Shakespeare rüyasının modası geçmemiş!
Moda Sahnesi’nde Shakespeare’in ‘En Kısa Gecenin Rüyası’ sahneleniyor. Oyundaki her rolün ayrı bir inceliği var. Hepsi özenle çalışılmış ve oyuncuya fırsat tanıyan donelerle bezenmiş. Güldürü ögesi o kadar iyi işlenmiş ki oyun bittiğinde zamanın nasılda çabucak geçtiğini görmek şaşırtıyor...

Serpil KILIÇ
Ah bütün tiyatro aşıklarının bir şekilde kalbini çalan adam. Ah seni Shakespeare seni! Öyle bir yazar ki ölümünün üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen, duyar da gelip fırça atar diye korkuyor insan, vallahi. Neden mi korkuyorum?
Her tiyatro öğrencisi gibi benim de en merak ettiğim, hakkında her duyduğum şeyi unutmamaya, okuduğum her satırını adeta ezber etmeye çalıştığım dünyanın en çok okunan ve sahnelenen yazarı William Shakespeare. Zamanla romantik edebiyatın göz bebeği Shakespeare’i daha iyi tanıdım. Klasikçi olmasam da her zaman büyüsüne kapıldım.
İşte bu büyü Moda Sahnesi’nde yine esir aldı beni. Kendimi yine bir düşün içinde buldum. Oyunun müziklerini yapan Can Güngör bize masalsı bir rüyanın kapılarını usul usul aralamış örneğin. Emine Ayhan ve Aysun Şişik’in güzel ve akıcı çevirisi, Bengi Günay’ın sahne tasarımı oldukça dikkat çekici. Seyircinin ortasına kurulan sahne, seyirciyi oyunun içine almayı kolaylaştırmış, fakat tavanı süsleyen iç çamaşırlarıyla verilmek istenen erotik etki ancak çok dikkatli ve oyuna hakim seyirci tarafından anlaşılabilir. Geçen haftalarda Moda Sahnesinde izlemeye gittiğim, Bgst’nin “Kim Var Orada?” oyununda içeriye girdiğimde duvarları süsleyen ama ne olduğunu bir türlü çözemediğim ve ne olduğunu ‘En Kısa Gecenin Rüyası’nı izlemeden öğrenemeyeceğimi, orman sahnesinin başlamasıyla ışık tasarımının orijinalliğiyle öğrenmiş olup merakımı da giderdim. Ama sizi daha çok meraklandırdım umarım.
GÜLDÜRÜ ÖĞESİ TÜM GÜCÜYLE...
Shakespeare’in erken dönem komedi eserlerinden olan Bir Yaz Gecesi Rüyası, Kemal Aydoğan’ın dokunuşuyla asırlar öncesinden bugüne hâlâ söyleyecek sözü olan müthiş bir sahneleme ile çıkıyor karşımıza. Aydoğan’ın reji dehasının en çok parladığı oyun dememiz de mümkün En Kısa Gecenin Rüyası için. Kalabalık oyunların en büyük handikabı olan, sadece temel rollerin akılda kalma durumunu bu oyun bertaraf etmiş. Oyundaki her rolün ayrı bir inceliği var. Hepsi özenle çalışılmış ve oyuncuya fırsat tanıyan donelerle bezenmiş. Güldürü ögesi o kadar iyi işlenmiş ki oyun bittiğinde zamanın nasılda çabucak geçtiğini görmek şaşırtıyor. Oyun kişilerini cinsiyetleri üzerinden açıklamak gerektiğini düşünüyorum. Kadın görünürlüğünün çok güçlü olduğu oyunda bir savaş ganimeti olan Amazon Kraliçesi Hippolyta ve Periler Kraliçesi Titania olarak Didem Balçın, Atina’nın güzel bacıları olarak Helena (Melis Birkan) ve Hermia (Beyza Şekerci) karşımıza çıkıyor. Toplumsal rolün ağırlığı altında yaşamak zorunda olan kadınlar olarak görüyoruz onları. Hermia’ın istediği kişiyi seçme hakkı yok ya kendisine önerileni kabul edecek ya bütün yaşamını bir bakire olarak geçirecek ya da ölecek. Helena ise aşık olduğu adamın(Demetrius) peşinden gidiyor ama adam onu değil Hermia’yı seviyor bu sebeple Helena ‘kusur’u kendisinde arıyor. Neden Hermia kadar güzel olmadığı sorguluyor, büyülenmiş Lysander’in ve Demetrius’un aşk itiraflarının onunla alay etmek için planlamış bir oyun olduğunu düşünüyor. Melis Birkan’ın bu güne kadar izlediğim en iyi Helena olduğunu belirtmem gerekir. Rolünü olanca sevimliliği ve dozunu aşmayan bir kalite ile sunan, kendisine hayran bıraktıran bir performansla tamamlıyor. Didem Balçın da hem Hippoltya hem de Titania rolünde kendinden çok emin bir oyunculukla karşımıza çıkıyor.
Daha önce Testosteron ve Hamlet’te izlediğim Timur Acar, oyunda Theseus ve Oberon rolüyle çıkıyor karşımıza ve daha ne kadar iyi olabilirdi ki dedirtiyor. Onur Ünsal, oynadığı her oyunda sanki roller ona özel olarak yazılmış hissi veriyor insana, Lysander’in gözüne damlatılan sevda çiçeği özünden sonraki performansı oyunu daha da güçlendiriyor. Demetrius rolü Mert Fırat’a çok yakışmış, aklımızda ister istemez jön imajı ile yer etmiş olması oyunda komiği yaratma becerisiyle kendisine hayran bıraktırmakla beraber şaşırtıyor. Oyunun komedi öğesini en güçlü tutan kişi hiç kuşkusuz ki Nick Bottom rolüyle Caner Erdem, oyunda Atina’nın Esnaflarının Dük Theseus’un düğününde sahnelenmek üzere hazırladıkları Pyramus’la Thibe’nin İçli ve Hazin Komik Aşkı ve Haince Ölümleri adlı oyunun sahneleme aşamasında yaşananlar, oyuncuların şiveli konuşmaları bu oyunun en şen şakrak sahneleriydi. Evet bu oyun içinde oyun seyirciyi oyuna daha da bağlıyor ama biraz fazla abartıldığını söylemek gerekiyor. Asırlar önce yazılmış olan oyun, dil kullanımıyla yerelleşerek bize hiç de yabancı olmadığımız insanlarla buluşmaya fırsat tanıyor. Şiveli anlatım ile ve düke taktim edilen oyunda amatör bir esnaf topluluğu olan oyuncuların aristokrat kesim tarafından aşağılanması hatta oyun boyunca aşk acılarına tanık olduğumuz Lysander ve Demetrius’un son sahnedeki aşağılayıcı tutumları sınıf farkını yine yüzümüze vuruyor. Bu rüyanın bir parçası olabilmenin, o rüyayı içindeymiş gibi yaşamanın aklımda ve kalbimde bıraktığı hisle, iyi bir oyun izlemiş olmanın huzuruyla söyleyebilirim ki; alkışınız bol olsun!
Evrensel'i Takip Et