5 Şubat 2007 01:00
GÜNDÖNÜMÜ
Edebiyat tarihimizin önemli isimlerini yetiştiren Köy Enstitülerinde, Anadolunun çeşitli köylerinden gelen çocuklar; önce okullarını inşa etmişler, ardından da eğitim almaya başlamışlardı. Sağlık, eğitim, tarım, çeşitli sanat kolları vb. eğitimi alan bu gençler, atandıkları köylerde ve kasabalarda her konuda bilgi sahibi olan kişiler olarak halkın her konuda eğitilmesinde rol oynadıkları gibi aynı zamanda, dünya edebiyatı ve felsefe konusundaki bilgileri ve birikimleri ile de halkın aydınlanmasına önemli katkılar sunmuşlardı. Bu eğitim kurumlarının en önemli özelliği, üretim içinde eğitim uygulaması olmuştur. Öğrenciler, aldıkları teorik eğitimi, bulundukları yerde uygulamışlar ve bilgileri kalıcılaşmıştı.
Yatılı olarak eğitim alan bu öğrenciler, aynı zamanda en az bir müzik aletini çalmak ve belirli zaman dilimlerinde dünya klasiklerini okumak zorundaydılar. Köy Enstitüsünden mezun olduklarında hemen atamaları yapılan bu gençler; kültür, edebiyat ve sanat birikimimizin köşe taşlarını oluşturmuşlardır.
Köy Enstitülerinin komünist yetiştirdiği iddiasıyla kapatılmasının ardından yerlerini öğretmen okulları aldı. Çoğunlukla parasız yatılı eğitim veren bu okullar da öğretmen yetiştirme konusunda oldukça yetkin ve başarılı sonuçlar elde etti.
1973 yılında CHP iktidarı döneminde de öğretmen okullarının öğretmen liselerine dönüştürülmesi kararı alınıp uygulanarak öğretmen yetiştirme sistemine Eğitim Enstitüleri girdi. İleri aşamada da Eğitim Enstitüleri, üniversiteler bünyesine alınarak eğitim fakültelerine dönüştürüldü.
Eğitimin, yurttaşların vergileriyle devletin yerine getirme yükümlülüğü bulunan bir kamu hizmeti olarak algılandığı süreçte, ihtiyaca yeter sayıda ve nitelikli öğretmen yetiştirilmeye, bütçeden eğitime görece en yüksek kaynak ayrılmaya, eğitimin tüm gereksinmesi devlet eliyle karşılanmaya çalışılırken, özellikle 1980 darbesinden sonra hızla gelişen eğitimde özelleştirme anlayışı ile birlikte eğitimin işleyişinde olumsuzlukların yaratılması amacıyla önce nitelikli öğretmen yetiştiren kurumlar kapatılarak öğretim üyesi sıkıntısı yaşayan fakültelerde, eğitim planlaması yapılmaksızın ihtiyacın çok üzerinde öğretmen yetiştirilmeye başlandı.
Ardından eğitimin bütçe kaynakları azaltılarak eğitim hizmeti adeta üretilemez hale getirildi. Kendi okulunu kendin yap kampanyalarıyla başlatılan kamunun temel hizmet alanlarından çekilmesi uygulaması, bugün öğretmenlerin ücretleri dahil eğitimin hemen hemen tüm giderlerinin öğrencilerin ve velilerin üzerine yıkılması aşamasına geldi.
Eğitimi de bir kâr aracına dönüştüren bu anlayış, önce öğretmenlerin gerçek ücretlerini azaltarak onları ek iş yapmaya yöneltmiş ve ardından öğretmeni, öğrencisine özel dersler vererek para kazanma gibi ahlak dışı uygulamalara yöneltmiştir.
Özel dershaneler ve özel okulların sürekli desteklendiği, devlet okullarının kaynaklarının kesildiği bu sistemde, hizmetten elde edilecek toplumsal yarar anlayışı, yerini maliyet-kâr anlayışına terk etmiştir. Bu nedenle de öğretmen maliyetinin düşürülmesi gerekmiştir.
Bugün birbiriyle dayanışma yerine rekabet eden ücretli, sözleşmeli, kadrolu, uzman ve başöğretmen şeklinde çeşitlenen öğretmenler, iş güvencesiz ve ücretli köle olarak çalıştırılmaktadır. Yerel yönetim ve kamu yönetimi reformları ile tüm öğretmenler, sözleşmeli veya ücretli hale gelecekler.
Birkaç yıl önce ek iş olarak milli piyango satan bir matematik öğretmeni, ders sırasında aniden Size de çıkabilir demiş ve öğrencilerin şaşkın bakışları altında durumu toparlamaya çalışmıştı. Şimdi ücretli ve sözleşmeli öğretmenlerin kafaları ders sırasında, yarın işi olup olmayacağı, giderlerini nasıl karşılayacağı ile meşgul. Bu öğretmenler nasıl eğitim verecek? Öğretmenleri sürekli değişen öğrenciler nasıl başarılı olacak?
Çözüm; aynı işi yapan tüm bu öğretmenlerin birlikte örgütlenmesi ve bu kötülüklerin kaynağı olan paranın kutsandığı sisteme karşı ortak mücadelesinden geçiyor...
Hasan Hüseyin Evin
Evrensel'i Takip Et