12 Aralık 2015 12:43

Sesimizi güçlü çıkarmak için bir arada olmalıyız

TMMOB İKK Dönem Sözcüsü Melih Yalçın ile Türkiye’deki gelişmeleri ve İzmir’deki barış mücadelesini konuştuk.

Paylaş

Öznur OĞUZ

Ortadoğu ve Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirir misiniz?
Cumhuriyet ilk kurulduğu dönemde Türkiye’nin ‘yönü batıya doğru’ olan adı konmamış ama zaman zaman dile getirilen bir stratejisi vardı. O nedenle Türkiye hemen yanı başında olan savaşa hep mesafeli kaldı, kalmaya çalıştı. Ama AKP döneminde bu strateji terk edildi. Türkiye artık bir Ortadoğu ülkesi olarak anılıyor. Bunun önemli bir ayrıntı olduğunu düşünüyorum. AKP iktidarı da, Cumhurbaşkanı ve Başbakan da Ortadoğu üzerine bir takım hayaller kurdular. Gerçek olan şu ki, Türkiye bir kaosa sürüklendi . Hayaller gitti, gerçekler kaldı.
AKP’nin tek başına iktidar olmaya ihtiyacı var ve bu hayali hayata geçirebilmek için suçlar işlendi, işleniyor. Uluslararası savaş suçu dahil olmak üzere IŞİD’e yapılan destekler, tIr’larla çıkarılan silahlar herkes tarafından gözleniyor. Tabii bunların hesabı sorulmak istenecek, ulusal veya uluslararası yargı devreye girecek. Dolayısıyla kendi ülkesinde güçsüz duruma düşmemek için parlamento desteğine ihtiyacı var. Tek başına ülkeyi yönetmek için değil 13 yıldır yapılan tahribatın soygunun, hırsızlığın gizlenebilmesi için de parlamento desteğine ihtiyaç var. Onun içinde yapılabilecek en kolay şey Türkiye’de bir kaos ortamı yaratmak ve vatandaşı tek başına iktidar olunmazsa savaşın, kaosun devam edeceğiyle tehdit etmekti, öyle de oldu.

İzmir barışta taraf olabildi mi?
Türkiye’de 30 yıldır da Kürt coğrafyasında süren bir savaş var. İzmir emek ve demokrasi güçleri olarak biz Kürt sorunu olarak gördük. Kürt halkının taleplerinin yerine getirilmesi noktasında bu savaşın sona erdirilmesi ve silahların susması, hatta sadece susması değil de tabiri caizse artık toprağa gömülmesini, bu sürecin başlatılmasını dile getirdik. Ne kadar etkili olduk, o konuda bir şey söylemem zor. Savaşın taraflarının bir araya gelmesi konusunda en azından bütün Kürt topluluğunun, emek ve demokrasi güçlerinin bir araya gelmesi ve savaşın durdurulması ve barışın sağlanması konusunda bir irade ortaya koymanın önemli bir kamuoyu oluşturduğunu düşünüyorum.

Örgütünüze savaşın etkileri nasıl yansıyor?
Biz ekonomik sıkıntıyı uzun zamandır hissediyoruz. Bu 7 Haziran seçimleri öncesinde başlayan bir süreçtir. Savaş ve kaos ortamında sermayenin ilk yapacağı yatırımları durdurmak, personelini işten çıkarmak, yan sanayi yapılacak çalışmaları ya da siparişleri durdurmaktır ki bu ekonomik krizin habercisidir. Tabii bir de seçim ekonomisi var. Kimse belirsizliğin olduğu bir durumda kendini riske atmak istemiyor. Bu tür durumlarda devlet bürokrasisi de duruyor. Önceki çalışmalar devam ediyor ama yeni karar alınamıyor. Bu sanayiciyi, ekonomiyi etkiliyor. Bunu bilen hükümet de her türlü çılgınlığı göze almış durumda.

