18 Ocak 2016 01:18

Türkiye, Suriye politikasının bedelini ödüyor

Arap yazarlar, İstanbul saldırısı ile Türkiye’nin, Suriye krizine direk veya dolaylı olarak katılmasının faturasını ödemeye başladığı görüşünde birleşiyor. Saldırı 'Türk dış siyasetinin ulaştığı başarısızlığın iflas derecesine ulaşması için son halka' olarak değerlendiriliyor.

Paylaş

Ali KARATAŞ/Yusuf ERTAŞ

Turistleri hedef alan İstanbul’daki intihar saldırısı Arap basınında geniş yankı buldu. Arap basını saldırıyı “Türkiye’nin kalbine darbe” olarak değerlendirdi. Gözlemciler İstanbul saldırısı ile Türkiye’nin Suriye krizine direk veya dolaylı olarak katılmasının faturasını ödemeye başladığı görüşünde birleşiyor. Lübnanlı yazar ve akademisyen Muhammed Nureddin Assafir’deki yazısında “Adalet Ve Kalkınma Partisi hükümetinin sürekli kaçındığı durum meydana geldi ve darbe bu sefer Türkiye’nin çıkarlarının kalbine indi” yorumunu yaptı.

BÖLGEDEKİ GELİŞMENİN EKSENİ

Türkiye’nin var olan dış siyasetiyle bir başarısızlıktan diğerine sürüklendiğine dikkat çeken Nureddin, saldırıyı “Türk dış siyasetinin ulaştığı başarısızlığın iflas derecesine ulaşması için son halka” olarak değerlendirdi. Lübnan’da yayınlanan Albina gazetesi de intihar saldırısı ile ilgili olarak “İstanbul, IŞİD’in gerçekleştirdiği turizm merkezlerini hedef alan ve 10’dan fazla kişinin öldüğü patlamadan sonra bölgedeki gelişmelerin ekseni haline geldi” diye yazdı.

TUNUS DEVRİMİNİN BEŞİNCİ YILI

Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin kendini yakarak tutuşturduğu Tunus Devriminin beşinci yıldönümü 14 Ocakta ülke genelinde çeşitli etkinliklerle kutlandı. Ancak bu yıl kutlamalarda coşkunun az olduğuna dikkat çekiliyor. Tunus’ta yayınlanan El Magreb gazetesi her partinin kendi yöntemince kutlama yaptığını aktardı. Gazeteye göre, “Ardı ardına gelen hükümetlerin devrimin hedeflerini gerçekleştirmede başarısız olmaları” sönük ve farklı kutlamalara yol açtı. El Magreb, Tunus’un son beş yıl içerisinde“3 cumhurbaşkanı, 6 hükümet başkanı, 8 hükümet, 187 bakan ve 200’den fazla siyasi parti” gördüğünü yazdı.


TÜRKİYE’NİN KALBİNE SALDIRI

Muhammed NAMR
Annahar

Saldırı, Suriye krizi başladığından bu yana Türkiye’de yaşanan üçüncü büyük patlama. İstanbul’da ise ilk. Kurbanların sayısı geçen yıl Ankara’da gerçekleşen ve öncesinde de Suruç’ta gerçekleşen patlamalarla eşdeğer değil. Lakin bombalanan mekân açısından en tehlikeli yer. Gözlemcilerin görüşlerine göre patlama,Türkiye’nin kalbinin kalbinde gerçekleşti. Herhangi bir sorumluluk üstlenmemesine rağmen parmaklar iki sebepten dolayı IŞİD’i işaret etmektedir; Birincisi; patlama hükümete ait herhangi bir yeri hedef almamıştır ( eğer bu gerçekleşmiş olsaydı analizler Türkiye’nin içine doğru yönelirdi.) İkincisi; intihar ile saldırıyı gerçekleştiren,Türkiye başbakanının ilan ettiği gibi IŞİD’in bir üyesiydi.

