30 Ağustos 2015 04:23

Ebru Nihan CELKAN**

“Gerileyen orta sınıflar ve proletarya, göçmenler ve göçmen olmayanlar, bedensel ve bilişsel işçiler, emekliler, ev kadınları ve gençler yoksullukta ve ona karşı mücadelede birbirlerine katılıyorlar.” 
İsyanda ortak olan | Judith Revel & Antonio Negri

Türkiye’nin değişebileceğine dönüşebileceğine inancı olan, itinayla içine çekildiğimiz gayya kuyusundan başka alternatiflerimiz olduğunu dile getiren insanları duymaya her geçen gün ihtiyacımızın arttığı zor zamanlardan geçiyoruz. 
Eleştrilerini dile getirenler hızla ve artan bir şekilde, farklı yöntemlerle etkisiz kılınmaya çalışılıyor. Coğrafyamızın doğusunda direk şiddet yöntemlerini kullanmaktan imtina etmeyen iktidar, batıda sokaklarda polis marifetiyle korkutma, caydırma yöntemini kullanıyor. Sesini kitlelere ulaştırabilenler içinse itibarsızlaştırma en sık başvurduğu yöntemlerden biri. İtibarsızlaştırmanın çeşitli örneklerini şöyle sıralayabiliriz; “dış güçler”le ilişki, din-ırk-mezhep üzerinden aşağılama, cinsel kimliğine göre “ahlak” nizamı sorgulaması, “kök” araştırmasına tabi tutulmak v.b. 

Üzerinde daha güçlü bir şekilde durmamız gereken diğer bir itibarsızlaştırma yöntemi ise işsiz bırakmak. Tam da böyle bir dönemde çok ihtiyaç duyduğumuz gazetecilik, işsiz bırakılma şiddetinin sıklıkla uygulandığı bir alan. Gazetecilere göre daha az dikkat çekse deoyuncular ve tiyatrolar için de aynı yöntemin uygulandığını çeşitli örneklerden biliyoruz. Ülkesini terk etmek zorunda bırakılan dönemin oyuncular sendikası başkanı Mehmet Ali Alabora, oynadığı oyun sansürlenen Barış Atay, dönemin başbakanı tarafından bizzat hedef gösterilerek iktidar yandaşlarınca linçe maruz bırakılan Defne Halman, Türkiye halklarının haysiyet ayaklanmasının yaşandığı Gezi Parkına birer vatandaş olarak katıldıkları içinhedef gösterilen onlarca oyuncu ve ödenekleri kesilerek “cezalandırılan” özel tiyatrolar, alternatif sahneler ve son olarak Şehir Tiyatrolarındaki işinden ihraç edilen Levent Üzümcü.

İşsiz bırakma şiddet pratiğine karşı geliştirilen direnç söylemi ağırlıklı bu işlerin değeri üzerinden kuruluyor. Zaten değeri yüzyıllarla sınanmış ve ortada olan sanatın değerini ve önemini bir kere daha söylemekte tabi ki bir mahsur yok. Fakat uygulanan bu sistematik şiddetin aynı zamanda geçinmek zorunda olan, yaşamak ve temel ihtiyaçlarını her insan gibi gidermek durumunda olan bireylere yapıldığını da daha yüksek sesle dile getirmemiz gerekiyor. Yapılan sadece muhalif düşünceye ve sanata değil, işsiz bırakmak suretiyle bir insanın yaşama hakkına saldırıdır.

Oyuncuların tümü “tuzu kuru” insanlar değildir. Herkes gibi yaşamak için çalışmak zorunda olan kişilerdir. İşsiz bırakıldıklarında işinden edilen her insan gibi zorluk yaşarlar. Daha bilinen bir ifadeyle oyuncular da herkes gibi eve ekmek götürmek zorundadır.

Levent Üzümcü’nün Şehir Tiyatrolarından ihraç edilmesi sadece sanat ve sanatçı düşmanlığı, farklı düşünceye tahammülsüzlük değildir. Aynı zamanda vasıflı bir zanaatkarın işsiz bırakılmasıdır. Oyuncular sendikasının yaptığı açıklama ve başlatılan yasal süreç bu açıdan çok kıymetlidir. 

Ezberlenmiş bir çaresizlikle tiyatro emekçisi olmanın illa ve daima zorluklarla yaşamak olduğunu baştan kabul etmek yerine direnç noktaları tekrar inşa edilmeli ve oyuncuların “tuzu kuru” insanlardan müteşekkil bir kitle olmadığını herkes kadar hayatlarını idame ettirmesi gereken bireyler olduğu kamuyla paylaşmalı.Ve emek dünyasındaki diğer örgütlerle daha yakın çalışarak daha genel bir emek ve iş güvenliği mücadelesinin parçası olmalı. 

SİVİL İTAATSİZLİK

Sivil itaatsizlik her zaman bir seçenek olarak önümüzde duruyor.Kültür birikimi sermaye birikimi değildir. 13 yıl kültür birikimi için bir arpa boyu bile değildir. Bütün aklını sermaye biriktirmeye, oy devşirmeye yatırmış bir grubun (kendi kitlesi dahil kimse tarafından beğeni kazanmayan ısmarlama ucuz filmler hariç) kültür birikimine yaptığı bir yatırım da zaten yoktur. Kültür sermayesi bankalardan alınabilecek bir kredi değildir, kredi kartınızla taksitlere bölemezsiniz ve dışarıdan taşınan Arap sermayesiyle inşa edilmez. Tiyatro “güçlü” olanın kazanacağı bir yer değildir. Şehir tiyatrosunun temel değeri yıllardır biriktirdiği kültür ve onun taşıyıcısı olan oyunculardır. Sanatsal üretimi sürdüren yaratıcı ve uygulayıcı kadrodur. Bu kadronun geliştireceği sivil itaatsizlik eylemleri Levent Üzümcü’den sonra başka oyuncular hakkında da keyfi karar vermenin önünü kesebilir. Bir kurumu en iyi içinde hizmet edenler bilir. Bu nedenle hariçten gazel okumak anlamsız. Şehir tiyatrosu emekçilerinin öğrenilmiş bir çaresizlik çerçevesinde artık mücadelenin ezberi olmuş yöntemlerle değil en büyük destekçisi seyircisini de ortak edebileceği sivil itaatsizlik yöntemleriyle işinden alıkoyulmuş arkadaşlarına sahip çıkabileceklerine inanıyorum.

Levent Üzümcü’nün işsiz bırakılmasıyla bir kere daha hatırlanması ve hatırlatılması gereken oyunculuğun sadece bir sanat dalının icra edilmesi olmadığıdır. 

İzleyicilerin ruhu için gül olan tiyatro oyuncular için ekmektir. 

*Ekmek ve Gül - James Oppenheim

**Oyun Yazarı

Evrensel'i Takip Et