12 Ekim’de kitlesel bir iş bırakma eylemi oldu.
Ben ‘ulusalcı’ gibi gördüğümüz bazı kesimlerin daha sola yaklaştığını, solun söylemlerine daha kulak kabarttığını düşünmeye başladım. Ciddi bir ‘ulusalcı’ damar var, kabul etmeliyiz. Ama bu kesimlerin yaşananlara daha vicdanen yaklaştığını görüyoruz. CHP tabanında da daha sola yakın bir kanat olmaya başladığını görüyoruz. İkincisi de İzmir emek ve demokrasi güçlerinin ciddi bir birlikte çalışma refleksi ve isteği var. Böyle bir istek her zaman demokrasi güçlerinin bir araya gelerek birlikte alanlara akmasına neden olabiliyor. Böyle bir vicdani sorun olunca da ve sorumlusu konusunda da kimsenin şüphesi olmayınca bu etkinlikler güçlü oluyor. İzmir emek ve demokrasi güçlerinin bir araya gelme isteğinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Üyeleriniz nasıl tartışıyor?
Türkiye’de TMMOB’ye bağlı 24, İzmir’de 22 tane oda var. İzmir’e bağlı olan 40 bin üyemiz var. Üyelerimiz arasında ülkenin her yerinden her kesiminden insan var. AKP’li de, CHP’li de, MHP’li de sosyalistler de var. Siyasi kutuplaşma bizde de var. Biz daha çok kutuplaşmaya izin vermeden, işin özünü olduğu gibi yansıtarak tartışmaya çalışıyoruz. Kutuplaşmanın bizi sürüklediği yerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyoruz. Öyle olunca da bunu tartışmak bunu anlatmak biraz daha kolay oluyor. Artık barışı Türk halkı da Kürt halkı da istiyor. Artık bence Türkiye coğrafyasında silahların bir hükmü kalmamıştır. Bunu Türkiye vatandaşı istiyor.

Barış nasıl sağlanır, tarafları kimlerdir?
Öncelikle silahları olanların bir masaya oturması gerekir. Yani savaşan kimlerse onların bir mutabakata varmak üzere müzakere sürecini başlatmaları gerekir. Ama genel anlamıyla ülkedeki tüm kuruluşların da bu sürece dahil olabilmesi gerekir. Söz konusu Kürt halkıysa onun talepleri doğrudan dikkate alınması gerekir. Meclisin görevde olması gerekir. İstihbarat örgütleriyle görüşmeler doğru değildir, bunun yanlışlığı da ortaya çıkmıştır. Bu sürecin TBMM’de görüşülmesi ve herkesin bulunduğu yerden bu barış sürecine çaba göstermesi gerekir.
Biz hem Barış Bloku içinde yer aldık hem de bunla yetinmeyip özellikle bu 10 Ekim’deki mitingi örgütleme konusunda risk aldık, çaba harcadık. Sadece Barış Blokunun yaptığı etkinliklerin dışına taşarak daha çok kesimi işin içine katabilmeye çalıştık ki 10 Ekim Mitingi’nin çabası da oydu. Barış Blokunun içine girmek istemeyen, çekinceleri olan kurum ve kuruluşların da içinde yer aldığı, alternatif değil paralel bir etkinlikti. Amaç sesi daha gür çıkarmaktı. Öyle de oldu.
Ankara’daki katliam sadece Kürtlere, Kürt siyasetine yönelik bir gözdağı değildi,  AKP’ye karşı barışı savunan herkese mesaj verilmiştir.  Dolayısıyla ya sinecek ve tek başına baskı rejimini kabul edeceğiz ya da bu baskıyı kurumsal kimliğine, vicdanına yediremeyenlerle sokakta olacağız.

ÖNCEKİ HABER

Bağdat'ta 'Türkiye askerlerini çeksin' protestosu

SONRAKİ HABER

Orhan Berent yazdı: Barışın renkleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...