PATLAMADAN SONRA ÜÇ UNSUR

Bombalamanın ilk anından sonraki ilk okumalarda, bölgedeki ve Türkiye’deki gelişmeleri takip eden Ennahar’ın yazarlarından Cihad Zeyn’e göre patlama üç unsura ışık tuttu.
İlk unsur, patlamayla bütün hesaplar ve ihtimallerin gerçekleşebileceği durumu ortaya çıktı. Burada Suriye krizinde hassas bir yeri alan Türkiye, bu örgütle olan belirsiz bütün ilişkilerine rağmen IŞİD’in bombalamasından sonra ilan edilen bir düşmanlığa sürüklenmiştir.
İkinci unsur, Türkiye’nin kendisinin hedef alınması Mısır’ın maruz kaldığı saldırılara benzemektedir. Belki de ilk sefer saldırı bu düzeyde oldu. Türkiye’nin ekonomik sinir ucunu, turizmi hedef aldı. Nereyi? Turizmin kalbi İstanbul’u, İstanbul’un kalbini.
Üçüncü unsuru Zeyn; “Ne olursa olsun olayın sorumlusu çökmüş bölgenin kalbi Suriye krizidir. Bu bölge sadece Suudi Arabistan, Mısır, Fas ve diğer bölge devletlerinin güvenliklerine risk oluşturmamaktadır. Türkiye ve Suriye krizinde oyuncu olan Rusya, ABD ve Avrupa gibi büyük ülkelere de risk oluşturmaktadır ” diyerek Suriye krizi ile irtibatlandırıyor.


SELMA-İSTANBUL-DİYARBAKIR-BAŞİKA: TÜRK İFLASININ DÖRTLÜSÜ

Muhammed NUREDDİN
Assafir

Adalet Ve Kalkınma Partisi hükümetinin sürekli kaçındığı durum meydana geldi ve darbe bu sefer Türkiye’nin çıkarlarının kalbine indi.
Geçtiğimiz Salı günü meydana gelen patlama, Türk dış siyasetinin ulaştığı başarısızlığın iflas derecesine ulaşması için son halkası sayılması gerekiyor. Türkiye’de akademisyenlerin ve uzmanların önceki analizlerine geri dönersek Türkiye’nin bu noktaya ulaşmasının beklendiğini idrak ederiz.  
Türkiye son bir ay içerisinde dört farklı yerde dört farklı başarısızlıkla karşı karşıya kaldı. Kronolojik olarak sıralayacak olursak bunların birincisi Türkiye’nin Başika bölgesine girmesi oldu. Türkiye’nin bu adımı onun başka ülkelerin egemenliğini ihlal ettiğini ve saygı duymadığını göstermektedir. Türkiye bunun sonucunda Suudi Arabistan’ın kontrolünde bulunan Arap Birliği’nden bir kınama aldı. Arap Birliği’nin İran’ı kınaması ve ona karşı tutum takınması anlaşılabilir ama Suudi Arabistan’ın Ankara aleyhinde bir tutum takınması, Ankara ve Riyad arasındaki stratejik ortaklığın nesnelliğe dayanmadığını gösteriyor.
Türkiye’nin başarısız olduğu bir diğer alan da Lazkiye kırsalındaki daha önce Türkiye destekli muhaliflerin kontrolünde olan Selma beldesinin Suriye ordusunun eline geçmesi oldu.  Bu gelişmeyle beraber Türkiye’nin Suriye’de eli kolu bağlanmış oldu. Ki gelişmeler de çok açık bir şekilde gösteriyor ki Türkiye’nin Suriye’de eli kolu bağlandıkça oradaki kriz bitmeye doğru gidiyor.
Ülkenin karşı karşıya kaldığı üçüncü başarısızlık PKK’nin Diyarbakır’da patlayıcı yüklü araçla gerçekleştirdiği saldırı oldu. Bu saldırı Kürt illerinin çoğunda devam eden günlük çatışmaları da gözler önüne seriyor. Kürtlerle çatışma sadece Kürt kimliğinin inkarını daha fazla derinleştirecektir. Zira patlamadan hemen sonra Erdoğan daha önce birçok defa söylediği ‘’Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” sözlerini tekrarladı.
Ancak, Türkiye’deki elit yönetici sınıf tarafından sürdürülen Kürtlerin ve Alevilerin haklarını göz ardı etme politikası sadece daha fazla kaos, şiddet, ayrışma ve fitneye yol açar.
Başarısızlığın son halkası ise İstanbul’un kalbinde meydana gelen patlama oldu. Bu sefer patlama doğrudan hedefi vurmuş oldu ve Türkiye’nin turizm alanındaki çıkarlarına darbe indirdi. Davutoğlu bu patlamanın ardından yaptığı açıklamada ise, “Rus uçakları ya IŞİD’i hedef alsın ya da bizim uçaklarımızın önünü açsın” dedi. Eğer Türkiye’nin IŞİD ile mücadele etmesinin önünü Rus uçakları tıkıyorsa, iki ülke arasındaki son krize kadar Türk uçakları neredeydi? Ve neden Türkiye IŞİD yerine içerde ve Suriye’de Kürtleri hedef alıyor?
Türkiye, var olan siyasetiyle bir başarısızlıktan diğerine sürüklendiğini çok iyi bir şekilde idrak etmektedir. Türkiye, radikal örgütleri destekleme siyasetiyle hiç bir fayda veya başarı elde edemeyecek, bu siyaset ona sadece kaos, kan ve endişe getirmiştir.
Ancak belki bu siyasetin en tehlikeli tarafı, hükümeti destekleyen Türk gençlerinden radikalizmi ve şiddeti destekleme mantığına dayanan yeni bir nesil yetiştiriyor.


