17 Şubat 2007 00:00
yukarıdan aşağıya gaffur...
Aralık ayında gençlere yönelik sosyal politikaların ele alınacağı bir konferans için Viyanaya gitmem gerekti. Havalimanına indikten sonra uzun pasaport kuyruğunda beklerken burada aktarmak istediğim bir duruma tanık oldum.
Sonuna doğru parçası olduğum kuyruğun önündeki bir yolcunun belgelerinde sorun var gibiydi; polis yolcuyu bekletiyordu. Onu beklettiği için kuyruktaki herkesi de bekletiyordu.
Arkamda kullandıkları dilden -özellikle de İngilizce/Türkçe oranından- profesyonel olduklarını çıkartabildiğim birkaç kişi vardı. Hemen arkamdaydılar. Yüksek sesle konuştukları için kalacaklarını lüks otelin adını ve sık yolculuk ettiklerini duymamak mümkün değildi.
Bekletilen yolcu sonunda bırakıldı ama bu kez kayarak açılan ve kapanan kapı açılmıyordu. Bu yolcu ve hemen arkasındakiler -belki de birlikte olduğu kişiler- kapıyı açmaya çalıştılar ama kapı bir türlü açılmıyordu.
Birazdan belli oldu ki, kim bilir hangi nedenle kayarak açılacak şekilde yapılmış olan kapı bozulmuştu. Hangi nedenle bozulduğunu bilmek zordu ama arkamdan gelen seslerden sorunun çoktan tanımlanmış olduğunu anladım. Çağdaş teknolojinin ürünü kayarak açılan kapının neden orada olduğu, pasaport kontrolünün uzamasıyla önümüzdeki kişinin telaşlanması vb. şeyler değildi saptanan. Kapının oraya neden gerektiği veya pasaport kontrolü yapılmasının neden gerektiği gibi adalet temelli bir akıl yürütme yapılmıyordu. Arkamdakiler akıl yürütmekten çok ezberden bir laf yapıştırıyorlardı: Bozuk olan bir şey var ama bu kapı değil. Bozuk olan bu insanlar! dedi birisi. Bir diğer ses konumları daha da somutlaştırdı; Bu insanlarla Avrupa Birliğine nasıl girilir ki!
Kulağıma gelen sözler hemen, onlar ve ben, onlar alt, ben üst ayrımını hissettiriyor, bir yandan da midemi bulandırıyordu. Düşündükçe hâlâ aynı etkiyi yapıyorlar. Bu onlar alt, ben üst ayrımını tam olarak kim nasıl üretti söylemek zor. Seçkinci okullar, kötü gazeteler ve genel olarak medya ve yabancılaşmanın yoğun olduğu bir ortamın bu ayrımda payı olduğunu biliyorum. Ama bu yabancılaşma tam ne zaman başladı ve nasıl güçlendi; onu bilemiyorum.
Avrupa Yakası ve Gaffur
Türkiyede yabancılaşmayı, onlar alt, ben üst ayrımını aramaya çok gerek yok. Bu ayrım, ben kendimi bildim bileli değişik dozlarda ve kisvelerde hep vardı. Bir süredir ise televizyon ekranlarında, gerek aldığı olumlu eleştirilerden gerekse bitmek tükenmek bilmeyen reklamlardan oldukça çok izleyeni olduğu söylenebilecek Avrupa Yakası adlı komedi dizisinde. Hem de neredeyse ana tema durumunda.
Varsın olsun; televizyon toplumun aynasıdır veya Bu sonuçta komedi; gülüp geçmek için diyenler olacaktır. Bu basit görüşlere kapılmadan, diziye daha yakından bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Bunun bir nedeni, Avrupa Yakasının bu alt ve üstü temasını sonradan öne çıkarmış olması. Dizinin başında tema özellikle komik delikanlı Volkana dayalıyken, tema önce sürekli başkalarına özenen ve asil olmaya çalışan Burhana ve daha sonra alt olduğu yadsınamayacak denli bariz olsun diye sürekli pijama ile gezinen Gaffura kaydı; yani kaydırıldı. Bu kayma ile birçok izleyen için dizinin rengi, tadı kaçtı. Abartılı ve çirkin alt ve üstü temasına gülebilenler için ise dizi daha çekici hale geldi. Eğer yukarıdaki aktardığım yaşantıya dönersek, dizi Bozuk olan memleketimin insanları diyen insanlara uygun ve bu nedenle de itici mi itici, Hürriyet gazetesi kıvamında bir dizi haline geldi.
