüş ve darbe barajını bir kez daha tarumar etmişti. Bu durumu hazmedemeyen hükümet savaş politikalarında ısrar ediyor hala
Bugün en vahşi yöntemlerle sürdürülen bu kirli savaşın son bulması ve yeniden barış ortamının tesis edilmesi için tek bir yol var. O da çözüm sürecinin başlaması ve her iki tarafın da eşit olarak masaya oturması. Aksi takdirde kaçınılmaz bir savaş süreci gündeme gelecek ve bu süreç sadece Kürt halkı için değil bütün Türkiye halklarının kaybedeceği bir süreç olacak. Bugün gençliğe ve halklarımıza düşen her alanda halklarımızı felakete sürükleyen bu savaş politikalarına karşı barış ve demokrasi mücadelesini yükseltmektir.

ÖNCEKİ HABER

İMES'te iki genç işçi

SONRAKİ HABER

Bizimkisi bir büt hikayesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...