TÜRKİYE VE IŞİD ARASINDA ATEŞKES FİİLİ OLARAK ÇÖKMÜŞTÜR

Abdulbari ATWAN
Raialyoum

Eğer Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları doğru ise; intihar eylemini gerçekleştiren kişi, tarihi Sultan Ahmet meydanında Alman ve Avrupalı turistleri hedef aldı. Suriye vatandaşı IŞİD üyesi, 11 kişinin ölümüne yol açtı. Liderlerinin emri ile eylemi gerçekleştirdi. Onun sağlık durumundan da bir şüphemiz yok. Durum aşağıdaki noktalarda özetlenebilir.
Birincisi; Türkiye ve IŞİD arasında yazılı olmayan veya üzerinde karara varılan ateşkes fiili olarak çökmüştür.
İkincisi; senelik olarak Türkiye’nin hazinesine 36 milyar dolar girdi sağlayan turizm sezonu güçlü bir darbe ile tehdit edilmiş durumda.
Üçüncüsü; Türkiye’nin IŞİD’e karşı ciddi bir savaşa girme ve ABD önderliğinde 60 ülke tarafında oluşturulan koalisyona katılmaihtimali arttı. Belki de IŞİD’e karşı savaşmak için özellikle Suriye ve Irak topraklarına asker gönderilecek. Bu durumda örgüt önümüzdeki aylarda intikam amaçlı intihar eylemleri ile karşılık verecek. Binlerce Türk savaşçı IŞİD saflarında savaşmakta ve bunların Suriye sınırına yakın Antep ve Antakya vilayetlerinde ciddi bir varlığı bulunmaktadır. Birçok uluslararası ve Türkiyeli analiste göre Türkiye, Suriye krizine direk veya dolaylı olarak katılmasının faturasını ödemeye başladı. Eğer bu kriz olmasaydı; Körfez ülkeleri tarafından milyarlarca dolar ve binlerce ton silah pompalanmayacaktı, Türkiye’nin toprakları on binlerce şiddet yanlısı savaşçının silahlı Suriye muhalefetine katılması için açılmayacaktı. Bu nedenle IŞİD ve ona benzer cihatçı militan gruplar, dünyanın en büyük gücü Rusya ve ABD’nin Bölge güçleri ve Avrupa ile birlikte ittifak içinde olmasını sağlayan bir risk haline geldiler.