Diziyi ve vardığı Gaffur noktasını incelemenin bir diğer nedeni, Gaffurun nasıl çizildiği, davranışları ve çevresi ile olan ilişkileri. Gaffur, tam anlamıyla bozuk olarak çizilmiş bir karikatür. Senarist Gülse Birsel, Gaffur hakkında yazdığı bir yazıda onu Sürekli pijamayla dolaşacak, bir tür çizgi film kahramanı olarak tiplediğini söylüyor. Bozuklukları, ona üstten bakacakları memnun edecek denli garip, kötü veya tiksindirici şeyleri içeriyor. Bir arkadaşın dediği gibi, tam bir aşağılama nesnesi.
Pis, saplantılı ve tehlikeli biri Gaffur. Henüz Gaffur olarak diziye girmeden bir piknik sahnesinde ailesi ile belirdiğinde, kısa sürede patlayacak bir bomba olarak sunulmuş ve pikniğe gelen moda dergisi çalışanlarına pikniği zehir etmişti. Gaffur, bu piknikten başlayarak acımasızca şiddet kullanan, hatta şiddetten zevk alan, hayatı şiddet bir karakter. Senarist Gülse Birsel onu, Bir rahatsızlık sonucu beyni hepimizinki kadar hızlı işlemeyen, şiddete doğuştan eğilimli ama aslında zararsız bir karakter olarak çizdiğini söylüyor. Niyet böyle olabilir ama sonuç gayet farklı; bu tipleme şiddeti üzerinde düşünülecek bir şeyden çok berbat bir kesimin gülünesi eğilimi haline getiriyor. Gaffurda şiddet hem sık hem de çeşit çeşit.
Gaffur, ona üstten bakacakları memnun edecek bir diğer özelliğe daha sahip. O da üstten birine saplantılı bir şekilde tutkun olması. Bu özelliği ile şiddeti bağdaştıran bir sözü Gaffur sürekli yineliyor: Yoksa beni beğenmiyor musun? Yani Gaffur altta olduğunun biraz bilincinde ve beğenilmemek onu çok rahatsız ediyor; beğenilmediğinde çok kızıp başkalarının canını yakabiliyor. Gaffur, aşağılanmaktan hoşlanmayan ama her şeyi ile aşağıda çizilmiş biri. İdeal bir aşağılama nesnesi.
Gaffurun ona üstten bakacaklar ile ilişkisi, bildik bir alt ve üstü şemasına dayalı. Gaffur, üsttekilere hizmet ile görevli ve onlarla kuracağı temas ancak onun isteği ile alttan gelebilir. Gaffur, aşağıdan yukarıya teması ancak oyunlar, kumpaslar ile kurabiliyor ve ulaşabildikleri de zaten kendine benzer, Burhan gibi aşağıdan tipler. Üsttekiler dizide hep üstte, alt ile temas etmeme kuralına dikkatle uyuyorlar. Bu alttakiler ve üsttekiler şemasında temas etmemek, altın üstün karışmaması çok önemli.
Alt ve üstün maliyeti
Avrupa Yakası kapıldığı alttakiler ve üsttekiler teması ile artık izleyebilmek için sıkı sabır gerektiren bir dizi. Eğer izleyecek olursanız, sizi güldürmekten çok düşündürebilir. Bana Viyanada duyduğum ve içimi acıtan sözlerin, alt üst yabancılaşmasının maliyetini düşündürüyor. Maliyetin büyüklüğünü ve kapsamını kestirmek çok zor. Ama maliyetin önemli bir parçası, kavramsal olarak belli.
Başka yerlerde de sürekli kötü anlam yüklenerek kullanılan halk kavramının bu dizide de aşındığını kestirmek zor değil. Cumhuriyetin kurulmasıyla değerli ve gerekli bir şey olduğu özellikle vurgulanan halk, 2007ye gelindiğinde artık kentlerdeki birçok insan için içinde bulunulmak istenmeyen, başkalarından, ötekilerden oluşan bir kitle. Olumsuz özelliklere sahip, kalabalık ve uzak durulması gereken bir kitle. Avrupa Yakası izleyicilerinin her hafta izledikleri alttakiler ve üsttekiler teması işte böyle bir çizgiye oturuyor. İzleyip izlememek size kalmış.
* Beykent Üniversitesi
Serdar M. Değirmencioğlu
Evrensel'i Takip Et