3 CUMHURBAŞKANI, 6 BAŞBAKAN, 8 HÜKÜMET 187 BAKAN VE 200’DEN FAZLA SİYASİ PARTİ

Dünya HAFSA
el Magreb

Devrimin birinci ayının sonunda Bin Ali’nin rejiminin yıkılmasının üzerinden 5 sene geçti. Kaçışıyla başlayan beş senede henüz stabil sonuçları olmayan siyasette deprem oldu.  Hükümetler birbirini takip etti, yeni siyasi güçler yıkıldı ve yenileri ortaya çıktı. Krizler patlak verdi ve yatıştı. Bu gün en belirgin elde edilen kazanım ‘özgürlük’.
Devrimden 5 yıl sonraTunus’ta siyasi arenanın nereye yöneleceğini kimse bilmiyor. Ülkenin son beş yılda geçirdiği büyük değişimlerin Siyasipartilerde, hakim olan güçlerde ve ardışık hükümetlerdekifarklılaşmaların yarattığı bulanıklık yüzünden son süreçte karmaşa yoğunlaştı.

TROYKA’DAN HÂKİM OLAN İTTİFAKA

Ülke 5 yıl boyunca bu güne kadar kurumları netleştirmeyi, kalıcı yapılar oluşturmayı başaramadı. Ülke kısa süre içerisinde tarih boyunca görülmeyen liderler düzeyinde yönetici değişikliği gördü;3 cumhurbaşkanı, 6 hükümet başkanı, 8 hükümet, 187 bakan ve 200’den fazla siyasi parti. 219 siyasi arasında önceki cumhurbaşkanı MansufMarzuk’un partisi “Tunus’un iradesi hareketi” ve Muhsin Marzuk yeni siyasi projeler beklentisi içerisindeydi. İsimler değişti, hükümetler arka arkaya geldi. Siyasi dengeler Troyka’dan şimdiki ittifaka doğru değişti; Nida Tunus, Ennahda, Tunus umutları ve hür ulusal birlik.  Ennahdahakim güçken Nida Tunus çoğunluk güç oldu.
Siyasi arenadaki değişimlere ve birçok siyasi partiye rağmen partilerin çoğunluğundaülkenin içinde bulunduğu durumdan memnuniyetsizlik mevcut.  Özellikle muhalif partiler ardı ardına gelen hükümetlerin devrimin hedeflerini gerçekleştirmede başarısız olduğunu ifade ediyor. Bilhassaiş, özgürlük ve ulusal onur konusunda. Diğer yandan önceki düzenle ekonomik ve sosyal yönden ilişkileri tümden kesecek ve devrimin hedeflerine sürekli sarılacak gerçek bir siyasi irade yok. Halk cephesiliderlerinden CilaniHammami’ninElmagreb gazetesine yaptığı bir önceki açıklamasında ekonominin çökmesi ve sosyal patlamalar nedeniyle halkın acılarının devam ettiği, bu gün durumun daha kötü olduğunu söylemişti. Bunun delili de yaşanan protestolar ve açlık grevleri.

ÖNEMLİ KAZANIMLAR

Devrimin üzerinden 5 yıl geçti. Ülke siyasi alanda birçok güç dengesine tanık oldu. Demokratik alanda ve geçici durumdan kalıcı aşamaya ulaşmada adımlar atıldı. Bunlardan en önemli kazanımlar 23 Ocak 2014 anayasası ve ulusal kurucu meclisin oluşturulmasını sağlayan 2011’de yapılan yasama seçimleri.

SARSINTILAR VE ZORLUKLAR

Buna karşılık ülke birçok sarsıntı ve zorlukla karşı karşıya kaldı; 6 Şubat 2013’te Şükrü Belaid ve 25 Temmuz 2013’te Muhammed Brahmisuikastları, terörist saldırılar. Bu gün ülke devrimin 5. Yılını kutluyor. Bazı partiler sokakta kutluyor. Kutlamalar Kartaca sarayı ile sınırlı değil. Her parti kendi yöntemince kutlama yapıyor. Habib Burgiba Caddesi kutlamaların ortak mekânı.

ÖNCEKİ HABER

Diyanet’in kaldırılması da Alevilerin kırmızı çizgisi

SONRAKİ HABER

Dünya boynu bacağına dolanmış bir flamingo gibi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...